Osmanlı Tarihi
İnalcık,
en çok Osmanlı tarihi üzerinde ahkam keser.
Ancak,
şu şematikliği hiç görememiş ve gösterememiştir:
Osmanlı
1299-1918 arasında var oldu. 1300-1900 arası, 600 yıl diyelim.
Bunun
ortası noktası olan 1600, halk isyanları, bozulan İpek Yolu düzeni haracı ve
İspanya’nın Amerikalar’dan getirip, kendini de batırarak ortalığa sürdüğü çok-çok
gümüş enflasyonu nedeniyle bozulan ekonomi, demek aynı zamanda.
Bunun
zamansal olarak 2 bakışımlı yanları, 1450 (1453) = İstanbul’un fethi ve 1750
= Sanayileşme demek. 150’şer yıllık 4
bölme var yani.
Ayrıca
1600-1800, gerileyen global düzen de demek. O da, 1600-1750 için bir yarı-simetri
demek.
İnalcık
ve bazıları, Pax Ottomana’dan söz eder ama 619 yılda 295 iç ve dış savaşı
görmezden gelir (bakınız: Orhan Bayrak, Osmanlı Tarihi Sözlüğü).
Osmanlı
Türk devleti sayılır ama padişahların 30 kuşakta hep gavur olan anaları
nedeniyle, ancak milyarda bir oranında Türk kalabildiğini, İnalcık dahil, hiç
kimse söylemez.
Osmanlı,
İslam devleti sayılır ama başkentinde gayrımüslimlerin neredeyse çoğunlukta
olduğunu da kimse söylemez.
İnalcık,
Anadolu madenleri, tarımı, salgınbilimi, şu bu hakkında söz etmez.
1350
global veba salgınının Anadolu’yu ve Osmanlı’yı nasıl etkilediği de çalışılmaz.
Osmanlı’nın Avrupa’da o denli kolayca yayılabilmesinde, nüfusunun neredeyse
üçte birini kaybeden bir Avrupa’nın etkili olduğunu da İnalcık hiç belirtmez.
Tarih
çalışmak, bu bakış açılarına sahip olabilmek ve bu şemaları çizebilmekle mümkün
olabiliyor.
O
nedenle İnalcık, 70 yıldır hikaye
anlatan tarihimsici durumunda.
Elinde
bir kavramsal çerçeve yok: Osmanlı’yı diğer Türk devletleriyle (ki şu anda
Dünya’da, bizdeki gibi 16 değil, 30 kadar Türk devleti kurulmuş kabul
ediliyor), din, alfabe, coğrafya, vs olarak karşılaştır-karşıtlaştır yapamıyor.
Osmanlı’nın
kendini bir Asya değil, bir Avrupa ülkesi saymış olduğunu görmezden geliyor.
Bunun da, Türklük’ten ve Müslümanlık’tan bir metamorfoz demek olduğunu da.
Osmanlı’nın
kendine asla Türk demediğini, bize Türk diyenlerin Avrupalılar olduğunu da
görmezden geliyor.
Hatta
Fatih’in Hristiyan annesi nedeniyle, Hristiyan olmuş olabileceğini ve oğlunun
onu bu nedenle öldürtmüş olabileceğini, Evliya Çelebi’nin Avrupa nüshasından da
kontrol edip bize aktamamıştır. Fatih’in Neo-Roma İmparatorluğu kurmak
istediğin söyler ama bunu derinliğine inemez. Anadolu Selçuklu devletinin asıl
adının, Konya-Rum olduğunu da söylemez. Bu, Türkler’in avrupalılaşması
metamorfozunun yalnızca bir adımıdır.
İnalcık’ın
Osmanlı panoraması, aslının yalnızca bir karikatürü gibi o nedenle...
Gerçek
yok, safsata var.
Dipnot:
Asıl
önemlisi tarih bilimi, belge okumak
değildir. O belgelerin gerçeğe uyup uymadığını, epistemik haritadaki yerini
tartabilmektir. Devletin sahte belge yazması kolay, örneğin 1968-1983
arasındakiTürkiye’de 1 milyon işkence belgeli mi? Belge yok diye, 50 yıl sonra
Türkiye’de işkence yok mu sayılacak?
Artı:
İnalcık,
50 araştırmasıyla, her biri 100 yıllık ve on bin kilometre karelik noktasal /
pikselsel bilgi eklemelerinde bulundu. Oysa tarih, 5 bin yıllık bir süre ve 200
milyon kilometre karelik bir alan içeriyor. Yani İnalcık, yalnızca 50 tane milyonda
bir alanlık pikselde nokta haritaladı tümelde. Onun gibi 20 bin ila 1 milyon
kişi gerekiyor tarihi yapmak için. Artı, onun 20-90 yaşlar arasında, 70 yılda yaptığını, bugün 20
yaşındakiler, 1 yılda yapabiliyorlar, çünkü tarih atlasımız elimizde ve bu
atlası İnalcık’tan önce Toynbee, çoktan oluşturmuştu. Annales’in 10 aşaması, 10
adamı ve 100 küçük momentinin yalnızca birini algılayabilen İnalcık, hep tikel
kaldı, hep tikel kaldı. Ağaca bakmaktan ormanı
hiç göremedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder