Gün gelip de, Wittgenstein’ı bu denli değilleyeceğim (negasyon kere negasyon) hiç aklıma gelmezdi. Yine de, onun tuhaf
bir ‘sence of humor’u olabileceğini bildiğimden dolayı, eserlerinde bir tür
aşılacak (trans gelecek kipi olacak) bazı kodlama dizileri de bırakmış
olabileceğini hesaba katıyorum. Sonuçta, bir mantıkçının / dilbilimcinin zeka
oyunlarını sevmemesini umamazdım.
Gelelim soruşturmamıza:
Alıntı:
“Kullandığınız sözcükler, ‘güzel’ ve ‘sevimli’ sözcüklerinden çok, ‘doğru’
ya da ‘uygun’ sözcüklerine (gündelik konuşmada kullanıldıkları biçimleriyle)
daha yakındır.”
(Kaynak: Estetik, Ruhbilim, Dinsel İnanç Üstüne Dersler ile Söyleşiler,
sayfa:15. Şerh: Bu düşünceler Wittgenstein’ın ama arada öğrenci aktarımı var,
çünkü bunlar ders notları.)
Yorum:
Önyorum:
Burada, bu türden tanım boşluğunu ondan hiç bekleyemeyeceğimiz bir biçimde,
Wittgenstein’ın renk metinlerinde de yapmış olduğunu imlemek gerekli. Sanki, tanımın kantarının topuzunu tutturamıyormuş
gibi ki bu bir bilimci, bir matematikçi ve bir mantıkçı için utanç verici
bir durumdur. Belki de Wittgensten, bu utangaçlığı seviyordu, inanın
bilemiyorum.
Yorum yorum:
‘Uygun’, ‘ahenkli’ de demektir. ‘Ahenkli’ de, ‘güzel’ ve ‘sevimli’ de
demektir.
Zaten örneğin doğru nota, doğru ahenk (burada armoni veya kontrpuan) demektir.
Doğru ahenk de, buna tümüyle katılamasak da, en azından Avrupa Klasik
Müziği için. güzel ve sevimli olabilir. Çok az durumda olmayabilir, özellikle
de öyle olması istenmişse. Bu da gözardı edilebilir. En azından bu koşullarda.
Yani Wittgenstein, yapması gerekeni hiç yapmıyor: Anlam açıkseçikleştirmesi
ve berraklaştırması eksikliğinde veya durmasında asılı kalıveriyor.
Bunun da nedeni, bir sözcük için bir
ve yalnız bir anlam tanımı peşinde koşması. (Ya da başka bir deyişle,
tümevarımla tümdengelimin yönlerini şaşırıyor.)
Bu çaba, tam da burada sıfırlanıyor, olumsuzlanıyor, geçersizleniyor, vb,
vd... (Negasyonlardan negasyon beğen
Wittgenstein.)
Epeyi çok onyıllar içeren sözlükler tarihinde, nedense yakın anlamlılık pek çalışılmamış bir alan olarak kalmış gibi. Oysa
ki uzak, yakın ve serbest çağrışım, yani anlam çağrışımları, tümüyle bu alanın
konusu durumunda.
Yakın anlamlar, hem kültürel (belli bir yeran momenti olarak), hem de
zihinsel (belli bir biyografik yeran olarak) listelenebilir. İngilizce’deki
‘theasaraus’lar basıldıkları (veya ilk derlendikleri) an bu işlevi kültür için
yerine getirir ama onlar da 1., 2., ... . n. gibi bir anlam yakınlığı /
uzaklığı derecelendirmesi yapmazlar. Wikipedia, bunu çok kullanılan belli
sözcükler için, ayraç içinde alt anlam alanı koyarak kolayca hallediyor:
Örneğin ‘James Bond’, ‘çiigiroman, ‘roman, ‘film’, vd...
Bunu 30 yıla yakın bir süre öncesinde, bir dnas tiyatrosu projesinin n
çalışması niyetine bir grup çalışmasıyla yaptığımızda, Türkçe’deki duygu sözcüklerini
ve çağrıştırdıkları duygu sözcüklerini listeleyince, açıkaçası zihinbilimin tüm
duygu tanımlarını değilleyen ilintiler görmüştük. Bunu da, belli bir devinim
yapan bir dansçının veya belli bir besteyi dinleyen bir dinleyicinin
duygularının akışını sözcükler bazında kaydettirerek göstermiştik. Bu çalışmayı
yapan 3 kişiydik, birimiz disiplinlerarasıcıydı, biri müzisyendi, biri
dansçıydı. Böylelikle, bugün bile hala bazı notları duran bir biçimde,
karşımıza hem müzikteki, hem danstaki, hem de sözdilindeki duygu tanımlarının
geçersiz olduğu ortaya çıkmıştı, tanıklı ve kayıtlı olarak.
Wittgenstein’in boşluğu, kendisi de bir disiplinlerarasıcısı ve çokdisiplinlici
iken, bunlar ıskalamasında...
Bunu renkler konusunda da aynı izlekte yinelemiş.
En ağır saptama-suçlama:
Wittgenstein, felsefi soruşturmalarında sorgulama yapmıyor, özellikle de
öz-sorgulama. Yani, bildiklerini (aslında bildiğini
sandıklarını) tartmıyor ki bu berbat bir davranış: Kişiyi sırılsıklam eksi
zekalı ve eksi bilgili (artı bilmediğini bilmez) gösterir, göstermiş de...
Daha ötesine vicdanımız elvermedi.
Es.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder