Çarşamba, Şubat 15, 2017

Hiper-Epistemik

Hiper-tekst’in ne olduğunu biliyoruz. Ansiklopedilerde tanımı var.
Benim okuduğum 11 bin kitap birbiriyle, yazdığım 270 kitap birbiriyle ve bunlar da birbiriyle birleşik tek bir hiper-tekst’tir aslında. Çok yazan yazarların, roman yazarı bile olsa, bu tür bir hiper-tekst yazma eğiliminde oldukları da, kullandıkları sözcükleri tarama üzerinden saptanmış. Tabii onlar, roman konusu olarak tek bir asıl konu içeriğini, kezlerce farklı formlarda ve farklı açılardan ele alarak yazmış oluyorlar. Balzac’ın 26 ciltlik ‘İnsanlık Durumu’ roman dizisi durumu, bu türden bilinçli bir çaba ve örnek. Ancak, bunun sosyolojiyle 10’da veya 100’de 1’lik bir hacimle, o tarihte bile becerilmişliği gerçeği de var ve bu başka bir hiper-epistemik konusu.
İlla ki en kısa ve en yoğun metin yazılacak veya okunacak diye sabit bir kural yok ama bilinecek konular ivmeli artarken, senin de okuma ve yazma yetinin ivmeli artması gerek. Yoksa, uzmanlar gibi, hiçbirşey hakkında herşey bilirsin.
Buradan hiper-epistemik’e geliyoruz. Orta Çağ’ın Summa’ları ve Aydınlanma’nın ansiklopedisi, bu türden hiper-epistemik’ler olmakta. 20. Yüzyıl’ın son ve 21. Yüzyıl’ın ilk yarısı için bu, çokdisiplinlilik ve disiplinlerarasılık olarak tanımlanmış. 1966’da okumaya başladığımda bu kavram, en az 1945’ten beridir varmış idi. Ben var etmedim, öğrendim onu yani.
İnsan total bilgisinin % 99’u aslında çıkarsama ve hiper-2-epistemik aslında. Bu, hiper-n-epistemik ve hiper-N-epistemik olarak sonsuza doğru limitleniyor şimdilik ama toplamı boşta henüz, limit 2100 gibi kesinleşir. Hiper-epistemik, ‘Scientific American’ dergisi okuma alt epistemik kritik eşiği olan, her konuda, üniversite 1.-2. sınıf düzeyinde bilgi sahibi olmak demek.
Eğer; bilimin resmi akademik 2 bin, sanatın ve altdallarının 99-100, felsefenin 4 ana dalını bu düzeyde bilirsen, senin hiper-tekst’in diğer bilgileri de çıkarsatabilir ve üretebilir oluyor, bende oldu. Bu, bilginin bilgiyi yaratması ve aydınlatması olayıdır ve insani tüm bilgiler aynı bütünden söz eder ve duyu-dili sabittir: Çok sözdili, az mantık ve matematik dili toplamı. Aslında, bütüncül tek bir bilgi alanı gerçekten tanımlı çoktan. Ara-bağ-doku bilgiler ve trans-jargon bilgiler de eklenince, tüm bilgiler birbiriyle tam ilintili ve birbirine terimsel olarark (metinler alaşımlanabilir) çevrilebilir oluyor. Bu da, total bir kavramsal çerçeve ve düşünce atlası demek.
Ben bunu, 14 yaşımda tanım gereği birçok kez disiplinlerarası ve çokdisiplinli olan gelecekbilimi çalışmaya başlama nedeniyle doğrudan yaşadım ama bize AFL’de bu 2 kavramdan da söz etmişlerdi ama önemsemeden. Çünkü daha 15 yaşımda, yıl 2001’de 21. Yüzyıl’ın ilk çokdisiplinli dahisi olmaya çoktan karar vermiştim.
Sonra araya (BÜ mezuniyeti ertesinde) verimsiz yıllar da girdi. Sonra, 2005 gibi yoğun Wikipedia okuyabilme dönemim başladı. İngilizce’m roman ve insan bilimleri okuyabilecek sığaya erişti. 12 yıldır günde belki 300 sayfa İngilizce herşey okurum ama seçerek. Yani, epistemik haritalamada noktaları birbirinden yeterince uzak ve birbirine yeterince yakın tutarak, minimum noktalamayla maksimum kesin belgeleme yaparak.
Bu sayede NEK’ler eskiden esinsel iken, şu sıralar çıkarsamasal ve planlı düşünceyle üretilen oldu. Örneğin, kısa film reklamdan çapraz medya konusuna olan 3-5 epistemik kritik eşiği sıçrayarak bu sayede geçtim.
Zaman ortaya çıkardı ki benim entelektüel becermişliğimin rahatça 3 katı yapılabilirdi. Bugünün 15 yaşındaki 1 bireyi, bugünkü olanaklarla, yine 40 yılda 10 bin değil, 30 bin kitap okur ki benim zamanımda ama benden büyük yaşta iken, 30 bin civarında kitap okuyabilmiş 4 kişi tanıdım: Murat Belge, Demir Demirgil, Engin Akarlı ve tasavvuf okumuş emekli engelli kaptan.
Bugünün summa’sı, ansiklopedisi, çokdisiplini, 10-30 arasıki yarıyol olan 20 bin kitaplık bilgiyle yine total epistemik’e rahat rahat ulaştırır beyni: 10 bini kitap, 10 bini bilimsel makale olarak. Bu 1’e 1 denge de önemli: Yeni bilgilerin tamamı o makale okumalarıyla kazanılıyor çünkü ve bu 1900’den beridir böyle ve muhtemelen 2200’e, yani yeni rönesansa dek de, böyle kalacak gibi.
Bu hiper-epistemi, aktarılabilir bir zihinsel bütünlük değil ne yazık ki. Yani, bendeki yalnızca bende işleyebilirdi ve işledi. Ve birebir kopyalanamaz bir kaotiklikte. Ancak, tıpkı rüyalar gibi, bu hiper-epistemi’ler haritalanırsa, geçmiş 20. Yüzyıl 2. yarısının öğrenme-eğitim (geçip gitmiş) olanakları tam anlaşılabilecek, bugün nasıl ki Sokrat-Eratosthenes (150 yıl kabaca) epistemik tarihi anlaşılabilir ise.
Benim şu anki asıl sorunum ise, bu hiper-epistemi için hiç sınır koymadan 40 bin sayfa yazmışlığım. Bunu hiç olmazsa 4 bin sayfaya özetlemem gerekli: Uzunca bir maratonla tek solukta (bir yaz tatili yoğun / çoğul okumasında) öğrenilebilir bir hacim, ancak o olabilir çünkü. İlk proto-Dünya Sistemi’ci olan Toynbee, önce 37 ciltlik Dünya tarihi yazdı, sonra bunu ‘Tarih Bilinci’nde özetledi. Dewey 1947 ise, yalnızca grafik bir kitapla bunu özetledi. (Dünya Sistemi’cilerin 400 yıllık döngüleri görüp de, yıl 2000’de tarihin çökeceğini yazmamaları, özel bir kaçış olmuş bence, yoksa hepsi o kadar aptal değil ki hiçbiri görememiş olsun bunu.)
Bu hiper-epistemi özeti ve kavramsal özeti, Yeni Orta Çağ’ın asıl kritik yıkım yılı olabilecek 2050’de gerçekleşecek (internet-arası / molası dahil), epistemik çöküşünün bir panzehiri olacak. Böylelikle, ‘Fahrenheit 451’deki gibi başkasının 1 kitabı olacağına, kendi 1 (veya maksimum 10 ama 100 (yüz) değil kesin) kitabım olacağım.
Sonra bunları taşa, metale bile yazdırabilirim ki mağaralara koyayım. Kağıt ve dijital ortam güvenilir değil çünkü. Yeni epistemik çöküş, bu ikisini de vuracak o kesin. Benim belki 500 sayfam dijital olarak gitmiş durumda şimdiden. (Ben hiç olmazsa kendimi arşivlediğim için, bunu bilebiliyorum; oysa Aristo ne yazdığının hesabını kendi hiç tutmadı, başkaları onu yazıya geçirdi ve bu, Lao Tzu ve Doğu için de geçerliydi ne yazık ki.)
Yani, tarih bilinci denli, öz-bilinç, epistemik-informatik-kognitif bilinç de geçerli. Yazdıklarını adreslemezsen, epistemik’lerin boşta kalır, haritada yanlış yere konur.
Örneğin benim, metafizik ontolojinin altdalıdır ve 1960-2020 için ontoloji bir felsefe dalı değil, bir bilim dalıdır, tanımlamam gibi. Eğer, otobiyografinin metafizik ontolojisi tanımlı değilse, Heidegger faşisti veya Sartre gibi cıvıtık-yitik varlık’ı olursun, eksi varlık’ı da aklına bile getiremezsin, çünkü Doğu varlıkbilim bilgisini hesaba katmamış olursun ki çokdisiplinlilik bunu becerdi işte.
Tüm bunlar, 2.500 yıl sonra tama yükseltgenebilicek poliyalektik gibi, 1.500 yılda tanımlanmış Aristo Mantığı ve 2.500 yılda tama yükseltgenmiş Lao Tzu Mantığı gibi, 2.500 yıl sonra da olsa, yitmemesi gerekip global anlaşılabilecek bir düşünce atlası geriye bırakma kaygısı nedeniyle böyle yazıldı tarafımdan.
Bu özet bilgi, Homo Posterus’un tao’su olacak öncelikle. Homo Sapiens de isterse, kendi eliyle yarattığı açmazlarının geçersizliğini böylelikle görebilir kalabilir. Benim bakış açımda, insan türünün sorunları 1945’ten beridir tümüyle çözülebilir durumda, çözülemez olan 2 atom bombası idi, 1957 Sputnik onu da çözdü. Afrika’dan dışarı ile, ev-gezegen Dünya’dan dışarı, aynı ilkede yürüyen evrim çatallanma ve yalpa yolları çünkü.
Benim açmazım ise, ölümlü zihin-beden varlığım ile yazdıklarımın aşırı kopukluğu. Yazdıklarım çook uzun süredir benim değil, kendi-değil, erkek, insan-değil olan Reha Ülkü’nün değil yani. Mutant tohumlar onlar yalnızca. Bense, üzülerek itiraf ederim ki hala feci insan ve insani kaldım, 43 yıl ondan kaçtıktan sonra, 57 yaşında da buna teslim oldum, açıkça belirtirim. Ölüme teslim olmak da bu zaten benim için. Üstelik bu yıl, gerçek ölümsüzlüğün ilk adımı olan kafa nakli yapılacak. Tarihsel sembolik ironi de bu.
Gelecekte eğitimbilim açısından bu hiper-epistemi, bir ders haline gelecektir mutlaka ama başka yollardan ve yine dar kullanımlı kalarak. 5 bin yıllık tarih, insanları uzmanlık türü epistemik’e koşullandırdı. En yatkın insanların bile, normlar nedeniyle çokdisiplinlilikten kaçtığına ve onu aşağılayıp dışladığına 43 yıldır, kendim üzerinden de bizzat tanığım. Bana sürekli, keşke tek konu üzerinde yoğunlaşmış olsaymışım, ne kadar değerli olmuş olacağımı (yani şu an aslında ne kadar değersiz olduğumu) söylerler dururlar hep. Sonra da yazdığım tek satırı anlamaz, rüya ve sözcükler basit birikimini ise inkar ederler, oysa burada Dünya rekoru internette görülecek denli açıkseçik ortada ve nasıl ki beden atletizmi varsa, zihin atletizmi de var ve tarihe geçenler hep NEK üretenler,  Pisagor teoremini bilmem kaçıncı kez kanıtlayan evkadını dahil. 3 Türk, Kortel, Arf, İnönü, bu sayede 1’er paragraf olarak matematik ansiklopedisine geçtiler. 3 Türk heykeltraş, Acar, Koman, Aksoy (meçhül asker kaçağı heykeli, Almanya), bu sayede global literatüre geçtiler. Bu sayede, Türkiye’den kovulan kadın Ermeni Paris Pişmiş, Meksika’da global astronomi literatürüne geçti ve kendi adıyla anılan yıldız kümesi tipi var. Tsiolkovsky ölümünden 50, Verhulst 100 yıl sonra yeniden keşfedildi. Eratosthenes, 1.800 yıl epistemik uykuda kaldı.
Benim tahmini menzilim, en kısa 200 (2200), en uzun MS 4500-5000 şimdilik. Poliyalektik, belki adı değiştirilerek, MS 9999’da hala var olacak, o da kesin.
Homo Posterus olamadığı için çok ağlayan, gözü arkada ölecek bir Homo Sapiens kalan biri olarakki hiper-epistemik otobiyografim de böyle oldu işte.
Yani bu metin, öznellik üzerinden nesnellik oldu.
(16 Şubat 2017)

Hiç yorum yok: