Bir ‘39 Harami’ fıkrası vardır, bilenler bilmeyenlere anlatsın. İsyanın
dinamiklerinden biri, o fıkradaki gibi işler. Oldukça lümpen yoldan işler ama
işler.
Görünen o ki halkımız Tayyip’in 10. yılında kafasına taş düşmüş Rin Tin Tin
gibi, birden canlanıp isyan moduna geçti.
Haftanın 7 günü Taksim civarında olduğum ve görüntüm itibarıyla, pamuk tüccarına benzeyen bir görünmez adam
(bir bakıma da ‘Scanning Darkly’deki gibi) olduğum, için yazdığım herşey bu
sayede edinilmiş doğrudan gözlem verileridir.
İsyanın dinamikleri, özgür irade sayılandan ve kitle psikolojisinden
ayrıdır. Bir tür otonom kaotikliği
vardır.
Bir de, devrimlerde de olduğu üzere, isyanlarda kritik eşikler ve/ya topolojik
düğümler vardır. Belli bir olay, olgu, tarih, sembol çevresinde bir tür
yoğunlaşma yaşanır. Eğer yeterince yoğunluk oluşursa, iş devrime kadar gider.
Buraya kadarki veriler, 1917 ve 1949 için de geçerli. Özellikle 1949, taa
1911’den başlayan uzun vadeliğiyle bu konuda dikkati çeker.
Şerh: Önemli bir tarihsel olayı, örneğin 1949’u, 1949’da (devrim süreci
esnasında), 1951’de (Kore Savaşı esnasında), 1968’de (Maoizm olarak), 1989’da
(Tiananmen olarak), 1999’da (neo-devlet kaptalizmi olarak), birbirinden çok
farklı yorumlayabiliriz. Daha da önemlisi, yorumlamadıklarımız,
yorumladıklarımızdan çok daha önemlidir. Bu da, bazan çok çok istisna durumlar
yaşanınca ortaya çıkar.
Dönelim Türkiye’ye:
Halklarımızda genel bir lümpenlik
ölü toprağı vardır:
1982’de % 92 evet dediği şeye, 1983’te % 44 hayır diyebilir bizimkiler.
Gecekondusunu öğrenciye yaptırıp, darbe olunca onu ihbar eder bizimkiler.
Sonuçta, Tayyip’in oylarının hepsi Müslüman oyları değil, daha çok üssel
taşralı zenginkondu oyları. Daha bugün birinin, ‘bunlar Müslüman ise, ben
değilim’ dediğini duydum.
Bizde zenginkondu biçiminde (Brezilya’da ise uyuşturucu parasıyla 40 milyon
orta direk biçiminde) tezahür eden, neo-globalist neo-liberalizm oyları daha
çok AKP’de. Daha önce ANAP ve DYP idi oyların adresi.
E tabi, her zaman olduğunca deniz bitti.
İsyan dinamikleri, oi şbirlikçilerin isyancı kimliğine giyinmesi ile de
başlayabiliyor.
Bir de heyecan arayan orta-burjuvalar
çok.
Asıl en kalabalık grup gençler. Onlar haklı
olarak zaten herşeye karşılar.
En büyük destekçi, mekan Beyoğlu olunca, alternatif seks grupları.
İsyanın dinamiklerinden biri, bu rasgele erişimli grupların birleşmesi
ve/ya çözülmesi ile oluşabiliyor. Şu anda herkes işbirliği halinde, bu açıkça
ortada. Baksana futbolistler bile
işin içine girdi.
İleşitim biçimi olarak sosyal medya kullanılınca, ‘trol’ avı çok oluyor
doğal olarak. Gerçekle hiç ilintili olmayan mesajlar geldi bana örneğin. Oysa,
zaten olayların içindeydim. Gördüklerim ise çok farklıydı.
Bütün isyanların sınıfsal ve/ya maddi kökenli olduğuna ikna olmuşlardan
değilim.
Bu isyan da daha çok manevi kökenli, daha orta burjuvanın can sıkıntısı var.
Bir de maneviyatı yitirtilmiş Müslümanlar ve maneviyatı hiç olmamış büyük
burjuvalar var (Boyner Taksim AVM’de yer almayacakmış örneğin).
Dolayısıyla, başta söz edilen ilk kritik eşik, bu isyan dalgası için aşıldı
ama devamı için zaman ve bilgi birikimi gerek.
Evet, kitleye bir isyan bilgisi
gerek:
Gençler, ne vur-kaç taktiğini tam yapıyorlar, ne de küçük gruplar içinde
tam ve hızlı etkileşim sağlayabiliyorlar.
Tamam, Shevek türü oto-anarşist yapı da bir şeydir ama orada
(Mülksüzler’de) olduğu gibi ‘ulan, isyan
etmeyi bile beceremiyorsunuz’ olur sonunda.
Olsun, tarihin tabii ki zamanı çok, acelesi de hiç mi hiç yok.
Gönül ister ki bu isyan dalgası kazansın. O olmazsa, gönül ister ki bu
isyan dalgası bari geleceklere zemin oluştursun.
Yoksa, benim kızım bina okur döner
döner gene okur, olur her zamankince.
Sonucu henüz bilmiyoruz. Göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder