Sözün
neresinden başlasam?
‘Alternatif
kerhane’ denilen yer, Karaköy’ün asıl kerhanesinin bir zamanlar alternatifi
idi. Para olarak yani. Kalite düşüklüğü olarak yani.
Karaköy
dediğin yer, Tophane’nin komşusu olmakta.
Orası da papikçi konsantrasyonlu bir yer. Orada da para çok düşük. Yani o eski
mekan, daha çok onlara hizmet verirdi.
Bizlerse,
1960 doğumlular olmaktayız. 1980 öncesinde vatana millete hizmet niyetiyle
başlayarak, 1990 sonrasında kendimize kendimize hizmet niyetiyle devam ettik.
Cukkalar doldu. Paraları nereye saçacağımızı bilememeye başladık. O nedenle,
içmek veya yemek için, en abidik gubudik
mekanları bulmakta usta olduk. Son yıllarda Beyoğlu ilçesi, bunlarla dolup taştığı
için, kıtlık çekmiyoruz doğrusu.
E tabi,
para kazanmakla uğraşmaktan, ‘para nasıl yenir?’i öğrenemedik pek.
Onu da
hizmet ettiğimiz sistem bizim için / yerimize çözdü.
İstanbul’u
kompleta jentrifikasyona tabi tuttu.
Karaköy’ün
alternatif kerhane sokağı, oldu çıktı bir ‘fine eating’ sokağı.
Selahattin
Duman, zamanında bu hoş-yeme ve gurme olayını sıkı makaraya sardırmıştı bir
yazısında.
2016
yılbaşısı gelirken, ben de böyle bir makaraya sarıldım.
Bir
hoş-boş yeme mekanına götürüldüm.
Menüde
rizotto ve kokreç birarada idi.
Valla.
Yalanım
varsa, yediklerimi Romalılar gibi çıkarıp, bi daa yiyiim.
Ancak hesap
oldukça makuldu.
Adam
başı, bir buçuk porsiyon etli (balık, kırmızı et, beyaz et) ve 1,5’ar duble
rakılı hesap, 100 küsur lira geldi ki bunu ayakçı meyhanelerinde bile bu kadar
ucuza getiremezdiniz.
Kelle
olmadık ama doyduk.
Asıl
‘fine eating’ bu bence...
Devamı
ise, ‘Haneler’ oyununun ‘Meyhane’ bölümü
alternatifi oldu.
Kulağı
az duyan bir moruk olarak, 20 yaşındaki genç hanım garsona sürekli müziğin
sesini kıstırmaktan sesim kısıldı.
Müşteri
yaş ortalaması 25 falandı. Biz 55 yaşındakiler, huzurevinden yaramazlık için kaçmış yaşlılar gibiydik aralarında.
Bir tane
zenci the penis vardı ki evlere şenlikti:
‘Gösteririm
ama vermem’ tarzının maço Afrika versiyonuydu. Kendini kasmaktan kabız olmuştur
ve orada yediklerini sindirememiştir herhalde.
Partneri
hanım ise, ‘alırım lan, ben o penisi işte’ niyetine masaya çıkacaktı neredeyse.
Biz 10
kişi olacakken, 7 kişi kaldık. 3 ihtiyar gelirken yolda telef olmuştu çünkü.
Olağan koşulda gençler küçük sürüler
halinde gezen yaratık türünden olduğu için, bizi nereye sığdıracaklarını
bilemediler. 10 kişilik masaları yoktu yani.
Ben de, ‘üşüyen
adam’ efektini gayet canlı oynadım, çünkü bir gece önce 10 derecelik bir yerde
uyumuş biri olarak, zatürreye doğru tam gaz yol alıyordum.
Montum
dahil, hiçbir giysimi çıkarmayıp, üstüne bir de boynuma kaşkolumu düğümleyince,
garsonlar infial yaşadı ama biz kapı önündeki masamızdan başka masaya geçmeyi,
huysuz moruklar olarak ısrarla reddetik.
Gavur
müşteriler de vardı. Bu gavur milleti hakkındaki Tanzimat’sal hoşgörüm ve
sempatim, son 1,5 yıl içinde silindi gitti. Bizim Muhteşem Yüzyıl sakallı yeni
ürünlerimizle birlikte, bir yerli bir Türkçe, ‘malım ve mallığımda ısrar ediyorum da aman’ türküsünü ısrarla
çağırır duruma gelmişler ya da hep öyleydiler. Evveliyatlarını bilemediğim için, durumun sorumluluğunu
neo-liberalizme yıkıyorum hemencecik.
Çalan
müzik ise, en yumuşak tabirle yönelimsizdi. Yani, bir halta benzemiyordu
kısacası. Gürültüydü, ‘volume’ anlamında değil, ‘tarz’ anlamında.
Asgari ücretin yarısından azla
bir ay karnını doyuran evsiz biri
olarak, benim orada ne işim vardı peki?
Lise
arkadaşlarım var. Biz böyle yılda bir buluşup, 40 yıl öncesini yadederiz. Bir
zamanlar dahi gençler oluşumuzu anımsayıp,
nostalji yaparız.
Sonrasında,
alternatifli veya alterrnatifsiz kerhaneye ve ‘at tarağında kelebek’ kaçan ‘fine
eating’e devam...
Jentrifikasyon
tutmadı amcası, size taşra-köy İstanbul ‘shitville’ini onun görmemiş kılıklı 40 yaşındaki ergenlerini
verelim...
Dipnot:
Gittiğimiz
mekanın övgülü tanıtım yazısı, Salahattin Duman tadını bile aşmış ama ciddi
ciddi yazılmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder