Bir haber:
“Çoğunluğu Avrupa ülkesinden 135 bilimsel kurumun katılımıyla gerçekleşen
ve 10 yıl sürecek olan uluslararası İnsan Beyni Projesi'ne başlandı.
Toplam maliyetinin 1 buçuk milyar doları bulması beklenen araştırma, kısmen
Avrupa Birliği tarafından finanse ediliyor.
İngilizce 'The Human Brain Project' ya da kısaca HBP olarak bilinen
projenin amacı, insan beyninin işleyişini bilgisayar ortamına taşıyacak
teknolojileri geliştirmek.
Ayrıca her yıl on binlercesi yayımlanan beyin araştırmalarını bir araya
getirerek bir veri tabanının oluşturulması hedefleniyor.”
Haberde de belirtildiği gibi bu, insan genomu projesine benzer bir biçimde,
konunun bütünlüğünü derleyici bir çaba.
Devam ediyorsunuz. Karşınıza ortada 2 proje olduğu çıkıyor, biri AB’ninki,
biri ABD’ninki:
Demek ki ortada bir rekabet var. Demek ki ortada bir koordinasyonsuzluk
olacak. Balık baştan kokuyor gibi.
AB ve ABD çatışması açıkça ortaya konuyor gibi.
Çiftlice (‘ABD x AB’ ve ‘genom x beyin’) karşılaştıralım ve
karşıtlaştıralım:
Geçmişe baktığımızda, insan genomu proesinden elde edilen bilgilerin hala
tümüyle yorumlanamadığını ve üstüne bir de karşıt biçimlerde yorumlandığını
belirtelim.
Yani:
Bir:
Bilimsel bilginin anafikri, hala temelde yorumdan, daha doğrusu kavramsal
çerçevenin yaratılmasından oluşuyor.
İki:
Aynı bilgilerle karşıt / farklı kavramsal çerçeveler oluşturulabiliyor ki
bu zaten bilimsel bilginin evrim tarihinde bilinen bir gözlem. (Bunun temel
nedeni, veri tabanındaki noktalamaların çoğunun ana haritayı çizmekten çok,
hata fonksiyonu olam niteliği taşıması. Bu, özellikle hassas konularda daha çok
böyle oluyor.)
Devam:
AB-ABD karşıtlığı, rekabet yoluyla daha çok yorum da yaratabilir, ya da tam
tersine bilimsel bilgi üretimi kilitlenmesi de yaratabilir ki Einstein fizik
alanında bunu önce AB’de, sonra ABD’de kilitleme
olarak bize yaşattı: Yüz küsur yıldır
yerimizde sayıyoruz.
En önemli konu şu:
Beyin ve zihin birebir işleyen bir konu değil. Daha da ileride kaotik modellerden hiçbirini
kaldıramadı / kabul edemedi şimdiye kadar.
Yani:
Zihnimizi hiç mi hiç bilmiyoruz ve bunun kabahati tümüyle bizde, çünkü 50
milyar ışık yılı ötesini bile biliyoruz şimdilerde ama içimizi bilemiyoruz,
çünkü modelimiz uygunsuz.
Yani:
Yanlış sorulmuş sorular, yanıtsız kalmaya baştan
mahkum.
Bu proje de öyle görünüyor.
Modeli kurmaya yeltenenler önceleri zihin felsefecileri oldu ve bugün
elimizde saçmasapan 2 tez-antitez ikilisi var: Monizm ve düalizm.
Geriye bakarsak:
Beynin haritalanması zamanında zaten yapıldı. Oradaki birebirlik, örneğin
bir nokta uyarılınca, tek bir ve yalnız bir anının canlanması, hala kabul
edilen bir şey ki bu oldukça kuşkulu bir durum: Hiçbir model, anıların birebir
yeri olduğunu önesürmüyor. Artı, hiçbir hassas ölçme aleti, beynin hücrelerinin
bölgelerini birebir saptayabilecek kadar güçlü değil.
Sonuç:
Bir:
Bu iş CERN ve NASA kurumlarına benzeyecek gibi: Onlar da, bilimde AB-ABD
karşıtlığını taşıdı. Onlar da 5.000’er kişiden fazla dahi çalıştırdı. Yine de her ikisi de, ne Einstein’ı aşabildi, ne
de 2 uzay mekiği kazasına engel olabildi.
İki:
Bu türden bilimin madden ve manen güçlü desteği hep yaşanageldi. Yani, bu
türden destekler ve projeler bilimi her zaman ilerletmiyor. Şu anki yeni orta çağda da böyle olacak gibi.
Üç:
En önemlisi: Einstein türünden dogmalaşma, ne yazık ki beyinde de
yaratılacak gibi. Dünya’nın çevresi hesaplandıktan sonraki 2 milenyum boyunca Dünya’nın
yuvarlaklığı inkar edildi. Bilimciler de insan ve epistemolojik faşistliği kolayca giyebiliyor beyinlerine.
En son sonuç:
Göreceğiz.
10 yıl sonra.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder