Pazar, Aralık 13, 2015

Halil inalcık ve Paradigmatik Fiyaskoları 1

Halil İnalcık, başta tarih olmak üzere, hemen tüm konularda, benim için eksi zekalı ve eksi bilgili biridir. Bilmez, bilmediğini bilmez, anlatsan da dinlemez. Kilitlenmiş yani. Gerontokrat yani.
Örneğin:
Birinci yabancı dili Fransızca. Sene 1940. İnalcık, Fransız Annales Tarih Okulu’nu duymamış ve alıntılamamış durumda. Alıntısı 19. Yüzyıl’dan hep:
“(Kültür) Dışarıdan gelenleri reddeder, her organizma gibi... Eisenstadt ... : “Gelenekçi dünya kültürleri, Batı kültürünü benimsemek ve bu suretle Batılılaşmak hevesi içindedir, sosyolojik incelemelere göre, tam kültürleşme mükün olmaz” ... Yani Batı kültürü, yerli kültürle karışır ve başka bir tertip ortaya çıkar.”
(Bakınız, nehir söyleşi kitabı.)
Küllüm mafiş.
Organizma dışarıdan gelenleri reddetmez, sindirebilirse sindirir.
Kültürü ve biyolojiyi yanyana getirmek, sosyal darvinizm gibi geyiklere varır.
Batılılaşm arzusu, yenilgiden kurtulma arzusudur ama çok geç kalmıştır. Osmanlı için bu 1600 (yazıyla bin altı yüz) gibi idi. Yani, zirvesine çıktığı an da, düşmeye de başlamıştı çoktan. Çünkü 1600-1880 arası herkes iniyordu zaten, Yeryüzü’nün topraklarında güneş gerçekten hiç batmayan ilk imparatorluğu İspanya bile.
Bu, Türk yarı-aydınının Batı ile sınavı problematiği.
İnalcık’ın oyunlarını sahnelediği Abdülhak Hamit Tarhan’ın bir Cumhuriyet insanı değil, bir Tanzimat insanı olduğunu, onun yakın arkadaşı olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu yazar. Ancak bunu yergi diye yapacağına, övgü diye yapar.
Niyazi Berkes, bir saptama hatası ile, Türkiye’nin batılılaşma sürecini en pahalı ödeyen doğulu ülke olduğunu söyler ama Japonya ve Çin daha pahalı ödedi. Onun da bir dönem içinde yaşadığı  Hindistan da, üçüncü sırada yer alır herhalde.
Ancak onlar, daha doğulu olduğu için batılılaşmayı daha pahalı ödemedi. Örneğin Japonya, Türkiye’nin yapamadığını yapıp, 25 yıl gibi kısa bir sürede 250 yılı birden geçti, 1875 gibi; 1900 gibi ise, bir Dünya gücü olmuştu. 1975 gibi Çin de aynı şeyi yaptı. Bu hız onları yıktı ama bu hız olmasa, bizim gibi doğulu kalırlardı hala.
Biz ne yaptık?
1876-2016 =140 yıl. Hala AB’nin peşindeyiz ve AB dağılıyor. İroninin hası.
Türk mutfağı başta Akdeniz, yani Batı mutfağıdır. Yani Türk kültürü, işine gelen alanda, hiç mi hiç Batı (kültürü) sindirimsizliği çekmiyor.
(Artı: En doğulu geçinenler bile, en batılı ürünleri en pahalı biçimiyle tüketiyorlar.)
Ama ne yapıyor?
Nuri Bilge Ceylan gibi, kötü Batı taklidi ürünler yapıp, tıpkı bir zamanların dandik Latin Amerika romanı gibi ödüllendiriliyor ve zavallı ülkesine 50 yıl kaybettiriyor.
İnalcık da, bula bula Gökalp’ı bulmuş örnek verecek. Onun 50 yıl sonrası olan Braudel’i değil.
Türkler, Batı’yı taklit eder ama 5. sınıf fransız romanı ve 5. sınıf fransız resmi gibi, en kötüsünü. İnalcık da aynısını yapmış.
Gelelim bizim özgün kültürümüz denilen Türk-İslam’a:
Türkler’in özgün dini İslam değil, yani Türk-İslam özgün değil. Türkler 13 alfabe ve 10 din kullandı. Hiçbiri İslam’dan geri değil, başta Budizm olmak üzere. Arap Alfabesi desen, berbat deneyim.
Türkler göçer bir halk aslen. Yerleşik yaşama geçme ve devlet kurma yüzünden iç savaş yaşamış bir halk. Yani, kültürel çatallanma taa MS 500’den beridir var.
Türkler Batı’ya gelmiş ama Doğu’dan, yani Çinliler’den uzaklaşmak için. MS 750 Talas Savaşı’ndan sonra Araplar’ın koynuna düşüp, gönüllü değil, öldürülmecesine Müslüman yapılmışlar.
Talas, Çin’in Batı ve artı Vikingler, İskender ve taa MÖ 1000 halkları için bile, Batılılar için Doğu sınırı. 0 noktası orası ve ondan batısı Türkler için the Batı. Araplar dahil.
İnalcık, da bir neo-Osmanlı’cı. Hesapça osmanlı tarihçisi ama osmanlı tarihini koskoca Dünya Sistemi’nin içine yerleştir(e)memiş, çünkü onu bilmiyor.
Bir tarihçi tümel bilgicidir, tikel bilgici değil. Tikel bilgici olana, vaka-nüvis deniyor.
Tarih verilerle değil, onların içine yerleştirildiği modellerle ilgilenir. Bu model, taa 19. Yüzyıl sonu ve Toynbee’sel olmak üzere, hep vardı, o doğmadan önce bile yani.
Türkler, bu Batı’ya doğruki coğrafi maceralarında, birçok badire atlattı. AB onların en büyüğü değil. ABD en büyüğü. Atatürk’ün bile tehlikesine ayamadığı ABD. 1841’de (hemen Tanzimat ertesinde) Robert Akademi ile TC’ye giren ABD.
TC, 1923-1938 arasında batılılaşma ile sorun yaşamadı. 1950’den beridir yaşıyor. Yani sorunumuz, batılılaşmak değil, o zamandan beridirki geriye vitesli doğululaşmak (yani batıya giden gemide doğuya yüzen salak karikatürü gibi): Koskoca bir ülke, 21. Yüzyıl’da % 50 oy ile savaşı, faşizmi, engizisyonu ve Cumhuriyet’in tasfiyesini (onun özgürlüklerini köleleştirmeyi ve gönüllü kulluğu) seçti örneğin.
Bugün AB’nin bilimini, sanatını ve düşününü, AB bile reddeti, terketti ve yadsımada.
Yani 2015 momentindeki Yeni Orta Çağ’da, daha önce de hep böyle olduğunca, kültürün üstyapı kurumları bomboşta.
Tarih, 1800-2000 arasında yükseldi, 2000-2200 arasında düşüşte olacak. Bu, biraz kader gibi. Şimdiye kadar bunu durdurana raslanmamış, 5 milenyumdur yani.
Bilim, sanat, düşün, biraz Aristo metinleri gibi, 200 yıl falan global tura çıkacak.
Bu durumda, ne Orhan Pamuk’un edebiyat, ne de Aziz Sancar’ın bilim ödülleri anlamlı olmakta.
TC’yi Dünya Sistemi’ne yerleştirmeyi deneyen İbrahim Okçuoğlu ve Ebubekir Ceylan var, tarihçi olarak.
İnalcık ise, olmayan bir Osmanlı (tarihi) hayalinde. Artı, olmayan bir Cumhuriyet’i anlatıyor.
İnalcık, bir biçimde neo-sağ’ın epeyi geç keşfedip, piyasaya ünlü diye sürdüğü biri oldu çıktı.
MS 750-2000 arasında, Türkler’in kültürüne, Batı dahil, yüzlerce öğe girdi, bazıları kaldı, bazıları çıktı, bazılarının durumu belirsiz.
Cumhuriyet’in dinamizmi 1990 gibi bitmişti. 2030’dan önce bir rönesans daha umulmuyor.
İşte İnalcık’ın statüsü burada:
İkindi vakti ortalıkta dolanan bir padişah cücesi gibi, gölgesi uzun, çünkü kültürel güneş batıyor.

O nedenle de o, geçmişe aşık ve (epistemik) geleceği öldürüyor.

Hiç yorum yok: