Putları Kırmak
Gençliğinde
farklı ve yeni bir şey yapmışların hep başına gelir:
Kendileri
de yaşlanınca, aynı putsal duvarı kendi çevrelerine örerler.
Einstein,
kendisine nasıl engel olunduysa, Kaluza’ya öyle ve aynen engel olmuştur ve o
nedenle, bugün ışık hızı paradigması, epistemik
faşist bir empozedir yalnızca, Einstein’ın bize dayattığı bir empoze.
Ayrıca Einstein, daha beterini de yapmış, Kaluza’yı harcarken, kendisine en
sert muhalefeti yapmış olan Minkowski’yi huzuruna ve yanına kabul edebilmiştir,
yani baskı altında uzlaşmıştır. (‘Baskı altında uzlaşma’ konusu için bakınız Adorno
ve Lukacs tartışmaları, Estetik ve Politika, Eleştiri Yayınları, 1984.)
Nazım,
kendisi nasıl putları kırdıysa, aynen onların yerini almakta beis bile
görmemiştir. Bir kadınla yatabilmek için, o Türkçe, kendisi İtalyanca bilmeden,
kendi şiirlerini onunla birlikte, ara-dil Fransızca üzerinden, İtalyanca’ya
çevirebilmiş: Bir vajina uğruna ya rab, ne şairler rezil oluyor. Bunu, ona bir
başkası yapsaydı, ne yapardı, merak konusu. Ayrıca, ona en büyük kötülükleri
yapmış olan İsmail Bilen’i öven şiir yazarken, kendisine tek çocuğunu doğuran
kadını, yine o çevirmen kadın yurtdışına kaçırdıktan sonra, onun yüzüne bile
bakmamış. Öz oğlu, bugün hala ondan nefret emekte ama paracıklarını şakır şakır
yemekte. ‘Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste’ durumu.
Bu çizgiden İnalcık Hoca da geçmiş.
Gençken,
birçok paradimatik jandarma onun
yolunu kesmiş ama şu an kendisi Osmanlı tarihi konusunda paradigmatik bir
jandarma olmuş pozisyonda:
O,
‘zinhaar olmaz’ dedi mi bitti.
Daha da
beteri, kendine eksik bilgili hayranlar da kazanmış.
Onunla
ilgili bir metne bir yorum geldi:
“böylesine
bir saçmalığı kaleme alma cesaretinize şapka çıkarıyorum...”
Yanıtlarımdan
biri ise şu oldu:
“Bilgisel
hatalarımı bekliyorum. Boş laf değil.”
Yanıt:
Tıss...
Nesnel
bakış açısı budur bence:
Metni
alırsın, önce parça parça, sonra bütün olarak irdelersin ve eleştirirsin. Kağıt
üzerinde. Kalıcı olarak. Sözel, meyhane sofrasında, internet geyiğinde ve geçici olarak değil.
İnalcık,
hayranlarından ne kadar sorumludur onu geçelim ama şundan kesinkes sorumludur:
Hayranlarını
mürit kılmayacaktı. Onları kendinden uzak tutacaktı. Onlara karşı bir peygamber
statüsünde olmayacaktı. Kendi putunu ve kendi imajını kendi yıkacaktı. O yüzden
oto-anarşizm ve taoist anarşizm diye bir şeyler var.
Oysa
İnalcık, en başından beri bağımsız federe bir entellektüel değil, şu ya da bu
sisteme, şu ya da bu biçimde entegre olmuş bir entelejensiya pozisyonunda.
Sonuçta
peygamber ve müritleri, hep birlikte paradigmatik kabire ve kubura doğru yol
alıyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder