Pazar, Eylül 22, 2013

Tarih Dersleri 3




TÜRKLER’İN TARİHTEKİ YERİ VE YERSİZLİĞİ

Türk olarak, 1,5 milenyumdur falan, tarih podyumunda arz-ı endam eyliyoruz.

Moğollar ve Tatarlar gibi, Orta Asya’nın olumsuz doğal koşullarından dolayı göçer yaşayan olduğumuzdan, üstüne bir de atları ilk evcilleştiren bölgede gezer mukim olduğumuzdan naşi, o pek övündüğümüz asker millet yanımız, talan ve yağma ekonomisi olarak tezahür etmiş. Anadolu’ya geleli, neredeys, bir milenyum olacak olmasına karşın, bir yerin kökünü kurutana kadar yağmalama zihniyetimiz hala baki.

Bu konudaki en olumsuz örnek biz değiliz. Eski Mezopotamya ve Eski Yunan uygarlıkları, üstelik kendi topraklarının öyle bir canına okumuşlar ki aradan milenyumlar geçkiten sonra bile, doğa kendini toparlayamamış durumda. Oraların halkları da, Babil bahçelerinden cehnenem çölüne dikey iniş yaptı.

Biz Türkler’in tuhaf ve pekala uygarlık öncüsü sayılabilecek yanlarımız da var:

Yazının 6. milenyumunda bile alfabeye geçmiş halk oranı 6 binde 300 falan iken, biz göçer ve göçebe halimizle, taa milenyum önce Orhun Yazıtları üzerinden yazıya akmaya başlamışız. Bugüne kadar, bir rivayet 13, bir rivayet 15 alfabe kullanıp, bu konuda bilindiği kadarıyla bir dünya rekoru da kırmışız.

Bu da yetmemiş:

10’e yakın dine girmişiz. Dünya’daki ünlü halklar içinde 3 tek tanrılı dinde de alt-halkı olan tek ulus biz olabiliriz.

Hunlar’ı saysak da saymasak da, Gagavuzlar’ın ve Nahcıvan’ın devletimsiliği ve Kuzey Kıbrıs’ın üç çeyrek devletliği hesaba katılınca, bizim hesap 16’yı geçer. Tabii, sonuncu devletimiz olan 1. Cumhuriyet de dahil olmak üzere, olandan 1 eksik veya olana eşit sayıda devleti gömdüğümüz de bir gerçek. Demek ki hafif oto-anarşiist veya mazohist bir milletiz vesselam.

Kamçatka’dan kalkıp da, Viyana kapılarına kadar gidip de, iki kere geri postalanınca, yılmayıp, aradan birkaç yüzyıl geçince, Viyana’yı ‘by-pass’ yapıp, Berlin’e doğrudan havadan inme becerisini de göstermişiz. Şimdilerde Berlin’deki cumhurbaşkanı sarayının önünde mangal partisi ile meşgulüz. Ayrıca, Almanya’daki Almanlar olmasa, Almanya’nın pekala çekilir bir yer olduğu kanaatine bile vardık son 50 yılda Allah’a şükür.

Tatarlar’ın Türkler’e 2 kere ihaneti tarihte kayıtlıdır ama Türkler de Ortadoğu’daki ilk devletlerini, köle asker olarak var oldukları devletin yönetimine ihanetle el koyarak kurmuşlardır. Yani, askeri darbe geleneğimiz çok asırlık netekim.

Son 30 yıldır AB’ye ve ABD’ye açık pazar olarak hizmet ediyoruz.

Çıkmadık candan umut kesilmez. Türkler de, er veya geç tarihe önemli bir katkıda bulunacak elbette, Tabii, o zamana kadar tarih ölmez de, ömrü vefa ederse...

Şaka bir yana, Türkler’in varlığı, negasyon ve olmayana ergi ile bize epeyi tarih dersi veriyor. Çok tepindiğimiz için çok da hata yapıyoruz ve hatalarımızdan pek ders almayıp, ‘benim oğlum bina okur, döner döner gene okur’ tarzında, örneğin 3 tam askeri darbeye, 3 de (asker asılmalı, post-modern olanlı, vd) buçuklu darbe ekliyoruz: Bir tür kontrol parametresi gibi.

Tarihe verebileceğimiz dersler:

Kültürel mod geçişi olarak, at sırtındalıktan tarım toplumuna geçişi beceremeyip, hala doğru dürüst bir ev tasarlayamayıp, ‘Türk evi’ denilen şeyin, düpedüz oba çadırına aynen benzemesi ile eski kültürel modun direncini göstermiş olduk.

Ancak, ABD’yi bile bu konuda geçerek apartmacılığı, türk mutfağının Dünya’daki 3 mutfaktan biri sayılması; garibim 11 milenyumluk bulgurun, bugün Dünya’da Türk yemeği olarak Türkçe adıyla kabulü ve AB’nin en ücra köyünde bile tavuk döner büfesi açılması ile mutfak emperyalizmi tarihine önemli katkılarda bulunmuş olmaktayız. Tabii, bu yine de Hintliler’in biber dolmasını niye patates-peynir ile yaptığını veya Çinliler’in pirincin anavatanı iken, neden biber dolmasını icat edemediğini açıklamıyor. Biz de böylelikle, bunu Türkler’in uygarlık hanesine yazabiliriz.

Türkler’in bilime, sanata ve felsefeye katkısı pratikte sıfır. İkinci Sanayileşme henüz yeni başlamışken; robotlaşma veya uzaycılık dalında da atak yapabilecekken, 30 yılda trilyon dolar lüpletip, 1 trilyon dolar ödeyip, 1 trilyon dolar da borçlanarak, başkasını talan edemeyince, kendini ve geleceğini talan eden biri durumuna düşmüş olmaktayız.

Çok şükür ki 2010 yılında Dünya bitti. Konya Ovası’nda da su bitti. 600 bin kilometre kare orman kesilince, Anadolu’da ağaç da bitti, İstanbul için de öyle.

Bu durumda Türkler’in gelecekbilimi için 3 yol kalıyor:

Yamyamlık, intihar ve yeni bir eksodus...

Hamiş: Genelde ‘c’ şıkkını seçmişiz.


Hiç yorum yok: