Pazartesi, Eylül 16, 2013

Wittgenstein Soruşturmaları 1



Gün gelip de, Wittgenstein’ı bu denli değilleyeceğim (negasyon kere negasyon) hiç aklıma gelmezdi. Yine de, onun tuhaf bir ‘sence of humor’u olabileceğini bildiğimden dolayı, eserlerinde bir tür aşılacak (trans gelecek kipi olacak) bazı kodlama dizileri de bırakmış olabileceğini hesaba katıyorum. Sonuçta, bir mantıkçının / dilbilimcinin zeka oyunlarını sevmemesini umamazdım.

Gelelim soruşturmamıza:

Alıntı:

“Kullandığınız sözcükler, ‘güzel’ ve ‘sevimli’ sözcüklerinden çok, ‘doğru’ ya da ‘uygun’ sözcüklerine (gündelik konuşmada kullanıldıkları biçimleriyle) daha yakındır.”

(Kaynak: Estetik, Ruhbilim, Dinsel İnanç Üstüne Dersler ile Söyleşiler, sayfa:15. Şerh: Bu düşünceler Wittgenstein’ın ama arada öğrenci aktarımı var, çünkü bunlar ders notları.)

Yorum:

Önyorum:

Burada, bu türden tanım boşluğunu ondan hiç bekleyemeyeceğimiz bir biçimde, Wittgenstein’ın renk metinlerinde de yapmış olduğunu imlemek gerekli. Sanki, tanımın kantarının topuzunu tutturamıyormuş gibi ki bu bir bilimci, bir matematikçi ve bir mantıkçı için utanç verici bir durumdur. Belki de Wittgensten, bu utangaçlığı seviyordu, inanın bilemiyorum.

Yorum yorum:

‘Uygun’, ‘ahenkli’ de demektir. ‘Ahenkli’ de, ‘güzel’ ve ‘sevimli’ de demektir.

Zaten örneğin doğru nota, doğru ahenk (burada armoni veya kontrpuan) demektir.

Doğru ahenk de, buna tümüyle katılamasak da, en azından Avrupa Klasik Müziği için. güzel ve sevimli olabilir. Çok az durumda olmayabilir, özellikle de öyle olması istenmişse. Bu da gözardı edilebilir. En azından bu koşullarda.

Yani Wittgenstein, yapması gerekeni hiç yapmıyor: Anlam açıkseçikleştirmesi ve berraklaştırması eksikliğinde veya durmasında asılı kalıveriyor.

Bunun da nedeni, bir sözcük için bir ve yalnız bir anlam tanımı peşinde koşması. (Ya da başka bir deyişle, tümevarımla tümdengelimin yönlerini şaşırıyor.)

Bu çaba, tam da burada sıfırlanıyor, olumsuzlanıyor, geçersizleniyor, vb, vd... (Negasyonlardan negasyon beğen Wittgenstein.)

Epeyi çok onyıllar içeren sözlükler tarihinde, nedense yakın anlamlılık pek çalışılmamış bir alan olarak kalmış gibi. Oysa ki uzak, yakın ve serbest çağrışım, yani anlam çağrışımları, tümüyle bu alanın konusu durumunda.

Yakın anlamlar, hem kültürel (belli bir yeran momenti olarak), hem de zihinsel (belli bir biyografik yeran olarak) listelenebilir. İngilizce’deki ‘theasaraus’lar basıldıkları (veya ilk derlendikleri) an bu işlevi kültür için yerine getirir ama onlar da 1., 2., ... . n. gibi bir anlam yakınlığı / uzaklığı derecelendirmesi yapmazlar. Wikipedia, bunu çok kullanılan belli sözcükler için, ayraç içinde alt anlam alanı koyarak kolayca hallediyor: Örneğin ‘James Bond’, ‘çiigiroman, ‘roman, ‘film’, vd...

Bunu 30 yıla yakın bir süre öncesinde, bir dnas tiyatrosu projesinin n çalışması niyetine bir grup çalışmasıyla yaptığımızda, Türkçe’deki duygu sözcüklerini ve çağrıştırdıkları duygu sözcüklerini listeleyince, açıkaçası zihinbilimin tüm duygu tanımlarını değilleyen ilintiler görmüştük. Bunu da, belli bir devinim yapan bir dansçının veya belli bir besteyi dinleyen bir dinleyicinin duygularının akışını sözcükler bazında kaydettirerek göstermiştik. Bu çalışmayı yapan 3 kişiydik, birimiz disiplinlerarasıcıydı, biri müzisyendi, biri dansçıydı. Böylelikle, bugün bile hala bazı notları duran bir biçimde, karşımıza hem müzikteki, hem danstaki, hem de sözdilindeki duygu tanımlarının geçersiz olduğu ortaya çıkmıştı, tanıklı ve kayıtlı olarak.

Wittgenstein’in boşluğu, kendisi de bir disiplinlerarasıcısı ve çokdisiplinlici iken, bunlar ıskalamasında...

Bunu renkler konusunda da aynı izlekte yinelemiş.

En ağır saptama-suçlama:

Wittgenstein, felsefi soruşturmalarında sorgulama yapmıyor, özellikle de öz-sorgulama. Yani, bildiklerini (aslında bildiğini sandıklarını) tartmıyor ki bu berbat bir davranış: Kişiyi sırılsıklam eksi zekalı ve eksi bilgili (artı bilmediğini bilmez) gösterir, göstermiş de...

Daha ötesine vicdanımız elvermedi.

Es.


Hiç yorum yok: