Geçen
gün, lata veya cilalı ahşap değil, düpedüz tomruk, benden büyük bir solcu
erkekle tartıştım.
Sanatı küçümsedi,
illa ki olmalıymış politik eylemi savundu.
Bu
1968’liler, 19737lüler, 1978’liler hep böyle kaldılar, hiç yontulmadılar. Hiç
öğrenmediler. Duyarlılığı, güzelliği, sentimental anti-faşizm’i anlamadılar
değil, dinlemediler ve algılayamadılar bile. Sonra da, cenazeye gitmiyorum
diye, beni dövmeye kalktılar, kitap okuduğum için taciz ettiler. Mal lan
bunlar.
Oysa
1968’li Fassbinder, ‘Sonbaharda Almanya’da, daltaşak ortalıklarda dolanıp,
erkek sevgilisini tokatlarken, bu sentimental anti-faşizmi, diğer 1968’lilere
tokat üstüne tokat atarak panzehirledi.
Aynı
seriden film yapılan birinde gösterildiği üzere, 1968’lilerden olup intihar
eden birinin ardından yakılan histerik ağıtlara kulak tıkayıp, ‘erken ölecem
lan ben, işim var’ deyip, 70 saatlık film üretip, erken öldü netekim.
Bugün
Fassbinder, Birleşik Almanya faşizmini 1980’de gören ve kanıtlayan biri olarak
tarihe geçti ama o histerik intiharlı ölünün adını anımsayan yok.
Boş
kaldığı noktalar da çoktu:
Terör,
internet, 3. Dünyalılar / Alamancılar, vd.
Ancak, ‘Berlin
Alexandre Meydanı’, ‘Maria Braun’ ve ‘Lili Marlene’, tam da bugün ve burada
faşizmin deşifre edicileri olarak hala ve hep işimize yarıyorlar.
Fassbinder
din konusuna girmedi, o nedenle engizisyonu konu’lamadı / anlatı’lamadı. Bir
‘30 Yıl Savaşı’ filmi yapsaydı, bayağı ilginç olurdu, kanısındayım. (Üstelik,
galiba hiç tarihi film yapmadı.)
1995’ten
22 yıl sonra 2017’de yeniden Fassbinder referanslarıma geri döndüm. Tam TC’ye
göre. Tam alaturka Marlene’lere göre.
Orada,
kendisinin oynadığı yan roldekinin, başroldekine repliği muazzamdı:
“Öldürtecen
lan kendini salak. Seni bırak, arada biz de geberecez gidecez. Ayağını denk al
ve düzel lan bir an önce. Hepimizi gömecen durup dururken”
Neyse ki
adam söz dinler ve Marlene’i terkeder.
(20 Şubat 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder