Çarşamba, Ekim 30, 2013

Fuat Keyman Güzellemesi


Tuhaftır, liberalizmin maddi ve/ya manevi albenisine çok kişi kapılıyor, bizde de kapıldılar da ama bazıları da tam rota belirleyemeden zigzaglı çizgiler izliyor gibi.

Sanki Keyman da öyle olmuş gibi:

“İlk yapılması gereken de, bugün karşılaştığımız üç tane tuzak niteliğindeki sorunu çözmek.

“Bu tuzaklar: Ekonomide ‘orta gelir tuzağı’, demokraside, ‘sınırlı demokrasi tuzağı’, dış politikada ‘aktif dış politika çıkmazı tuzağı’.

Bugün yaşadığımız tıkanıklık, güven kaybı, içeride ve dışarıda yaşanan sorunlar, bu üç tuzaktan kaynaklanıyor.

Ekonomide orta gelir tuzağı, kişi başına düşen gelirin 10.000 dolarda tıkanması demek. Demokraside karşılaştığımız tuzak, sınırlı ve otoriter eğilimler taşıyan demokrasiden ileri demokrasiye geçememeyle ilgili; dış politikada tuzaksa, aktif dış politikanın, Suriye krizi ve Batı’yla yaşanan güven sorunlarıyla birlikte ‘çıkmaz’a girmesiyle ilgili.”


Saptamalarda eksikler ve yanlışlar birarada mevcut ama temelde bu türden bir saptama geçerli. Keyman’ın zigzaglarını da bunlar çizmiş olmakta.

Öncelikle, genel ve özel vizyon eksiklikleri var.

Ne isteniyor?

Açıkçası, Türkiye sınıf atlasın isteniyor ve bunun yettiği ve fazla geldiği gibi örtülü bir kabul var gibi.

Önce, 3 soruna tek tek bir bakalım:

Bir:

Ekonomik bariyere çarpma, tüm ekonomilerin başına gelir, geldi de. Sürdürülebilir büyüme yoktur. 1980’lerden beridir olan, kapitalist ülkelerde bile çok güçlü olan ekonomik devletin bedavaya peşkeş çekilip, kar oranlarının fahiş çizgilere çekilmesi ve bu sayede şişirilmiş ekonomi yaratmadır. Yani, aynı reel hizmet 1 yerine 10 nominal birim fiyata verilir oldu ve bunun adı ‘reel ekonomik büyüme’ değildir.

Aynı zamanda, Japonya’nın da takılıp kaldığı bir ekonomik menzil ermesi durumu var. Yani, bir ülke ekonomisinin yapabilecekleri sınırlıdır. Petrol bulunması veya Nokia cep telefonu icadı gibi novumlar / inovasyonlar olmadıkça, limitlere gelince durulur. Nokia cep telefonunu şirketinin iflası ve satılması gibi durumların da gösterdiği üzere, bu türden artı-artı-değerlerin de zaman ve para menzili zaten vardır baştan.

İki:

Taa Antik Yunan’dan beridir bir demokrasi oynudur gidiyor. Antik Yunan’da kölelik vardı, bugün AB’de 7 ülkede krallık var. Nasıl oluyor da, demokrasi oluyor bunlarla?

Aynı zamanda, liberalizm ve serbest pazar ekonomisi demokrasi düşmanıdır. ‘% 1 - % 99’ olan yerde eşitlik, kardeşlik, hürriyet nasıl olacak da olacak?

Ayrıca, demokrasi olmayınca bile, bilim de oluyor, ekonomik büyüme de, bakınız Nazi Almanyası.

Üç:

Son onyıllardaki en büyük sorun global konjonktür (bu eski adı ama doğru bir terim). Yani, sistemi bütünleyince, sen hata yapmasan da, birileri hata yapınca sen batıyorsun: Trafik kazası gibi yani.

Atatürk’ün ‘yurtta barış, cihanda barış’ı 1930’larda işe yaradı ama 2010’larda yaramayabilir. Bunun üstüne bir de, Suriye meselesinde olduğu üzere, 1 yılda 180 derece dönersen, komşu ülkelerle sorun yaşamaman mümkün değildir demektir.

Burada acı bir gerçek-ilke var: Dış savaş , iç savaşı engeller ve bu Türkiye için özellikle geçerli. Eğer, Türkiye Kürt iç savaşının dozunu parçalanma düzeyinde yaşamadıysa, bunun tüm nedeni  1980’den beridir çevremzide süren birkaç on savaştır.

Haa, başkalarının ölümü üzerine kendi yaşamını dayandırmak önünde sonunda geri teper ama en son Almanya’nın yaptığı üzere Dünya, ‘gemisini kurtaran kaptan’ düzeyine gelmiş gibi ve koskoca Almanya bile ‘de facto’ olarak AB’yi feda etmiş durumda.

Bunlar özel vizyonlardı. Genellere geçelim:

Bir:

Dumanlı havalara girdik çoktan. Tekkutuplu değil, kutupsuz bir dünyadayız artık. Eh, dumanlı havayı sevecek bir kurt olmak bu koşullarda epeyi zor: ABD bile öyle değil artık.

İki:

Hem devlet sayısının aşırı arttığı, hem de uzay devletinin kurulma koşullarının geçerlileştiği br tarihsel-büküm dönemindeyiz aynı zamanda.

Yani, Fransa 6. vey 7. cumhuriyetini kurabilir ama biz 2. cumhuriyetimizi kuramayabiliriz. Konjonktür elvermeyebilir yani.

Üç:

En son saptama dizisi:

Neo-entellektüel, çarmıha gerilip de, arkasından peygamber yapılacak kişi olma dönemini demode etmiş kişidir. Yani, Türkiye’nin derdi, Keyman’ı veya Ülkü’yü germez aslında: Seyrederiz, vaka-yı nüvislik ve tarihsel patologluk (öldü, çünkü şu nedenle öldü gibi bir şey) yapılabilir ama olaylara karışma gereksizdir ve zararlıdır. Bu vizyon Keyman’da yok ve daha acıklısı da olmasını umamıyabiliyoruz bile gerçekte.

Tabii ki çıkış yolu (eksodus) var, tabii ki bu yol imlenecek ama kitle ve iktidar seçkinleri, 5 milenyumluk dünya sisteminin kanıtladığı üzere, asla ve kata o yola girmeyi seçmeyecek.

Yani:

Ne Türkiye’ni sorunu, ne demokrasinin sorunu yok aslında. Çözüm belli, herkes domuzuna domuzuna biliyor ama yalnızca onu uygulamıyor.

E o zaman, gelsin mahşerin 3 atlısı: Salgın, kıtlık ve savaş...

Dipnot: İnsanlar kötü falan değil, aptal ve cahil davranmayı seçiyor yalnızca... Tarih de sabırlı: Gelecek hep geliyor ve uzun sürüyor... Tarih, varyasyonlarla değişen örüntüler ile tekerür ediyor, vs, vb, vd...



Hiç yorum yok: