Çarşamba, Eylül 25, 2013

Çokuluslu Terör



Önce askeri kuvvetler çokuluslu oldu. Sonra mafya çokuluslu oldu. Şimdi de gerilla ve teröristler çokuluslu oldu.

Aslına bakılırsa, bu durum ilk değil: ETA, IRA ve PKK arasında işbirliği olduğu ortaya çıkmıştı ama bağlantı daha çok irtibat-organizasyon gibiydi. Ancak o, biraz da devletlerin bilgisi ve muhtemelen desteği sayesinde olmuştu gibi.

Ancak asıl ilk, bizce 11 Eylül 2001 idi. Nasıl ki bombalama olaylarında bombayı yapanı bombayı koyanlar tanımıyorsa, orada da sonucu aldıran şey, İkiz Kuleler’in lojistik bilgisine sahip olan ve onu aşırı yorumlayıp, o binaları yıkılır duruma dönüştüren üst düzey birilerinin bilgi kompleksiydi: Uçaklar, dosdoğru binaların yakıt depolarına daldı, hem de kendi yakıtlarıyla; böylelikle, tarihte ilk kez silahsız bir saldırı gerçekleşmiş oldu. O kamikaze uçakları kullanan pilotlar, bu bilgiye sahip değildi kuşkusuz.

En son Kenya’daki olayda benzeri şeyler ortaya çıkmış gibi:

“Independent gazetesi de manşetinde saldırıda hayatını kaybedenlerin ‘çokuluslu bir terör gücü’nün kurbanı olduklarını kaydediyor. Gazete, Eş-Şebab'ın saldırı sırasında yazdığı Twitter mesajlarına atfen, kurbanlar gibi militanların da Amerika'dan Dağistan'a dünyanın farklı yerlerinden geldiğine dikkat çekiyor.”


Bundan neler çıkarsanabilir?:

Bir: Bu iş, profesyonel işi. Askerlik gibi, teröristlik de giderek profesyonelleşiyor.

İki: Dünya’nın bütün neo-liberalleri birleşirken, bütün anti-neo-liberalleri de birleşiyor gibi. Tabii bu yenilik, maçı daha da korkunçlaştıracak ve güzelleştirecek, çünkü savaş güzeldir. Daha korkuncu, daha güzeldir. Ya da başka bir deyişle. Neo-liberalizm terördür ve kendi karşı-terörünü doğurdu sonunda (1960’ların (Ulrike’nin) rövanşı geliyor yani).

Üç: Bu iş, dandik bir 4. Dünya ülkesinde yapıldığında bunun tek anlamı, bunun bir prova olduğudur. İstanbul 2003’teki 2 x 2 = 4 gibi, atak dizileri denendi ama sonra yöntem değişti. Demek ki ya yetmedi, ya da düşman bunu kavradı ve yenilik gerekti. Eğer öyleyse, sivil hedefler ‘dene-yanıl’ ile sıralanacak demektir. 62 ölü, 10 öldürücü ile çok çok az bir sonuç. Demek ki daha çok panik sonucu hedeflenmiş, ya da henüz görülmeyen başka bir hedef var. Örneğin, birine veya bir şeye dolayılı mesaj var ortada. (Beceriksizlik de hesaba dahil.)

Dört: Hala açıkhava hedefleri, en çok potansiyel ölülü hedefler durumunda. 1 konser 1 milyon, 1 maç 250 bin ölü demek olabilir. İkincisinin romanı yazıldığında 1970 falandı ve İkiz Kuleler’in de romanı yazılmıştı. Bu da er veya geç olacak. (Ya da. Bu konuda sanat, tarihten önde gidiyor hala.)

Beş: Medya gestaltı değişiyor. Artı, Leyla Halid’den bu yana terörist kuşakları da değişiyor. Örneğin, kimse artık uçak kaçırmıyor. Oysa, o da hala 500 ölü demek. (Medya geştaltının, yani kültürün, zihni çok etkilemesi; yani kişilerin, teröristlerin bile,  başkalarının ne düşündüğüyle davalarından daha çok ilgilenmesi anlamına gelir ve Carlos bunu yaptığında çok eleştirilmişti.)

Beş-Bir: Medya geştaltı, şaşırtıcı bir biçimde Unabomber yönünde değişmiyor. Keza, Çakal Carlos’un her tür hedefi her tür yöntemle vurma çeşitliliği de...

Beş-İki: Yani, nasıl ki askerlerin lojistik sınırları varsa, teröristlerin de var.

Beş-Üç: Canlı bombanın Sri Lanka kökenli olduğunu pek kimse bilmez ve onu Filistin icadı sanır. Bu da, Dünya’nın yaklaşık 100 ülkesinden yepyeni, fapfarklı ve apacaip yöntemler çıkacağı anlamına gelir, hatta bunu yapanın ülkesi bulunamayabilir, hatta kim olduğu bile bulunamayabilir.

Altı: Aptallar yaşar ve ölür. Şaşkınlar seyreder. Akıllılar ise aptallardan ve cahillerden öğrenir. Tarih budur.

Ey kari, bu yazıdan ne öğrendin?


Hiç yorum yok: