Bu, İngilizce bilmez, bilmediğini bilmez dizi çevirmenlerinin nev icadı
sözcüklerden biri... Yankiler’in avuç içi vuruşturmasında kullanılır oldu.
Gazetcilik dilinde ise, birine ağır eleştiride bulunmak anlamında
kullanılır.
Aydın Engin bundan şikayet eder olmuş:
“Okur dediğin bu ülkede bir, bilemedin iki gazete alır. Çoğu kez de kendi
meşrebine, kendi dünya görüşüne uygun gazeteyi seçer. O gazetelerde çoğu kez
kendi görüşlerini pekiştiren, doğrulayan; kızdıklarına hünerle çakan;
sevdiklerini öven yazarları tercih eder.
Demem o ki aldığı tek gazetenin bütün köşe yazarlarını bile okumayan çok
okur tanırım. Herhalde siz de tanırsınız.
Eeee, birbirimize çaktığımız yazıları köşelerimize taşıyınca okurun hali ne
olacak? Çakarken birkaç cümle aktarırız. Garibim okurun merakı kabarırsa ne
yapacak? Gidip o gazeteleri de mi alacak, o yazılara da mı okuyacak?
Diyeceğim, bu gidişle çaka çaka meslek sınavında çakacağız gibi geliyor
bana…”
Epeyi ıskası ve eksiği var gibi:
Okur dediğin, şimdilerde internette 5-10 gazete birden okuyor.
Engin’in sandığının tam tersine okur ve hatta köşe yazarı, kendi
görüşlerinin tam tersine yazan yazarları da okur, hani karşı taraf ne haltlar
ediyor diye...
Evet, aynı gazetede bütün köşe yazarları okunmaz. Eskiden bunun nedeni,
okurun birden çok ilgi alanı olmaması ama gazetede belki 50 konuda yazı çıkması
iken, şimdilerde buna patronların bir gazeteye ortaya 3,5 karışık fikirde yazar
toplaması neden olmakta.
Okurun merakı kabarırsa, gidip o yazıyı tıklayacak. Burada yeni internet
gazetesi okurunun huyu devreye giriyor:
Bir okur bir sayfada ortalama 4 saniye kalıyor. Her ne kadar bir köşe
yazarının bir köşe yazısında 4 saniyede anlaşılmayacak bir düşünce yazdığı pek
vaki değilse de, İngilizler’in saptadığı üzere, buna okumak değil de, okur gibi
yapmak denmekte.
Ancak asıl gerçek şu:
Bizim gazete okurumuz, köşe
yazarları arasındaki horoş dövüşünü taa Tanzimat’tan bu yana pek sever. Bu
polemikler / çakmalar, bir gazetenin tirajını on binler ölçeğinde arttırabilir,
arttırdığı vakidir de, yani kayda geçmiştir bu durum.
Küçük burjuva yaşantısının tedüze ve sıkıntılı temposuna karşı,
geliştirilen birçok entellektüel (kognitif
/ informatik) hastalık mevcuttur, koleksiyonerlik bunlardan biridir, köşe
yazarı çakışmasını okumak bunlardan bir diğeridir.
Zaten bu çakışma işe yaramasa, çok değil birkaç günde o köşe yazarlarına
kırmızı kart gösterilir.
Bir gerçek daha var:
Şu andaki köşe yazarları arasındaki çakışmaların özü, ‘tencere dibin kara,
seninki benden kara’ modunda. Sonuçta, yüz köşe yazarının doksan dokuzu çoktan en az bir kez satılmış durumda. Yenilen
pehlivanın dövüşe doymaması hesabınca, ringi terkeden köşe yazarı da çok çok az
olmuş durumda.
Yani: Çakışmaya devam, alan
razı, satan razı nasıl olsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder