Önce askeri kuvvetler çokuluslu
oldu. Sonra mafya çokuluslu oldu.
Şimdi de gerilla ve teröristler
çokuluslu oldu.
Aslına bakılırsa, bu durum ilk değil: ETA, IRA ve PKK arasında işbirliği
olduğu ortaya çıkmıştı ama bağlantı daha çok irtibat-organizasyon gibiydi.
Ancak o, biraz da devletlerin bilgisi ve muhtemelen desteği sayesinde olmuştu
gibi.
Ancak asıl ilk, bizce 11 Eylül 2001 idi. Nasıl ki bombalama olaylarında
bombayı yapanı bombayı koyanlar tanımıyorsa, orada da sonucu
aldıran şey, İkiz Kuleler’in lojistik bilgisine sahip olan ve onu aşırı
yorumlayıp, o binaları yıkılır duruma dönüştüren üst düzey birilerinin bilgi
kompleksiydi: Uçaklar, dosdoğru binaların yakıt depolarına daldı, hem de kendi
yakıtlarıyla; böylelikle, tarihte ilk
kez silahsız bir saldırı gerçekleşmiş oldu. O kamikaze uçakları kullanan pilotlar, bu bilgiye sahip değildi
kuşkusuz.
En son Kenya’daki olayda benzeri şeyler ortaya çıkmış gibi:
“Independent gazetesi de manşetinde saldırıda hayatını kaybedenlerin ‘çokuluslu
bir terör gücü’nün kurbanı olduklarını kaydediyor. Gazete, Eş-Şebab'ın saldırı
sırasında yazdığı Twitter mesajlarına atfen, kurbanlar gibi militanların da
Amerika'dan Dağistan'a dünyanın farklı yerlerinden geldiğine dikkat çekiyor.”
http://t24.com.tr/haber/kenyadaki-avm-saldirisinda-8-aylik-hamile-turk-kizi-elif-de-olduruldu/240311
Bundan neler çıkarsanabilir?:
Bir: Bu iş, profesyonel işi. Askerlik
gibi, teröristlik de giderek profesyonelleşiyor.
İki: Dünya’nın bütün neo-liberalleri birleşirken, bütün anti-neo-liberalleri de birleşiyor
gibi. Tabii bu yenilik, maçı daha da korkunçlaştıracak ve güzelleştirecek,
çünkü savaş güzeldir. Daha korkuncu,
daha güzeldir. Ya da başka bir deyişle. Neo-liberalizm terördür ve kendi
karşı-terörünü doğurdu sonunda (1960’ların (Ulrike’nin) rövanşı geliyor yani).
Üç: Bu iş, dandik bir 4. Dünya
ülkesinde yapıldığında bunun tek anlamı, bunun bir prova olduğudur. İstanbul
2003’teki 2 x 2 = 4 gibi, atak dizileri denendi ama sonra yöntem değişti. Demek
ki ya yetmedi, ya da düşman bunu kavradı ve yenilik gerekti. Eğer öyleyse,
sivil hedefler ‘dene-yanıl’ ile sıralanacak demektir. 62 ölü, 10 öldürücü ile çok çok az bir sonuç.
Demek ki daha çok panik sonucu hedeflenmiş, ya da henüz görülmeyen başka bir
hedef var. Örneğin, birine veya bir şeye dolayılı mesaj var ortada.
(Beceriksizlik de hesaba dahil.)
Dört: Hala açıkhava hedefleri, en çok potansiyel ölülü hedefler durumunda. 1
konser 1 milyon, 1 maç 250 bin ölü demek olabilir. İkincisinin romanı
yazıldığında 1970 falandı ve İkiz Kuleler’in de romanı yazılmıştı. Bu da er
veya geç olacak. (Ya da. Bu konuda sanat, tarihten önde gidiyor hala.)
Beş: Medya gestaltı değişiyor.
Artı, Leyla Halid’den bu yana terörist kuşakları da değişiyor. Örneğin, kimse
artık uçak kaçırmıyor. Oysa, o da hala 500 ölü demek. (Medya geştaltının, yani
kültürün, zihni çok etkilemesi; yani kişilerin, teröristlerin bile, başkalarının ne düşündüğüyle davalarından daha çok ilgilenmesi anlamına gelir ve Carlos
bunu yaptığında çok eleştirilmişti.)
Beş-Bir: Medya geştaltı, şaşırtıcı bir
biçimde Unabomber yönünde
değişmiyor. Keza, Çakal Carlos’un her
tür hedefi her tür yöntemle vurma çeşitliliği de...
Beş-İki: Yani, nasıl ki askerlerin
lojistik sınırları varsa, teröristlerin de var.
Beş-Üç: Canlı bombanın Sri Lanka kökenli
olduğunu pek kimse bilmez ve onu Filistin icadı sanır. Bu da, Dünya’nın
yaklaşık 100 ülkesinden yepyeni, fapfarklı ve apacaip yöntemler çıkacağı
anlamına gelir, hatta bunu yapanın ülkesi bulunamayabilir, hatta kim olduğu
bile bulunamayabilir.
Altı: Aptallar yaşar ve ölür. Şaşkınlar
seyreder. Akıllılar ise aptallardan ve cahillerden öğrenir. Tarih budur.
Ey kari, bu yazıdan ne öğrendin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder