Pazartesi, Haziran 10, 2019

Geçmişbilim-Gelecekbilim Neredeye Gidiyor?: 2010-2015-2020


Önnot: Geriye kalan son 20-25 yılımız için, muhakkak yazılası ve yazmayı sürdürülesi olarak saptadığımız 3 konudan biri olan, ‘geçmişbilim-gelecekbilim sentezi’ konusu, hem gelişen olaylarla, hem de zihnimizin iç evrimiyle bambaşka bir noktaya geldi: Hem kestirimlerimiz doğru çıktı, hem de öngörülebilirlik arttı, muğlaklık azaldı. Dolayısıyla, bu konuyu yazmayı ayrıntılandırmak arzusuna vardık.
2000-2010 arasındaki 10 yıla bakınca, 2010-2020 arasındaki bazı gelişmelerin önceki gelişmelere bağlı ve öngörülebilir olduğunu ama bazı gelişmelerin dolaylı ve dolayımlı sonuç olduğunu görüyoruz. Örneğin, 11 Eylül 2001 ertesiki politik davranışların AB’yi ve ABD’yi inişe götüreceği baştan belliydi ama ‘mortgage’ krizi baştan belli değildi ki koşullar o kadar zorlanmasaydı ve batış görmezden gelinmeseydi, bu son 10 yıl böyle berbat geçmeyebilirdi ama nedense hegemonlar, eceli gelen köpeğin cami duvarına işemesi gibi, sonları gelince, abuksamayı aşırı abartıyorlar.
2000-2020 arasında; Çin yükseldi ve durdu, Rusya toparladı ve yükseldi, AB ve ABD geriledi, hem de çok geriledi: Öyle ki AB üyesi İngiltere AB’yi dinlemeyip, Brexit ile AB’den çıktı, ABD’yi ise müttefikleri bile dinlemiyor artık. Bu da, yokkutupluluğun fiili durumu demek: ŞİÖ: Rusya-Çin AB-ABD’nin yerini alamaz (ki bunun nedenleri ayrı bir metnin konusu), Brezilya-Hindistan ise hala aday adayı bile değil tam.
Bu durumda, tarihte belli akışımlar veya yönelişler olmuyor pek, geçmişin kayıtları öyle söylüyor.
Ancak, olayların kalıcılaşması ve somutlaşması da uzun sürüyor: AB’nin bitişi en erken 2050’de, ABD’nin bitişi en erken 2075’te olabilir.
En önemlisi şu:
Öncü-entellektüeller bile, silinen paradigmaları izlerken, yeni paradigmalar oluşturamıyorlar, 2000-2020 arasında oluşturamadılar da (bu, bizim için anarşizmde başımıza geldi).
Demek ki tarihçilerin ve fütürologların birlikte beyin fırtınası yapması gerekli. İzlediğimiz kadarıyla bunun kaydı yok internette.
Geriye dönüp baktığımızda, taa 1900’den beridir, 10 yılda bir ciddi tarihsel bükümlerin yaşandığı ama ne yaşanırken, ne de yaşandıktan hemen sonra kimsenin bunu bilincine varamadığı gibi bir gözlemde var. Dolayısıyla, şimdi de böyle olması olağan.
İnsanı sonu türü gibi acil bir açmaz yok. Homo Posterus ise binlerce yıl alacak bir metamorfoz ve devrim: Geleceğin acelesi yok. Demek ki düşünce / beyin cimnastiği yapmaya devam edebiliriz ki bu metin de öyle zaten.
Burada bir sorun var, dilsellik. Ancak, tarihçiler ve fütürologlar, farklı dil paradigmaları kullanmasalar da, tümüyle ‘geçmiş x gelecek’ çatışması varsayımıyla, başka diller kullanıyorlarmış gibi yapıyorlar. Asıl dilsel ayrım, ‘Posterus x Sapiens’ arasında.
Demek ki 2020 momentinde, 2020-2040 için acil bir açmaz yok. Kültürel fermentasyonlar ve duralamalar var. Zaman da var: Biyografi ölçeğinde değil, tarih ölçeğinde, yani birkaç kuşak boşuna yaşayıp ölmüş olacak sözü geçen dönemde.
Sorunlar aynı, çözümler belli ve aynı.
Demokrasi ve sömürüsüzlük mümkün ama bu kitleyle ve bu seçkinlerle mümkün değil. Dolayısıyla, herkes yerel debelenmesinde boğulup gidecek.
Ekonomik, politik, askeri duralama dönemi kesin ama bilim, sanat, düşün dönemi için belirsizlik var, mayalanma var o kesin ama üçünde de avangardsızlık da var, o da kesin: 20. Yüzyıl başındaki dahiler dönemi geçici olarak kapandı.
7,5 milyarın en çok 5 milyara düşmesi gerekli ama nasıl belli değil.
Bilginin korunması gerek ama komün, kampüs, ansiklopedi yaklaşımları, bunu ne kadar becerebilecek, o da belli değil.
Sonuç:
 Çok fazla soru imi ve çok az yanıt var şimdilik…
Tarih sürüsü çobansız ve sürünün bir bölümü uçurumdan atladı bile…
Neo-entellektüellerin ise, aklını bir an önce devşirmesi gerekli…
(10 Haziran 2019)

Hiç yorum yok: