TÜRKLER’İN TARİHTEKİ YERİ VE
YERSİZLİĞİ
Türk olarak, 1,5 milenyumdur falan, tarih podyumunda arz-ı endam eyliyoruz.
Moğollar ve Tatarlar gibi, Orta Asya’nın olumsuz doğal koşullarından dolayı
göçer yaşayan olduğumuzdan, üstüne bir de atları ilk evcilleştiren bölgede
gezer mukim olduğumuzdan naşi, o pek övündüğümüz asker millet yanımız, talan ve yağma ekonomisi olarak tezahür
etmiş. Anadolu’ya geleli, neredeys, bir milenyum olacak olmasına karşın, bir
yerin kökünü kurutana kadar yağmalama zihniyetimiz hala baki.
Bu konudaki en olumsuz örnek biz
değiliz. Eski Mezopotamya ve Eski Yunan uygarlıkları, üstelik kendi
topraklarının öyle bir canına okumuşlar ki aradan milenyumlar geçkiten sonra
bile, doğa kendini toparlayamamış durumda. Oraların halkları da, Babil
bahçelerinden cehnenem çölüne dikey iniş yaptı.
Biz Türkler’in tuhaf ve pekala uygarlık öncüsü sayılabilecek yanlarımız da
var:
Yazının 6. milenyumunda bile alfabeye geçmiş halk oranı 6 binde 300 falan
iken, biz göçer ve göçebe halimizle, taa milenyum önce Orhun
Yazıtları üzerinden yazıya akmaya başlamışız. Bugüne kadar, bir rivayet 13, bir
rivayet 15 alfabe kullanıp, bu konuda bilindiği kadarıyla bir dünya rekoru da kırmışız.
Bu da yetmemiş:
10’e yakın dine girmişiz. Dünya’daki ünlü halklar içinde 3 tek tanrılı
dinde de alt-halkı olan tek ulus biz olabiliriz.
Hunlar’ı saysak da saymasak da, Gagavuzlar’ın ve Nahcıvan’ın devletimsiliği
ve Kuzey Kıbrıs’ın üç çeyrek devletliği hesaba katılınca, bizim hesap 16’yı
geçer. Tabii, sonuncu devletimiz olan 1. Cumhuriyet de dahil olmak üzere,
olandan 1 eksik veya olana eşit sayıda devleti gömdüğümüz de bir gerçek. Demek
ki hafif oto-anarşiist veya mazohist bir milletiz vesselam.
Kamçatka’dan kalkıp da, Viyana kapılarına kadar gidip de, iki kere geri
postalanınca, yılmayıp, aradan birkaç yüzyıl geçince, Viyana’yı ‘by-pass’
yapıp, Berlin’e doğrudan havadan inme becerisini de göstermişiz. Şimdilerde
Berlin’deki cumhurbaşkanı sarayının önünde mangal partisi ile meşgulüz. Ayrıca,
Almanya’daki Almanlar olmasa, Almanya’nın pekala çekilir bir yer olduğu kanaatine
bile vardık son 50 yılda Allah’a şükür.
Tatarlar’ın Türkler’e 2 kere ihaneti tarihte kayıtlıdır ama Türkler de
Ortadoğu’daki ilk devletlerini, köle asker olarak var oldukları devletin
yönetimine ihanetle el koyarak kurmuşlardır. Yani, askeri darbe geleneğimiz çok
asırlık netekim.
Son 30 yıldır AB’ye ve ABD’ye açık pazar olarak hizmet ediyoruz.
Çıkmadık candan umut kesilmez. Türkler de, er veya geç tarihe önemli bir
katkıda bulunacak elbette, Tabii, o zamana kadar tarih ölmez de, ömrü vefa
ederse...
Şaka bir yana, Türkler’in varlığı, negasyon
ve olmayana ergi ile bize epeyi
tarih dersi veriyor. Çok tepindiğimiz için çok da hata yapıyoruz ve
hatalarımızdan pek ders almayıp, ‘benim oğlum bina okur, döner döner gene okur’
tarzında, örneğin 3 tam askeri darbeye, 3 de (asker asılmalı, post-modern olanlı,
vd) buçuklu darbe ekliyoruz: Bir tür kontrol parametresi gibi.
Tarihe verebileceğimiz dersler:
Kültürel mod geçişi olarak, at sırtındalıktan tarım toplumuna geçişi
beceremeyip, hala doğru dürüst bir ev tasarlayamayıp, ‘Türk evi’ denilen şeyin,
düpedüz oba çadırına aynen benzemesi
ile eski kültürel modun direncini göstermiş olduk.
Ancak, ABD’yi bile bu konuda geçerek apartmacılığı, türk mutfağının Dünya’daki
3 mutfaktan biri sayılması; garibim 11 milenyumluk bulgurun, bugün Dünya’da
Türk yemeği olarak Türkçe adıyla kabulü ve AB’nin en ücra köyünde bile tavuk
döner büfesi açılması ile mutfak
emperyalizmi tarihine önemli katkılarda bulunmuş olmaktayız. Tabii, bu yine
de Hintliler’in biber dolmasını niye patates-peynir ile yaptığını veya
Çinliler’in pirincin anavatanı iken, neden biber dolmasını icat edemediğini
açıklamıyor. Biz de böylelikle, bunu Türkler’in uygarlık hanesine yazabiliriz.
Türkler’in bilime, sanata ve felsefeye katkısı pratikte sıfır. İkinci
Sanayileşme henüz yeni başlamışken; robotlaşma veya uzaycılık dalında da atak
yapabilecekken, 30 yılda trilyon dolar lüpletip, 1 trilyon dolar ödeyip, 1
trilyon dolar da borçlanarak, başkasını talan edemeyince, kendini ve geleceğini
talan eden biri durumuna düşmüş olmaktayız.
Çok şükür ki 2010 yılında Dünya bitti. Konya Ovası’nda da su bitti. 600 bin
kilometre kare orman kesilince, Anadolu’da ağaç da bitti, İstanbul için de
öyle.
Bu durumda Türkler’in gelecekbilimi için 3 yol kalıyor:
Yamyamlık, intihar ve yeni bir eksodus...
Hamiş: Genelde ‘c’ şıkkını seçmişiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder