Cuma, Şubat 24, 2017

Karşılaştır-Karşıtlaştır: Osmanlı, 1. Cumhuriyet, 2. Cumhuriyet Yazınları

Tarihte kurulan ve batan devletlerin epeyi ortak yanı vardır. Bunlardan birkaçı da şunlardır:
Yıkılma, bayağı uzun sürer. Bildiğimiz, Yeşilçam filmi can çekişme repliği melokomiği gibi olur. Osmanlı da öyle oldu, 1. Cumhuriyet de öyle oldu, AB de öyle olmakta, ABD de öyle olmakta.
İşte böyle, irili ufaklı, 1. ve 3. Dünyalı çökme dönemleri birleşirse, tarihte genel çöküş dönemleri olur ve 2000-2200 arası öyle tanımlandı.
Ancak, yazın açısından pekala doruklar tanımlı olabilir. Bilim-sanat-düşün üçlüsü ile ekonomi-politika-askeriye çizgisi doğrudan ilintili değil. Her zaman doruk-politik-hegemon birileri var ama doruk sanat veya bilim, tarihte birkaç kez mevcut yalnızca.
Osmanlı’nın çöküşü, savaşlar nedeniyle ekonomik nedenli oldu. Demokrasi denenseydi, batmazdı, geyikleri yalnızca zırvalık.
Birinci Cumhuriyet’in çöküşü, son 57 yıldaki 3 askeri darbe üzerine 3 liberalizm ile oldu. Unutmamak gerekir ki 1. Cumhuriyet 1938’den sonra, 75-80 yıl dayandı. Atatürk’ün ilkelerine, ne İnönü-Bayar, ne de ordu-işadamları kani oldu. (Ordu, asla ve kata laik ve Atatürkçü olmadı, Atatürk askeri darbe olmasın diye, üniformaları çıkarttıran biriydi. Orduda günde 3 öğün yemek için Tanrı’ya şükredildi.)
Bu süreç içinde, 1838’den beridir Tanzimat ve batılılaşma krizimiz var. Gerçek anlamda Batı, 1914 gibi bitirildi ve tasfiye edildi. AB’nin sonu, 2014 gibi olduğuna göre, o da 100 yıl sürmüş demek.
Bu durumda, TC’nin ve yazınının kıblesi kalamadı.
1940’lar Köy Enstitüsü kökenliler ve diğer kentliler ile 1940 kuşağı ve 1960’lar-1970’ler arasındaki yalnızca yazın yazarlarının yarattığı 18 bin sözcükle ikinci bir kültürel, dilsel rönesans demek oldu.
Sonra, 1971’den sonra, hep kafa aşağı gittik. Herkes dağıldı, herkes çözüldü, herkes dejenere oldu, yazarlar da.
1980’ler; Tekin, Pamuk, Eroğlu ile başladığında, durum o kadar berbat değildi. Sonra, 1988’liler, 1998’liler, 2008’liler edebiyata girdiler ve sanatın da, kültürün de ırzına topluca geçtiler. Dili katlettiler, içeriği katlettiler.
O dönem, çocukerkil, hatta pedopatik bir dönemdi. 1975 ve sonrası doğumlular, bugün 40 yaşlarını geçmişken bile, ezeli ve ebedi ergen, embesil obez, çocuk irisi bedenli ve beyinli kalakaldılar.
Türk yazınını bunlar mahfetti işte. Üretici de, tüketici de onlar oldu.
Duygu Asena, Kürşat Başar gibi, yazınla uzak yakın hiçbir ilintisi olmayanlar, best-seller oldu ama bugün ‘seç al 1 lira’da kitapları satılmıyor.
Bu hengamede, 2 yazar-kitap 1’er milyon satıldı: O zamanki 1 dolardan Ahmet Altan’ın ‘İçimizdeki Yer’i ve ‘Turgut Özakman’ın ‘Çılgın Türkler’i. 2’si de bugün yine ‘seç al 1 lira’da satılmıyor, bakılmıyor bile.
Moda ve demode çılgınlığı, Elif Şafak gibi, pekala ciddi çizgide sürebilecek yazarları bile bozdu.
Yazınımız, 1940-1980 yaratıcılık selinden sonra, çöle döndü.
Bir kadın yazarın derlediği, 78 kadın şairin, 18 soruya verdiği yanıttan oluşan, panoramik kitap, Türk yazınının çöllüğünün bilançosunu bir açıdan çıkarmış oldu. Gerçekten hiçbirinin hiçbir şeyden haberi yok.
Çünkü, Türk yazarı okumaz. Görmez değil, bakmaz bile.
Osmanlı’da da bu böyle olmuş. Bugün o yazarlar basılmıyor.
Ancak tersine yorumla; Muzaffer Buyrukçu, Necati Cumalı, Mehmet Seyda, Reşat Enis gibi çok değerli yazarlar da, bugün basılmıyor bile. Tezer Özlü ve Sevgi Soysal okunuyorsa da, temsilcisi oldukları çizgi görmezden geliniyor.
Bunu yerine kült, put, idol, neo-best-seller yazarlar var. Oğuz Atay bunlardan biri.
3 kere bahtsız kendisi: Bir: 0 okurla öldü. İki: 1995 gibi Müslümanlar tarafından keşfedildi, Ahmet Hamdi Tanpınar ile aynı kefeye konarak. Üç: Şeyselleşmiş ezeli ve ebedi ergen kuşak dizisi, 2010 gibi Atay’ı bir kez daha keşfetti ve ortalığa bilek kalınlığında, 3 bukleli ve üzeri tüylü, kültürel bir feçes dikilmiş oldu.
Görüldüğü gibi, bizi ilgilendiren dönem, 1971-2017 arasındaki dekadans dönemi.
Bir ölünün anotomisi ile uğraşıyoruz açıkçası.
Yasını tutuyoruz ayrı konu ama onu gömenleri de biz gömeceğiz doğrusu.
Bu; kasıtlı, hileli, zulümlü bir oyundu. Haksız rekabetti.
Yanısıra, edebiyat cemaatleri demek oldu. Okurlar, yazarlar, editörler, basımcılar, vd kümeleri olarak.
İkindi vakti gölgesini görünce, kendini NBA oyuncusu sanan cüceler kapladı ortalığı.
Yaşar Kemal’in saptadığı bir gerçek var:
Onlar da 1 milyon satıyor 1 yılda, ben de 1 milyon satıyorum 1946-1996 arasındaki 50 yılda.
Dediği doğru. Bugün onlar 0 okunuyor ama Kemal hala okunuyor. Hep okunacak mı onu bilemeyiz.
Vurgularız:
Biz 1955-1960 doğumlular yaşlanırken, klasikler eskidi, klasik klasik oldu, araya Kafka ve London girdi, onlar da modern klasik oldu.
Aynı durum, ölü 1. Cumhuriyet için de geçerli:
Osmanlı ve erken Cumhuriyet yazarları, klasik klasik oldu, Özlü ve Soysal ise, modern klasik. Ancak modernler yok ortada. Çöl var.
Bir edebiyatta 50 yıl yazar çıkmıyor diye üzülecek durumumuz yok. 500-900 yıllık Roma’dan tek bir edebiyatçı çıkmadı, nolcek ki?
Okunacak edebi yazar ve kitap eksiğimiz yok, fazlamız var. Nicedir, arz talebi fersah fersah geçti.
Geri kalanı, Warhol’un saptaması:
Bir gün gelecek, herkes 15 dakikalığına ünlü olacak.
Hepinizi kubura ve kabire gömdüm son 30 yılın yazarcıkları.
Dipnot:
Gelecek hep gelir ve uzun sürer. 2. Cumhuriyet de öyle olacak. Ancak şimdiden, o toprakta da polisiye ve bilimkurgu yeşermeyeceğini öngörmüş olalım. 200 yıldır böyle bu. Tanzimat gibi, yitirilmiş Batı kıblesi gibi.
(25 Şubat 2017)

Hiç yorum yok: