Önnot:
Geriye kalan son 20-25 yılımız için, muhakkak yazılası ve yazmayı sürdürülesi
olarak saptadığımız 3 konudan biri olan, ‘geçmişbilim-gelecekbilim sentezi’
konusu, hem gelişen olaylarla, hem de zihnimizin iç evrimiyle bambaşka bir
noktaya geldi: Hem kestirimlerimiz doğru çıktı, hem de öngörülebilirlik arttı,
muğlaklık azaldı. Dolayısıyla, bu konuyu yazmayı ayrıntılandırmak arzusuna
vardık.
2000-2010
arasındaki 10 yıla bakınca, 2010-2020 arasındaki bazı gelişmelerin önceki
gelişmelere bağlı ve öngörülebilir olduğunu ama bazı gelişmelerin dolaylı ve dolayımlı sonuç olduğunu görüyoruz.
Örneğin, 11 Eylül 2001 ertesiki politik davranışların AB’yi ve ABD’yi inişe
götüreceği baştan belliydi ama ‘mortgage’ krizi baştan belli değildi ki koşullar
o kadar zorlanmasaydı ve batış görmezden gelinmeseydi, bu son 10 yıl böyle
berbat geçmeyebilirdi ama nedense hegemonlar, eceli gelen köpeğin cami duvarına
işemesi gibi, sonları gelince, abuksamayı aşırı abartıyorlar.
2000-2020
arasında; Çin yükseldi ve durdu, Rusya toparladı ve yükseldi, AB ve ABD geriledi,
hem de çok geriledi: Öyle ki AB üyesi İngiltere AB’yi dinlemeyip, Brexit ile AB’den
çıktı, ABD’yi ise müttefikleri bile dinlemiyor artık. Bu da, yokkutupluluğun fiili durumu demek:
ŞİÖ: Rusya-Çin AB-ABD’nin yerini alamaz (ki bunun nedenleri ayrı bir metnin
konusu), Brezilya-Hindistan ise hala aday
adayı bile değil tam.
Bu
durumda, tarihte belli akışımlar veya yönelişler olmuyor pek, geçmişin kayıtları öyle söylüyor.
Ancak,
olayların kalıcılaşması ve somutlaşması da uzun sürüyor: AB’nin bitişi en erken
2050’de, ABD’nin bitişi en erken 2075’te olabilir.
En önemlisi
şu:
Öncü-entellektüeller bile, silinen paradigmaları
izlerken, yeni paradigmalar oluşturamıyorlar, 2000-2020 arasında oluşturamadılar
da (bu, bizim için anarşizmde başımıza geldi).
Demek ki
tarihçilerin ve fütürologların birlikte
beyin fırtınası yapması gerekli. İzlediğimiz kadarıyla bunun kaydı yok
internette.
Geriye
dönüp baktığımızda, taa 1900’den beridir, 10 yılda bir ciddi tarihsel
bükümlerin yaşandığı ama ne yaşanırken, ne de yaşandıktan hemen sonra kimsenin
bunu bilincine varamadığı gibi bir gözlemde var. Dolayısıyla, şimdi de böyle
olması olağan.
İnsanı sonu
türü gibi acil bir açmaz yok. Homo Posterus ise binlerce yıl alacak bir
metamorfoz ve devrim: Geleceğin acelesi
yok. Demek ki düşünce / beyin
cimnastiği yapmaya devam edebiliriz ki bu metin de öyle zaten.
Burada
bir sorun var, dilsellik. Ancak, tarihçiler ve fütürologlar, farklı dil
paradigmaları kullanmasalar da, tümüyle ‘geçmiş x gelecek’ çatışması
varsayımıyla, başka diller kullanıyorlarmış gibi yapıyorlar. Asıl dilsel ayrım,
‘Posterus x Sapiens’ arasında.
Demek ki
2020 momentinde, 2020-2040 için acil bir
açmaz yok. Kültürel fermentasyonlar ve duralamalar var. Zaman da var: Biyografi ölçeğinde değil, tarih ölçeğinde,
yani birkaç kuşak boşuna yaşayıp ölmüş olacak sözü geçen dönemde.
Sorunlar
aynı, çözümler belli ve aynı.
Demokrasi ve sömürüsüzlük mümkün ama bu kitleyle ve bu
seçkinlerle mümkün değil. Dolayısıyla, herkes yerel debelenmesinde boğulup gidecek.
Ekonomik,
politik, askeri duralama dönemi kesin ama bilim, sanat, düşün dönemi için
belirsizlik var, mayalanma var o kesin ama üçünde de avangardsızlık da var, o da kesin: 20. Yüzyıl başındaki dahiler dönemi geçici olarak kapandı.
7,5
milyarın en çok 5 milyara düşmesi gerekli ama nasıl belli değil.
Bilginin
korunması gerek ama komün, kampüs, ansiklopedi yaklaşımları, bunu ne kadar
becerebilecek, o da belli değil.
Sonuç:
Çok fazla soru imi ve çok az yanıt var
şimdilik…
Tarih
sürüsü çobansız ve sürünün bir bölümü uçurumdan atladı bile…
Neo-entellektüellerin
ise, aklını bir an önce devşirmesi gerekli…
(10 Haziran 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder