Cumartesi, Haziran 01, 2013

İsyanın Dinamikleri


Bir ‘39 Harami’ fıkrası vardır, bilenler bilmeyenlere anlatsın. İsyanın dinamiklerinden biri, o fıkradaki gibi işler. Oldukça lümpen yoldan işler ama işler.

Görünen o ki halkımız Tayyip’in 10. yılında kafasına taş düşmüş Rin Tin Tin gibi, birden canlanıp isyan moduna geçti.

Haftanın 7 günü Taksim civarında olduğum ve görüntüm itibarıyla, pamuk tüccarına benzeyen bir görünmez adam (bir bakıma da ‘Scanning Darkly’deki gibi) olduğum, için yazdığım herşey bu sayede edinilmiş doğrudan gözlem verileridir.

İsyanın dinamikleri, özgür irade sayılandan ve kitle psikolojisinden ayrıdır. Bir tür otonom kaotikliği vardır.

Bir de, devrimlerde de olduğu üzere, isyanlarda kritik eşikler ve/ya topolojik düğümler vardır. Belli bir olay, olgu, tarih, sembol çevresinde bir tür yoğunlaşma yaşanır. Eğer yeterince yoğunluk oluşursa, iş devrime kadar gider.

Buraya kadarki veriler, 1917 ve 1949 için de geçerli. Özellikle 1949, taa 1911’den başlayan uzun vadeliğiyle bu konuda dikkati çeker.

Şerh: Önemli bir tarihsel olayı, örneğin 1949’u, 1949’da (devrim süreci esnasında), 1951’de (Kore Savaşı esnasında), 1968’de (Maoizm olarak), 1989’da (Tiananmen olarak), 1999’da (neo-devlet kaptalizmi olarak), birbirinden çok farklı yorumlayabiliriz. Daha da önemlisi, yorumlamadıklarımız, yorumladıklarımızdan çok daha önemlidir. Bu da, bazan çok çok istisna durumlar yaşanınca ortaya çıkar.

Dönelim Türkiye’ye:

Halklarımızda genel bir lümpenlik ölü toprağı vardır:

1982’de % 92 evet dediği şeye, 1983’te % 44 hayır diyebilir bizimkiler.

Gecekondusunu öğrenciye yaptırıp, darbe olunca onu ihbar eder bizimkiler.

Sonuçta, Tayyip’in oylarının hepsi Müslüman oyları değil, daha çok üssel taşralı zenginkondu oyları. Daha bugün birinin, ‘bunlar Müslüman ise, ben değilim’ dediğini duydum.

Bizde zenginkondu biçiminde (Brezilya’da ise uyuşturucu parasıyla 40 milyon orta direk biçiminde) tezahür eden, neo-globalist neo-liberalizm oyları daha çok AKP’de. Daha önce ANAP ve DYP idi oyların adresi.

E tabi, her zaman olduğunca deniz bitti.

İsyan dinamikleri, oi şbirlikçilerin isyancı kimliğine giyinmesi ile de başlayabiliyor.

Bir de heyecan arayan orta-burjuvalar çok.

Asıl en kalabalık grup gençler. Onlar haklı olarak zaten herşeye karşılar.

En büyük destekçi, mekan Beyoğlu olunca, alternatif seks grupları.

İsyanın dinamiklerinden biri, bu rasgele erişimli grupların birleşmesi ve/ya çözülmesi ile oluşabiliyor. Şu anda herkes işbirliği halinde, bu açıkça ortada. Baksana futbolistler bile işin içine girdi.

İleşitim biçimi olarak sosyal medya kullanılınca, ‘trol’ avı çok oluyor doğal olarak. Gerçekle hiç ilintili olmayan mesajlar geldi bana örneğin. Oysa, zaten olayların içindeydim. Gördüklerim ise çok farklıydı.

Bütün isyanların sınıfsal ve/ya maddi kökenli olduğuna ikna olmuşlardan değilim.

Bu isyan da daha çok manevi kökenli, daha orta burjuvanın can sıkıntısı var. Bir de maneviyatı yitirtilmiş Müslümanlar ve maneviyatı hiç olmamış büyük burjuvalar var (Boyner Taksim AVM’de yer almayacakmış örneğin).

Dolayısıyla, başta söz edilen ilk kritik eşik, bu isyan dalgası için aşıldı ama devamı için zaman ve bilgi birikimi gerek.

Evet, kitleye bir isyan bilgisi gerek:

Gençler, ne vur-kaç taktiğini tam yapıyorlar, ne de küçük gruplar içinde tam ve hızlı etkileşim sağlayabiliyorlar.

Tamam, Shevek türü oto-anarşist yapı da bir şeydir ama orada (Mülksüzler’de)  olduğu gibi ‘ulan, isyan etmeyi bile beceremiyorsunuz’ olur sonunda.

Olsun, tarihin tabii ki zamanı çok, acelesi de hiç mi hiç yok.

Gönül ister ki bu isyan dalgası kazansın. O olmazsa, gönül ister ki bu isyan dalgası bari geleceklere zemin oluştursun.

Yoksa, benim kızım bina okur döner döner gene okur, olur her zamankince.

Sonucu henüz bilmiyoruz. Göreceğiz.


Hiç yorum yok: