Maurice Duverger’in ve Niyazi Berkes’in siyasal partiler tarihi ile ilgili
kitaplarını okuduğumdan beridir, partilerin siyasetlilikleri ve
siyasetsizlikleri konusu, benim için giderek anlamsal açıdan boş küme olmakta.
Bunun meali şu:
Partiler siyaset için falan kurulmamış. Olsun diye kurulmuş.
Bu, zaten 1789 Fransa Devrimi’nde, sağ-sol konumunun zaman içinde
değişmesi, kralcılarla kral karşıtlarının birbirinin yerine
geçmesi ile başlamış. Olay baştan çürük yani.
Partisel adlar, içerikler, tutumlar ve davranışlar birbirine göre kel
alaka...
Marksist partiler, siyasete sosyal demokrat sıfatıyla girmişler başta. En
sonunda gele gele ve gevşiye gevşiye, sosyal demokratlar içerik açısından
(Blair ve ABD hempalığı gibi) gayet sağ ideolojileri bile uygulayagelmişler.
Bugünse, stalinist gelenekteki partiler ‘sol parti’ yaftasını alıyor. Karikatür dergisindeki ergen esprisi
gibi durum var ortada...
Gerçek durum şu:
En statik tarihsel dönemlerde bile, en azından son 200 küsur yıldır, 10
yılda bir yepyeni toplumsal sorunsallar oluşuyor ki zaten hiçbir partinin toplumsallığın köleliği üzerine bir tek
laf etmişliği yok. Bu da, hümanizmi
hep olduğu üzere, doğrudan faşizme
götürüyor.
Yani, bırakın artık elifle merteği birbirine karıştırmayı, başında beridir
ortada ne elif var ne de mertek...
Artı:
Diyelim Yeşiller çevreci. Siz, kaç yeşilin komünal doğalcı yaşadığını
gördünüz peki? (Bu gayet mümkün.) Bıdı bıdı konuşup da, ortalama bir
vatandaştan daha fazla çevreyi 40 yıl boyunca habire kirletirsen, perhiz-turşu
durumu ortaya çıkar, çıktı da zaten. Elaleme verir talkımı, kenid yutar salkımı
olmuş sonuçta...
Artı:
Liberaller liberal değil, resmen ‘devletin malı deniz, yemeyen domuz’
hesabıcı... Talan ekonomisini uyguluyorlar 30 küsur yıldır... Deniz bitip de,
gemi karaya oturunca da, aval aval birbirlerine bakıyorlar şimdilerde...
Gerçek sınıflar hiçbir biçimde kaale alınmıyor. Diyelim, şimdilerde G-7
ülkelerinde nüfusun % 20’si yaşlı ve emekli ama yaşlılık ve emeklilikle ilgili
hiçbir uygulaması yok partilerin. Üstelik bu sorun BM raporlarında 40 yıldır
yer almakta. Orman istiyorsan, ağaç dikmeye 40 yıl önceden başlayacaksın
bilader. E sonra ne oluyor? Getiriyorsun Alamancılar’ı, ez babam ez,
Yahudiler’den beter ez... Sonra multi-kulti saçmalaklarını gevele üstüne bir
de... Bu arada, yılda 250 bin genç vatandaşın da ülkeni terkediyor, kaçıyor
yani...
Diyeceğim şu ki reel sosyalizm bile tam reel politik yapamadı. Stalin’in
kafasında ‘mutlaka olmalı’lar vardı, onları yaptı yalnızca... Adını da öyle
koydu.
Son 30 yıla bakarsak:
Muhafazakar geçinen neo-globalist neo-liberaller, o çok sevdikleri alie
kurumunun baş tasfiyecisi oldular ve sonuçta ortalığı çocuk çeteleri ve kronik
kriminalizm götürmeye başladı.
Tekno-liberaller; ne robotlar, ne uzay, ne ölümsüzlük, ne şu bu hakkında
hiçbir ideoloji üretemediler.
Daha da komiği:
Korsanların internetle ilgili savları iplik iplik dökülüyor. Daha tutumlarını
belirleyip de, mazlum Wikileaks’çilere karşı davranışlarını bile
belirleyemediler: Hapisteki eri kaçırmak
çok kolay örneğin. Filistinli dedelerden feyz almak yeter de artar bile...
Almanya 2013 seçimleri ve sonuçları ile ilgili peşpeşe 4 makale yazdık ve
yayınladık, çünkü Almanya hesapça politik değişimin en hızlı olduğu ülke görünümünde.
O metin dizisinde ortaya koymaya çabaladık ki küçük, yeni, marjinal partiler farklı
falan değil. Farklı bir parti, o marjinal geçinenler tarafından engellenir
önce. (Zamanında Almanya’da yayınlana köksüzlük ile ilgili başlık taşıyan bir
dergiye gönderdiğim köksüzlükle ilgili bir makale, o kadar köksüz olmadıkları
gerekçesiyle reddedilmişti, tam fıkra gibi ve şimdiki durum da aynen böyle.)
Gelelim, parti ve siyaset ne işe yarayabilir konusuna:
Öncelikle, daima kuram eylemden önce gelir. Eğer hala yaşayarak
öğrenseydik, ya yamyam amcalar bizi pişirip yerdi, ya da onlar bize raslamadan
muz ve yağmur suyuyla 1 milyon yıldır evrimsiz evrimsiz yaşar giderdik.
Toplumsallık, şimdilerde ortaya çıktı ki tüm olumsuzluklarıyla, bize
sevgili kuyruksuz maymun
akrabalarımızda kalan bir kölelik biçimi. Yani birarada yaşamak, bir aralar
epeyi karlı iken, davranışlar töreleşince, onlar milenyumlar boyu kalmış.
Şimdilerde (hümanizm gibi) işlevsiz
törelerin duvarına toslamış durumdayız. Gelecekte ya yeniden evriliriz, ya da toplumsallığımız bizi
yok eder.
Siyaset buna intikal etmeli artık... Partiler de...
O nedenle, yine Almanlar’ın politik-aktif saydıkları bir biçimde, yaşama pratiğini
içinde kuram üretmek, daha doğrusu üretilmiş kuramları kullanmak zorundayız.
Yine Almanya’dan bir örnek:
Gelecekbilimi kuran insan Flechtheim bir Almanya vatandaşı idi ve yıllarca
SPD’ye danışmanlık yaptı. Ancak bunun diğer bir gelecekbilimci olana Yanki Asimov’un
CIA hempası olmasından farkı yoktu. O sırada, o zamanki SPD lideri Brandt
kendine doğu alman bir sevgili bulunca, yandı gülüm keten helva oluverdi
birden... Gelecekbilimci dediğin, bunları da hesaba katar; aslına bakılırsa,
ilk önce bunları hesaba katar.
Sonuç:
Alternatif Parti, Korsan Parti, Anarşist Parti, Ateist Parti; ikisi şu an ve ikisi şu an potansiyel olarak var
olarak, Almanya’da yakın geleceğin parti çizgisini imliyor ve bu çizgi
siyasetin ufkunu kapsamıyor şimdiden. Kuramın bunu görmesi ve buna göre
davranış üretmesi gerekli.
Hata yapmak serbest: Ne yani kapitalizm, anti-kapitalizm dahil, her herzeye
bulaşıp da sağ kalıyorsa, Gelecek Partisi de bunu yapınca, neden hıyarca olsun
ki?
Bu metnin anafikri bu:
Neo-bireycilik ve neo-fütüroloji nezdinde, yepyeni eksodus vektörlerinin
üretilmesi gerekli. Bu; siyaset ve parti üzerinden yapıldı yapıldı, yapılmadı,
her zamanki gibi politik-aktif ve dene-yanıl yapıldı, demek olacak...
Olabilir, gelecek uzun sürer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder