Çarşamba, Aralık 16, 2015

Kitap, Mezat, Müzayede, Münadi, Şov, Ziyaver, Uğur

Yaklaşık 30 yıllık seyyar sahhafım.
Yaklaşık 30 yıldır kitap müzayedelerini izlerim. Raslantıyla, benim kitapçılığa başlamamla, yeni kuşak kitap müzayedeleri akımı da çakıştı.
Kitap mezatları Osmanlı’dan beridir varsa da, yeni anlamıyla yaklaşık 2000’den beridir, çöp mezatı / tepsi mezatı olarak, süregelmekte ve kitabın yanında efemera ve obje de satılmakta.
Yani, kültür ürünleri koleksiyonerliği son 30 yıldır epeyi yaygınlaştı gibi ülkemizde.
1989 gibi tanıştığım galerici Yahşi Baraz, Türkiye’de doğru dürst resim koleksiyoneri olmadığından yakınmıştı. Oysa bugün, her ay 1-2 resim müzayadesi var. Satış oranları da 0 değil tabii ki.
Müzayade, mezatın daha büyüğüdür ve daha pahalısıdır. Nitelik olarak da, mezatlarda ürün, daha çok satıcılar arasında el değiştirir.
Yayıncı Fatih Erdoğan, 1995 gibi yazdığı ‘Mantıcıda Kitap Satmak’ başlıklı yazısında, o zamanlar yeni başlayan kitapçıların, kitap hariç her şeyi satması konusunu ironik bir dille irdelemişti ve o zaman henüz süpermarketlerde portakalların yanında kitap satılmıyordu.
Olay kapitalistleşince, biraz da şovlaştı. Münadi olarak konuyu şovlaştırma alaturka çizgisinin patenti Uğur Bey’de sayılır.
Eskilerden o varsa, yenilerden de Ziyaver Bey piyasaya girdi, 2009 gibi.
Kendisi, şair olacakken satış mümessili olmuş bir zat. Emekli olunca da, nedense profesyonel münadi olmaya yöneldi. Kendisi, ‘buna ‘kültür şov’diyormuş, öğrendik. Kültürün şovu olur mu, olursa nasıl olur,u bir kenara bıraktık şimdilik.
Bense, avam çizgide kaldığı için, Şişko Mehmet’in şovmenliğini yeğlerim. Kendisi büyük otel müzayedelerinden birinde, rakılı kafayla, Aydemir Akbaş filminin bir liralık afişini elli küsur liraya satarak, sıkı şov yapmıştı, çünkü izleyiciler epeyi gülmüştü, oradan biliyorum. Seks filmi afişi hakkındaki esprileri tahmin edebilirsiniz.
Bu otel müzayedeleri içimde derin bir yaradır:
Çünkü onlardan birinden karides zehirlenesine uğramış ve halen süregelen bir biçimde, kronik ürtiker olmuş durumdayım. Ancak oralarda içtiğim rakıları hala unutamam, bugün onun içn 300 kaadı gözden çıkarmak gerekir, o kadar yani. Artık kalmadı maaflesef onlardan, herkes AKP’sel hidayete erdi sonunda.
Gelelim zurnanın zırt deliğine:
Kitap satışının şov olmasına karşıyım. Çünkü sululuğa karşıyım. Çünkü ciddi bir insanım. Çünkü müşterimi eğledirmek veya ona hoş vakit geçirtmek gibi bir kaygım hiç olmadı. Çünkü koleksiyonerlik ciddi bir iştir. Çünkü karılarının evden kovduğu kart horozlar ile bu iş, şovla da olmuyor (cümle içindeki deyimin patent sahibi, meslektaşımız Deniz Bey’dir). 30 yıldır elif ile merteği birbirinden ayırmaya öğrenemediler.
Uğur için sorun yok. Kişilik yapısı belli.
Gazanfer Bey, emekli Ceo olduğu için, daha ağırbaşlı münadilik yapar ama onun da vitesi, sizin motoru istop ettirecek denli küçüktür.
Ziyaver Bey ise, benim gözümde fenomen biri. Türkçe’yi çok özgün bir kullanış biçimi vardı. Dil yetisi baki ama satış mümessilliği, ona gerçek bilgi çizgisini epeyi geçirttiriyor. Fodepar yani.
Bunları niye yazdım?
Bir:
Zaten yazılacaklardı ve koleksiyonerlik üzerine üçüncü kitabımı yazmaktayım ama % 95’inin yayınını ölümümden sonraya bıraktım. Bizim işte, doğru söyleyeni çarmıha geriyorlar çünkü.
İki:
Ziyaver Bey, münadiliği haftada üçlüyor bugün kısmetse. Tatlı dilini ve güleryüzünü sevmeyen yok ama ben hala doğru bilgiyi yeğlerim ve artı bilmediğini açıkça söylemeyi de.
Anlatıda ne kadar kıvırttım ona okur karar versin ama bu işin bu kadar cıvıtılmasına çok çok karşıyım. Bu, bizim işin geleceğini öldürüyor. Kısa vadede yukarı zıplama olur ama orta ve uzun vadede aşağı çöküş görünüyor ufukta.
Ek:
Bugün baba parasıyla vintaj dükkan açanlar da, bizim işi katledenlerin başında gelmekte.
Ben de zorunlu olunca, kendi malımı kendim satmacasına münadilik yaparım. Kimi berbat sesime katlanamaz, kimi Feneon tipi tarzımı beğenir.
İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına.

Ne yapalım, kalkıp Ziyaver Bey’i görelim bir...

Hiç yorum yok: