Perşembe, Eylül 05, 2013

Fotoğraf ve Nöroloji: Girişin Girişi

Önbilgi:

Konu, ancak girizgahın girizgahı kadarcık irdelenebilecek. Yine de, henüz var olmayan bilgi alanlarına da dene-yanıl ile girilebileceği için, çok çok hata yapma riski, konuyu açımlayabilmek için göze alındı. (Genelde bu kadar risk almam yazarken, eksik yazıyı çöpe atarım.)

Giriş:

Geleneksel olarak uzmanlar vardır, yani bir fotoğrafçı pratikte sıfır nöroloji bilir, bir nörolog pratikte sıfır fotoğraf bilir. (Disiplinlerarasıcı için böyle değildir.)

Oysa görmenin nörolojisi için, her ikisi birbirinden bağımsız olarak birçok bilgi yanlışı üretmiştir. Bunlar bile tek başlarına, negasyonla epeyi bilgi alanı üretebilir durumda.

Örneğin, kadrajlama için fotoğrafçıların epeyi altın kuralı vardır ama herhangi bir kadrajın bileşik görsel algısının nörolojisi pek açıkseçik bilgili değildir.





En basitinden, solakların ve sağakların asimetri ve dolayısıyla çizgisel dengesizlik / yamukluk konusunu algısı, birbirinden farklıdır. Daha da önemlisi, farklı türden solakların algıları birbirinden farklıdır ama fotoğrafçılar bu bilgiler yokmuş gibi, genelde belli sağakların simetri duygusuna yönelik bir kadrajlama kurallamasını hiç sorgulamadan, belki 150 yıldır kullanageliyorlar.





Diğer bir örnekleme: Renk algısı belki retineks (retina + korteks) kuramınca kuramlaştırıldı ama hala rengi nasıl algıladığımız ve nasıl algılamadığımız kesin olarak biliniyor değil. Örneğin, birçok türden renk körlüğü tanımlı ama Oliver Sacks gibi biri çıkıp, çok sapa / nadir görülen vakaları çalışınca, o bilgilerin önemli bir bölümü çöp tenekesine gidiyor ve / ama hala bililnmezler geriye kalıyor, hatta yeni bilinmezler üretiliyor, çünkü eski paradigmanın yanıtladığı varsayılan sorular, eski paradigma zedelenince, yeniden sorulmuş ve yanıtlanmamış oluyor.







Buradan hem fotoğrafın, hem de nörolojinin disiplin alanının dışına taşan, astronomi fotoğrafçılığında yaşanan bir olguyu anımsamak gerekli:

Eğer siz, çok uzak bir gökadanın uzun poz süreli fotoğrafını yarattıysanız (ya da dijital program yarattıysa), o fotoğraftaki tüm renkler ve biçimler sahtedir. Yani o gökada asla ve kata hiç öyle gözükmedi, gözükmüyor ve gözükmeyecek, demektir. Bu, fotoğrafın zamansal topografyasının rasgele kullanımı ve düzenlenmesi nedeniyledir ve bu iş elle değil, bilgisayarla yapıldığı ve yaptıran da aşamaları izlemediği için, nasıl ki derece derece renk körlüklerinin fotoğaf algısı üzerindeki etkileri üzerinde pek çalışılmamış ve bu alanda veri tabanı oluşmamışsa, bu gökada fotoğraflarından da nasıl tersine zamansal ve mekansal çıkarsama yapılabilir bilgisi kesin değil durumda.

Bu durum, epistemoloji açısından dolaylı 2 sonuca yol açıyor:

Bir: Bazı bilgiler yok ediliyor. Yani, bilgisel parazit kabul edilen ve görsel olarak elenen bazı veriler, aslında astronomik novum bilgi niteliği taşıyor.

İki: Bazı bilgiler hiç yokken, görsel olarak konuya katılıyor. Yani, gazete sitelerinde öyle belirtilmediği için, gökadaların olmayan veya yanlış-renklilik (fake color) bilgileri, bakanın zihnine kazınıyor ve toplu bilisizlikte birikiyor ve sonunda bir sahte-paradigma oluyor. Sorulduğunda hemen herkes gökada için bir renk söylüyor ama o renk yok.

Bilginin denetiminin paradigmatik faşizme yol açtığını biliyoruz ama çokdisiplinli düzenlemenin eksikliği, şu anda hem fotoğraf, hem de nöroloji açısından, yanlış veya eksik bilginin konsensusta yerleşik olmasını sağlıyor ve en berbatı bunları haritalayamıyoruz bile. Yani, doğru ve yanlış bilgiler fazlasıyla içiçe durumda.

Bu metnin epsilon nicelikteki ve tümdengelimsel nitelikteki savı buydu. Bu durumun çözülmesi için, nöroloji-fotoğraf ortak çalışması gerekiyor, hem de uzun süreli gözlemler ve deneyler birikimi çerçevesinde. Nedense de, epistemolojik açıdan bu tür çalışmalar, en azından G-7 ülkelerinde gereksiz bulunuyor.

Dipnot 1: Global ölçekte bu metnin veri tabanı 1995-2000 arasındaki  zaman dilimdir. Ne yazık ki paradigmatik açıdan 2013 momentli  bilgilere hemen ulaşamıyoruz. Bilgi, internete karşın, hala yavaş yayılıyor. En berbatı da, fizikte Einstein’ın ışık hızının aşılamamasına ve 4’ten çok boyutlu görelik kuramının oluşamamasına yol açtığı üzere, bazı ustaların fetvası, internete karşın, hala ‘katli vaciptir’ kadar geçerli ve yeni bilgilerin oluşmasına engel durumda.

Dipnot 2: Az yorumlayabildiğim tuhaf bir bilgi var: Anıları ve rüyaları anımsamada, anımsayanın olayın içinde veya dışında olması hissi, fotoğraf bilgisi açısından söylenirse, dar açılı ve geniş açılı bakış açısı farkına bağlı (artı bu konu kadraj, asimetri ve renk ile ilgili). Ancak 2 nokta var bu durumda: Bir: İnsanın algı açısı oldukça az açıyla değişebiliyor (yani balık gözü açı gibi uç örnekler insan nörolojisinde yok). İki: Olağan bir fotoğrafta bu açı değişimi, fotoğrafın içindelik veya dışındalık algısını yaratmıyor. Bu metni yazdıran bu durum oldu, konuya belki gelecekte yanıt üretebiliriz.


Hiç yorum yok: