Çarşamba, Aralık 30, 2015

Alternatif Kerhane, Jentrifikasyon, Fine Eating

Sözün neresinden başlasam?
‘Alternatif kerhane’ denilen yer, Karaköy’ün asıl kerhanesinin bir zamanlar alternatifi idi. Para olarak yani. Kalite düşüklüğü olarak yani.
Karaköy dediğin yer, Tophane’nin komşusu  olmakta. Orası da papikçi konsantrasyonlu bir yer. Orada da para çok düşük. Yani o eski mekan, daha çok onlara hizmet verirdi.
Bizlerse, 1960 doğumlular olmaktayız. 1980 öncesinde vatana millete hizmet niyetiyle başlayarak, 1990 sonrasında kendimize kendimize hizmet niyetiyle devam ettik. Cukkalar doldu. Paraları nereye saçacağımızı bilememeye başladık. O nedenle, içmek veya yemek için, en abidik gubudik mekanları bulmakta usta olduk. Son yıllarda Beyoğlu ilçesi, bunlarla dolup taştığı için, kıtlık çekmiyoruz doğrusu.
E tabi, para kazanmakla uğraşmaktan, ‘para nasıl yenir?’i öğrenemedik pek.
Onu da hizmet ettiğimiz sistem bizim için / yerimize çözdü.
İstanbul’u kompleta jentrifikasyona tabi tuttu.
Karaköy’ün alternatif kerhane sokağı, oldu çıktı bir ‘fine eating’ sokağı.
Selahattin Duman, zamanında bu hoş-yeme ve gurme olayını sıkı makaraya sardırmıştı bir yazısında.

2016 yılbaşısı gelirken, ben de böyle bir makaraya sarıldım.
Bir hoş-boş yeme mekanına götürüldüm.
Menüde rizotto ve kokreç birarada idi.
Valla.
Yalanım varsa, yediklerimi Romalılar gibi çıkarıp, bi daa yiyiim.
Ancak hesap oldukça makuldu.
Adam başı, bir buçuk porsiyon etli (balık, kırmızı et, beyaz et) ve 1,5’ar duble rakılı hesap, 100 küsur lira geldi ki bunu ayakçı meyhanelerinde bile bu kadar ucuza getiremezdiniz.
Kelle olmadık ama doyduk.
Asıl ‘fine eating’ bu bence...
Devamı ise, ‘Haneler’ oyununun ‘Meyhane’ bölümü  alternatifi oldu.
Kulağı az duyan bir moruk olarak, 20 yaşındaki genç hanım garsona sürekli müziğin sesini kıstırmaktan sesim kısıldı.
Müşteri yaş ortalaması 25 falandı. Biz 55 yaşındakiler, huzurevinden yaramazlık için kaçmış yaşlılar gibiydik aralarında.
Bir tane zenci the penis vardı ki evlere şenlikti:
‘Gösteririm ama vermem’ tarzının maço Afrika versiyonuydu. Kendini kasmaktan kabız olmuştur ve orada yediklerini sindirememiştir herhalde.
Partneri hanım ise, ‘alırım lan, ben o penisi işte’ niyetine masaya çıkacaktı neredeyse.
Biz 10 kişi olacakken, 7 kişi kaldık. 3 ihtiyar gelirken yolda telef olmuştu çünkü. Olağan koşulda gençler küçük sürüler halinde gezen yaratık türünden olduğu için, bizi nereye sığdıracaklarını bilemediler. 10 kişilik masaları yoktu yani.
Ben de, ‘üşüyen adam’ efektini gayet canlı oynadım, çünkü bir gece önce 10 derecelik bir yerde uyumuş biri olarak, zatürreye doğru tam gaz yol alıyordum.
Montum dahil, hiçbir giysimi çıkarmayıp, üstüne bir de boynuma kaşkolumu düğümleyince, garsonlar infial yaşadı ama biz kapı önündeki masamızdan başka masaya geçmeyi, huysuz moruklar olarak ısrarla reddetik.
Gavur müşteriler de vardı. Bu gavur milleti hakkındaki Tanzimat’sal hoşgörüm ve sempatim, son 1,5 yıl içinde silindi gitti. Bizim Muhteşem Yüzyıl sakallı yeni ürünlerimizle birlikte, bir yerli bir Türkçe, ‘malım ve mallığımda ısrar ediyorum da aman’ türküsünü ısrarla çağırır duruma gelmişler ya da hep öyleydiler. Evveliyatlarını  bilemediğim için, durumun sorumluluğunu neo-liberalizme yıkıyorum hemencecik.
Çalan müzik ise, en yumuşak tabirle yönelimsizdi. Yani, bir halta benzemiyordu kısacası. Gürültüydü, ‘volume’ anlamında değil, ‘tarz’ anlamında.
Asgari ücretin yarısından azla bir ay karnını doyuran evsiz biri olarak, benim orada ne işim vardı peki?
Lise arkadaşlarım var. Biz böyle yılda bir buluşup, 40 yıl öncesini yadederiz. Bir zamanlar dahi gençler oluşumuzu anımsayıp, nostalji yaparız.
Sonrasında, alternatifli veya alterrnatifsiz kerhaneye ve ‘at tarağında kelebek’ kaçan ‘fine eating’e devam...
Jentrifikasyon tutmadı amcası, size taşra-köy İstanbul ‘shitville’ini onun görmemiş kılıklı 40 yaşındaki ergenlerini verelim...
Dipnot:
Gittiğimiz mekanın övgülü tanıtım yazısı, Salahattin Duman tadını bile aşmış ama ciddi ciddi yazılmış.

Hiç yorum yok: