Önbilgi:
Konu, ancak girizgahın girizgahı
kadarcık irdelenebilecek. Yine de, henüz var olmayan bilgi alanlarına da dene-yanıl
ile girilebileceği için, çok çok hata
yapma riski, konuyu açımlayabilmek için göze alındı. (Genelde bu kadar risk
almam yazarken, eksik yazıyı çöpe atarım.)
Giriş:
Geleneksel olarak uzmanlar vardır, yani bir fotoğrafçı pratikte sıfır
nöroloji bilir, bir nörolog pratikte sıfır fotoğraf bilir. (Disiplinlerarasıcı
için böyle değildir.)
Oysa görmenin nörolojisi için, her ikisi birbirinden bağımsız olarak birçok
bilgi yanlışı üretmiştir. Bunlar bile tek başlarına, negasyonla epeyi bilgi
alanı üretebilir durumda.
Örneğin, kadrajlama için fotoğrafçıların epeyi altın kuralı vardır ama
herhangi bir kadrajın bileşik görsel algısının nörolojisi pek açıkseçik bilgili
değildir.
En basitinden, solakların ve sağakların asimetri ve dolayısıyla çizgisel dengesizlik
/ yamukluk konusunu algısı, birbirinden farklıdır. Daha da önemlisi, farklı
türden solakların algıları birbirinden farklıdır ama fotoğrafçılar bu bilgiler
yokmuş gibi, genelde belli sağakların simetri duygusuna yönelik bir kadrajlama
kurallamasını hiç sorgulamadan, belki 150 yıldır kullanageliyorlar.
Diğer bir örnekleme: Renk algısı belki retineks (retina + korteks)
kuramınca kuramlaştırıldı ama hala rengi nasıl algıladığımız ve nasıl
algılamadığımız kesin olarak biliniyor değil. Örneğin, birçok türden renk
körlüğü tanımlı ama Oliver Sacks gibi biri çıkıp, çok sapa / nadir görülen
vakaları çalışınca, o bilgilerin önemli bir bölümü çöp tenekesine gidiyor ve /
ama hala bililnmezler geriye kalıyor, hatta yeni bilinmezler üretiliyor, çünkü
eski paradigmanın yanıtladığı varsayılan sorular, eski paradigma zedelenince,
yeniden sorulmuş ve yanıtlanmamış oluyor.
Buradan hem fotoğrafın, hem de nörolojinin disiplin alanının dışına taşan,
astronomi fotoğrafçılığında yaşanan bir olguyu anımsamak gerekli:
Eğer siz, çok uzak bir gökadanın uzun poz süreli fotoğrafını yarattıysanız
(ya da dijital program yarattıysa), o fotoğraftaki tüm renkler ve biçimler
sahtedir. Yani o gökada asla ve kata hiç öyle gözükmedi, gözükmüyor ve
gözükmeyecek, demektir. Bu, fotoğrafın zamansal topografyasının rasgele
kullanımı ve düzenlenmesi nedeniyledir ve bu iş elle değil, bilgisayarla yapıldığı
ve yaptıran da aşamaları izlemediği için, nasıl ki derece derece renk
körlüklerinin fotoğaf algısı üzerindeki etkileri üzerinde pek çalışılmamış ve bu
alanda veri tabanı oluşmamışsa, bu gökada fotoğraflarından da nasıl tersine
zamansal ve mekansal çıkarsama yapılabilir bilgisi kesin değil durumda.
Bu durum, epistemoloji açısından dolaylı 2 sonuca yol açıyor:
Bir: Bazı bilgiler yok ediliyor.
Yani, bilgisel parazit kabul edilen ve görsel olarak elenen bazı veriler,
aslında astronomik novum bilgi niteliği taşıyor.
İki: Bazı bilgiler hiç yokken, görsel
olarak konuya katılıyor. Yani, gazete sitelerinde öyle belirtilmediği için, gökadaların
olmayan veya yanlış-renklilik (fake color) bilgileri, bakanın zihnine kazınıyor
ve toplu bilisizlikte birikiyor ve sonunda bir sahte-paradigma oluyor. Sorulduğunda hemen herkes gökada için bir
renk söylüyor ama o renk yok.
Bilginin denetiminin paradigmatik faşizme yol açtığını biliyoruz ama
çokdisiplinli düzenlemenin eksikliği, şu anda hem fotoğraf, hem de nöroloji
açısından, yanlış veya eksik bilginin konsensusta yerleşik olmasını sağlıyor ve
en berbatı bunları haritalayamıyoruz bile. Yani, doğru ve yanlış bilgiler
fazlasıyla içiçe durumda.
Bu metnin epsilon nicelikteki ve tümdengelimsel nitelikteki savı buydu. Bu
durumun çözülmesi için, nöroloji-fotoğraf ortak çalışması gerekiyor, hem de
uzun süreli gözlemler ve deneyler birikimi çerçevesinde. Nedense de,
epistemolojik açıdan bu tür çalışmalar, en azından G-7 ülkelerinde gereksiz
bulunuyor.
Dipnot 1: Global ölçekte bu metnin veri tabanı 1995-2000 arasındaki zaman dilimdir. Ne yazık ki paradigmatik
açıdan 2013 momentli bilgilere hemen
ulaşamıyoruz. Bilgi, internete karşın,
hala yavaş yayılıyor. En berbatı da, fizikte Einstein’ın ışık hızının
aşılamamasına ve 4’ten çok boyutlu görelik kuramının oluşamamasına yol açtığı
üzere, bazı ustaların fetvası, internete karşın, hala ‘katli vaciptir’ kadar
geçerli ve yeni bilgilerin oluşmasına engel durumda.
Dipnot 2: Az yorumlayabildiğim tuhaf bir bilgi var: Anıları ve rüyaları
anımsamada, anımsayanın olayın içinde veya dışında olması hissi, fotoğraf
bilgisi açısından söylenirse, dar açılı ve geniş açılı bakış açısı farkına
bağlı (artı bu konu kadraj, asimetri ve renk ile ilgili). Ancak 2 nokta var bu
durumda: Bir: İnsanın algı açısı
oldukça az açıyla değişebiliyor (yani balık gözü açı gibi uç örnekler insan
nörolojisinde yok). İki: Olağan bir
fotoğrafta bu açı değişimi, fotoğrafın içindelik veya dışındalık algısını
yaratmıyor. Bu metni yazdıran bu durum oldu, konuya belki gelecekte yanıt
üretebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder