GÖZLEMLER ve GENELLEMELER:
5.000 yıllık devletli tarihe ve
Dünya Sistemi sayılana bakınca:
1.
Devletsizliğe geri çözülme aşamasının, global nüfusun en azından %
50’sinden çoğu için aşıldığını gözlüyoruz. Bunun kanıtı olarak, Avrasya’nın
yatay coğrafyasının da etkisiyle, bu nüfusun yarısından çoğunun yaşadığı
bölgede, herhangi bir uygarlık veya devlet, herhangi bir barbarlık tarafından
yıkıldığında, epeyi uzun bir süredir, barbarların
o bitirilmiş uygarlıkça uyruklaştırılmasını görüyoruz:
Geçmişte bunun en güçlü örneği, Roma ve onu yıkıp onun yerini epey sonraki
gelecekte alan Kutsal Roma-Germen devletleri ve zamansal yakın örnek de,
bugünkü biçimiyle AB ve ABD ikilileridir, bir zamanlar ABD AB’nin kolonisiydi,
şimdi tam tersi.
2.
Toplumsallığın tarihten epeyi önce de, özellikle beyinleri daha çok çalışan
% 1 azınlık için olmak üzere, bireyler için tam bir kölelik sistemi durumuna
dönüşmüşlüğü mevcut.
Bunun nedeni de, Homo Sapiens Sapiens’in Afrika’dan onlarca eksodusu
sırasında, türün / sürünün tümüyle yok olma aşamasına kezlerce epeyi yaklaşmış
olmasıdır. Böylelikle, toplu bilisizlikte (collective unconscious) çok ve tek
arasında, çoğun lehine epeyi normal
faşizmi eğilimli bir ağırlık oluşmuş olmakta.
Tarih boyunca da böyle sürmüş gitmiş.
3.
Bunun üzerine bugünün tanım kümeleriyle epeyi askeri, iktisadi ve siyasi
ağırlık ve deformasyon yaratıcı etken birikti. Savaş, sömürü ve yönetme /
iktidar, bize evrimsel kalıtlar ama birçok alanda insan türü bu evrimsel
kalıtların epeyisini gerisinde bıraktı. Öyle olmasaydı, dünya üzerinde epeyi salt barışçı toplum yaratılmazdı.
Onların yalıtık korunmuşluğu bozulduğunda, genelde yamayam sonraki akrabaların,
önceki barışçı akrabaları yemesinin gerçekleştiği Pasifik toplumlarını
gözlersek ve örnek alırsak, bunlarda yine Avrasya’nın itiş-kakış ve birbirine
fazla kolayca erişimli toplumsal yapısının sorumluluğu olduğunu görürüz.
Ortalıkta bu kadar barış müezzini
varken, insan türünün çoktan sonul barış evresine girmesini beklerdik ama nasıl
ki bir yerde ahlaktan çok söz ediliyorsa, o söz edenler genelde başta omak
üzere, orada yaşayanlarda ahlak eksikliğinin yaşandığını bildiğimize göre, bu
perhiz-turşu tersliğini yadırgamamamız gerekir bizce.
4.
Bu 3 gözlem-genelleme kümesi, bizi hangi çıkarsamalara götürmüş olmakta?:
4.1:
Ya yalıtık toplum olarak istediğin toplumu kurar ve barışçı, sömürüsüz,
yönetcisiz bir düzen kurarsın, ya da bu itiş-kakışı olmayana ergi kullanarak ve
sonuna kadar yaşayıp tüketerek, sonul
karşıtlığa varma diyalektiğini eyleyebilirsin ki bu birinci şıkka göre daha
az olasılıklı bir olanaktır ki tarih göründüğü kadarıyla oraya limitleniyor
şimdilik. Geçmişbilim-gelecekbilim bireşimcisi olarak bize düşen şey, açmazlara karşı eksodusları imlemek ama
herhangi birini seçip onu empoze etmemektir.
4.2:
Yaşadıklarımız, epeyi tarih tekerrürünü yarattığına göre, elimizde ders çıkaracak
epeyi istatiksel birikim vardır, demektir. Bu koşullarda yaşayarak öğrenmenin tümevarımsallığı yerine, beynini kullanmanın tümdengelimseliğini kullanacak kültürel-evrimsel
aşamaya geldiğimizi kabul edip, kitleye de bilinçli düşünme sorumluğu (hakkı
değil) yüklememiz gerekir, demektir.
O nedenle, artık bazı halklar artık toptan yargılanıyor. Nazi Almanyası
halkı pas ve Sırbistan halkı teğet geçildi. Demek ki bu olgunun
gerçeksenmesi yakında. En yakın aday adayı ABD halkı bu durumda.
4.3:
Bu perspektiften bakılınca tarihte açmaz yok, aslına bakılırsa hiç yoktu
ama bakıp da bunu gören ve yazan hiç kimse de yoktu ama şimdi var. Tabii henüz
gerçeği uygulayacak yeterince cesur-düşünen beyin yok ama bunun da yaşanması
eli kulağındadır bizce...
Burada es... Yenilip yutulması zor
düşünceler sergilediğimizin bilincindeyiz. Okur, belki bunları bir tartar beyninde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder