Salı, Aralık 22, 2015

Halil İnalcık ve Epistemik Fiyaskoları: 6

Putları Kırmak
Gençliğinde farklı ve yeni bir şey yapmışların hep başına gelir:
Kendileri de yaşlanınca, aynı putsal duvarı kendi çevrelerine örerler.
Einstein, kendisine nasıl engel olunduysa, Kaluza’ya öyle ve aynen engel olmuştur ve o nedenle, bugün ışık hızı paradigması, epistemik faşist bir empozedir yalnızca, Einstein’ın bize dayattığı bir empoze. Ayrıca Einstein, daha beterini de yapmış, Kaluza’yı harcarken, kendisine en sert muhalefeti yapmış olan Minkowski’yi huzuruna ve yanına kabul edebilmiştir, yani baskı altında uzlaşmıştır. (‘Baskı altında uzlaşma’ konusu için bakınız Adorno ve Lukacs tartışmaları, Estetik ve Politika, Eleştiri Yayınları, 1984.)
Nazım, kendisi nasıl putları kırdıysa, aynen onların yerini almakta beis bile görmemiştir. Bir kadınla yatabilmek için, o Türkçe, kendisi İtalyanca bilmeden, kendi şiirlerini onunla birlikte, ara-dil Fransızca üzerinden, İtalyanca’ya çevirebilmiş: Bir vajina uğruna ya rab, ne şairler rezil oluyor. Bunu, ona bir başkası yapsaydı, ne yapardı, merak konusu. Ayrıca, ona en büyük kötülükleri yapmış olan İsmail Bilen’i öven şiir yazarken, kendisine tek çocuğunu doğuran kadını, yine o çevirmen kadın yurtdışına kaçırdıktan sonra, onun yüzüne bile bakmamış. Öz oğlu, bugün hala ondan nefret emekte ama paracıklarını şakır şakır yemekte. ‘Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste’ durumu.
Bu  çizgiden İnalcık Hoca da geçmiş.
Gençken, birçok paradimatik jandarma onun yolunu kesmiş ama şu an kendisi Osmanlı tarihi konusunda paradigmatik bir jandarma olmuş pozisyonda:
O, ‘zinhaar olmaz’ dedi mi bitti.
Daha da beteri, kendine eksik bilgili hayranlar da kazanmış.
Onunla ilgili bir metne bir yorum geldi:
“böylesine bir saçmalığı kaleme alma cesaretinize şapka çıkarıyorum...”
Yanıtlarımdan biri ise şu oldu:
“Bilgisel hatalarımı bekliyorum. Boş laf değil.”
Yanıt: Tıss...
Nesnel bakış açısı budur bence:
Metni alırsın, önce parça parça, sonra bütün olarak irdelersin ve eleştirirsin. Kağıt üzerinde. Kalıcı olarak. Sözel, meyhane sofrasında,  internet geyiğinde ve geçici olarak değil.
İnalcık, hayranlarından ne kadar sorumludur onu geçelim ama şundan kesinkes sorumludur:
Hayranlarını mürit kılmayacaktı. Onları kendinden uzak tutacaktı. Onlara karşı bir peygamber statüsünde olmayacaktı. Kendi putunu ve kendi imajını kendi yıkacaktı. O yüzden oto-anarşizm ve taoist anarşizm diye bir şeyler var.
Oysa İnalcık, en başından beri bağımsız federe bir entellektüel değil, şu ya da bu sisteme, şu ya da bu biçimde entegre olmuş bir entelejensiya pozisyonunda.

Sonuçta peygamber ve müritleri, hep birlikte paradigmatik kabire ve kubura doğru yol alıyorlar.

Hiç yorum yok: