Halil
İnalcık, başta tarih olmak üzere, hemen tüm konularda, benim için eksi zekalı
ve eksi bilgili biridir. Bilmez, bilmediğini bilmez, anlatsan da dinlemez.
Kilitlenmiş yani. Gerontokrat yani.
Örneğin:
Birinci
yabancı dili Fransızca. Sene 1940. İnalcık, Fransız Annales Tarih Okulu’nu
duymamış ve alıntılamamış durumda. Alıntısı 19. Yüzyıl’dan hep:
“(Kültür)
Dışarıdan gelenleri reddeder, her organizma gibi... Eisenstadt ... : “Gelenekçi
dünya kültürleri, Batı kültürünü benimsemek ve bu suretle Batılılaşmak hevesi
içindedir, sosyolojik incelemelere göre, tam kültürleşme mükün olmaz” ... Yani
Batı kültürü, yerli kültürle karışır ve başka bir tertip ortaya çıkar.”
(Bakınız,
nehir söyleşi kitabı.)
Küllüm
mafiş.
Organizma
dışarıdan gelenleri reddetmez, sindirebilirse sindirir.
Kültürü
ve biyolojiyi yanyana getirmek, sosyal
darvinizm gibi geyiklere varır.
Batılılaşm
arzusu, yenilgiden kurtulma arzusudur ama çok geç kalmıştır. Osmanlı için bu
1600 (yazıyla bin altı yüz) gibi idi. Yani, zirvesine çıktığı an da, düşmeye de
başlamıştı çoktan. Çünkü 1600-1880 arası herkes iniyordu zaten, Yeryüzü’nün topraklarında güneş gerçekten hiç batmayan
ilk imparatorluğu İspanya bile.
Bu, Türk
yarı-aydınının Batı ile sınavı problematiği.
İnalcık’ın
oyunlarını sahnelediği Abdülhak Hamit Tarhan’ın bir Cumhuriyet insanı değil, bir
Tanzimat insanı olduğunu, onun yakın arkadaşı olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu
yazar. Ancak bunu yergi diye yapacağına, övgü diye yapar.
Niyazi
Berkes, bir saptama hatası ile, Türkiye’nin batılılaşma sürecini en pahalı
ödeyen doğulu ülke olduğunu söyler ama Japonya ve Çin daha pahalı ödedi. Onun
da bir dönem içinde yaşadığı Hindistan
da, üçüncü sırada yer alır herhalde.
Ancak
onlar, daha doğulu olduğu için batılılaşmayı daha pahalı ödemedi. Örneğin
Japonya, Türkiye’nin yapamadığını yapıp, 25 yıl gibi kısa bir sürede 250 yılı birden
geçti, 1875 gibi; 1900 gibi ise, bir Dünya gücü olmuştu. 1975 gibi Çin de aynı
şeyi yaptı. Bu hız onları yıktı ama bu hız olmasa, bizim gibi doğulu kalırlardı
hala.
Biz ne
yaptık?
1876-2016
=140 yıl. Hala AB’nin peşindeyiz ve AB dağılıyor. İroninin hası.
Türk
mutfağı başta Akdeniz, yani Batı mutfağıdır. Yani Türk kültürü, işine gelen
alanda, hiç mi hiç Batı (kültürü) sindirimsizliği çekmiyor.
(Artı: En
doğulu geçinenler bile, en batılı ürünleri en pahalı biçimiyle tüketiyorlar.)
Ama ne
yapıyor?
Nuri
Bilge Ceylan gibi, kötü Batı taklidi ürünler yapıp, tıpkı bir zamanların dandik
Latin Amerika romanı gibi ödüllendiriliyor ve zavallı ülkesine 50 yıl kaybettiriyor.
İnalcık
da, bula bula Gökalp’ı bulmuş örnek verecek. Onun 50 yıl sonrası olan Braudel’i
değil.
Türkler,
Batı’yı taklit eder ama 5. sınıf fransız romanı ve 5. sınıf fransız resmi gibi,
en kötüsünü. İnalcık da aynısını yapmış.
Gelelim
bizim özgün kültürümüz denilen Türk-İslam’a:
Türkler’in
özgün dini İslam değil, yani Türk-İslam
özgün değil. Türkler 13 alfabe ve 10 din kullandı. Hiçbiri İslam’dan geri
değil, başta Budizm olmak üzere. Arap Alfabesi desen, berbat deneyim.
Türkler
göçer bir halk aslen. Yerleşik yaşama geçme ve devlet kurma yüzünden iç savaş
yaşamış bir halk. Yani, kültürel çatallanma taa MS 500’den beridir var.
Türkler
Batı’ya gelmiş ama Doğu’dan, yani Çinliler’den uzaklaşmak için. MS 750 Talas
Savaşı’ndan sonra Araplar’ın koynuna düşüp, gönüllü değil, öldürülmecesine
Müslüman yapılmışlar.
Talas,
Çin’in Batı ve artı Vikingler, İskender ve taa MÖ 1000 halkları için bile,
Batılılar için Doğu sınırı. 0 noktası orası ve ondan batısı Türkler için the Batı. Araplar dahil.
İnalcık,
da bir neo-Osmanlı’cı. Hesapça osmanlı tarihçisi ama osmanlı tarihini koskoca
Dünya Sistemi’nin içine yerleştir(e)memiş, çünkü onu bilmiyor.
Bir tarihçi
tümel bilgicidir, tikel bilgici değil. Tikel bilgici olana, vaka-nüvis deniyor.
Tarih
verilerle değil, onların içine yerleştirildiği modellerle ilgilenir. Bu model,
taa 19. Yüzyıl sonu ve Toynbee’sel olmak üzere, hep vardı, o doğmadan önce bile
yani.
Türkler,
bu Batı’ya doğruki coğrafi maceralarında, birçok badire atlattı. AB onların en
büyüğü değil. ABD en büyüğü. Atatürk’ün bile tehlikesine ayamadığı ABD. 1841’de
(hemen Tanzimat ertesinde) Robert Akademi ile TC’ye giren ABD.
TC,
1923-1938 arasında batılılaşma ile sorun yaşamadı. 1950’den beridir yaşıyor.
Yani sorunumuz, batılılaşmak değil, o zamandan beridirki geriye vitesli
doğululaşmak (yani batıya giden gemide doğuya yüzen salak karikatürü gibi):
Koskoca bir ülke, 21. Yüzyıl’da % 50 oy ile savaşı, faşizmi, engizisyonu ve
Cumhuriyet’in tasfiyesini (onun özgürlüklerini köleleştirmeyi ve gönüllü
kulluğu) seçti örneğin.
Bugün
AB’nin bilimini, sanatını ve düşününü, AB bile reddeti, terketti ve yadsımada.
Yani
2015 momentindeki Yeni Orta Çağ’da, daha önce de hep böyle olduğunca, kültürün
üstyapı kurumları bomboşta.
Tarih,
1800-2000 arasında yükseldi, 2000-2200 arasında düşüşte olacak. Bu, biraz kader
gibi. Şimdiye kadar bunu durdurana raslanmamış, 5 milenyumdur yani.
Bilim,
sanat, düşün, biraz Aristo metinleri gibi, 200 yıl falan global tura çıkacak.
Bu
durumda, ne Orhan Pamuk’un edebiyat, ne de Aziz Sancar’ın bilim ödülleri
anlamlı olmakta.
TC’yi
Dünya Sistemi’ne yerleştirmeyi deneyen İbrahim Okçuoğlu ve Ebubekir Ceylan var,
tarihçi olarak.
İnalcık
ise, olmayan bir Osmanlı (tarihi) hayalinde. Artı, olmayan bir Cumhuriyet’i
anlatıyor.
İnalcık,
bir biçimde neo-sağ’ın epeyi geç keşfedip, piyasaya ünlü diye sürdüğü biri oldu
çıktı.
MS
750-2000 arasında, Türkler’in kültürüne, Batı dahil, yüzlerce öğe girdi, bazıları
kaldı, bazıları çıktı, bazılarının durumu belirsiz.
Cumhuriyet’in
dinamizmi 1990 gibi bitmişti. 2030’dan önce bir rönesans daha umulmuyor.
İşte
İnalcık’ın statüsü burada:
İkindi vakti ortalıkta dolanan
bir padişah cücesi
gibi, gölgesi uzun, çünkü kültürel güneş batıyor.
O
nedenle de o, geçmişe aşık ve (epistemik) geleceği öldürüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder