Salı, Şubat 21, 2017

Yazında 1. Cumhuriyet Nasıl Bitti?

Ne olursa olsun, 1870’lerden 1960’lara ve 1970’lere uzanan bir, Osmanlı-Cumhuriyet edebiyat geleneğimiz var, daha doğrusu var idi. Bu, 1980’lerde kesintiye uğradı: Hem 1980 askeri darbesi, hem de 1983 Özal-1. Neo-Liberalizm dalgası nedeniyle.
1983’te 2 yeni-uç vardı: Orhan Pamuk ve Latife Tekin.
2017’de Pamuk Nobel edebiyat ödülü almış durumda. Tekin ise, yazının epeyi dışında kaldı.
Tümüyle mental ve kültürel konfüzyonlu bulduğum, epeyi şizofrenik bir dille yazan Yalçın Küçük, ‘İtirafçıların İtirafçıları’nda, kitabın konusunun dışına taşarak, yeni dönem Türk yazarları için şunları söyler:
“1980 darbesi olmasaydı, bunlar yazar olamazdı.”
Doğrudur ama bu onu da kapsayan bir saptama: 1980 olmasaydı, Küçük bugün okunuyor olmazdı, negatif anlamda, oradan entelejensiya’ca  nemalandı kendisi yani.
İşte bu entelejensiya’ca maddi ve/ya manevi nemalanma, 1983 ertesi tüm yazarların ortak karakteri ve/ya karaktersizliği oldu çıktı.
Tekin, fakirliğini korumaya çabaladığını söyledi ama büyük erkek kardeşleri onu finanse ettiği için, aslında yazarken hiç zorlanmamıştı ve gerçekten hiç aç ve/ya evsiz kalmamıştı, bunu da kendi ağzıyla kendisi açıklamıştı.
Pamuk ise, bildiğimiz işbirlikçi-lümpen orta burjuva mensubu. Tipik 3. Dünyalı. Dar ufuklu, hatta ufuksuz.
İşte bu bilgi ve zeka eksikliği, en son 78 kadın şair-yazar’lı söyleşi kitabının açıkça koyduğu üzere, internet gelip, globalizm varken bile, Türk yazarının kafasını kumdan asla ve kata çıkarmadığını imler. Tarihin yönü, tarihte ilk kez bu kadar belirgin tanımlıyken, herkes mental ve kültürel konfüzyona sığındı, çünkü 1. Cumhuriyet politik olarak tasfiye olunca, bunun özgürlüğü bizim entelejensiyayı aştı.
Anarşist ve/ya bireysel özgürlük de bu durumda, hırsız-yazar Mehmet Kartal’a kaldı ve o da geleneği bozmayarak erken öldü. Yani o, özgürlüğü ancak kriminal alanda denedi.
Tersi durum aslında, Sait Faik’in 1936 saptaması olan, ‘bizim Türk aydını kravatı sola kaysa, kendini solcu sanır’ saptaması, 2016’da da aynen geçerliydi.
Feodal tutuculuktan, sanal cemaat tutuculuğuna yapay ve yatay kayış yaptı yeni münevver kırmalarımız.
1980 sonrası gündem, hem yerel gündem, hem global gündem, hegemonların tekelinden çıkarak, kutupsuz bir Dünya’da kıblesiz epistemiklikler yarattı. Felsefeciler ve bilimciler biraz daha çok somut bilgi sahibi iken, sanatçılar bildiğimiz realite ile zaten kolay kolay doğrudan temas kuramadıkları için, kaotik bir realite dinamizmi, bizim yazarların beynini ve zihnini hallaç pamuğu gibi attı.
Bir tür geçmiş yitimini yaşıyor bizim yazarlarımız bu sıralar. Bu yiten geçmiş, silinmeye çabalanan 1. Cumhuriyet kültürü aslında tabii ki: 500 yazarlık ve 50 yıllık sol bir gelenek, ne yaparsan yap silinemez. Olsa olsa, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi, yanlış anlaşıldırılabilir.
1990’larda ve 2000’lerde yayınevlerinin vahşi kapitalizmi sayesinde, ortalığa yazar diye salınan, 20’li yaşlar kuşakları, çok değil 20 yılda, 4-5 kuşak birden silinerek elendiler çoktan.
Onun dışında asıl çok-satar olup sonradan 0 satan çok yazar da türedi:
Turgut Özakman (1 milyon satış), Elif Şafak gibi.
Yazarlarımız modaya yüklendiler, demoda da onları sildi. 1 yazar, 3 yıl dayanamıyor artık.
Ancak bu hız sahte: Günümüz yazarlarının ve okurlarının yaşam temposu, 1960’lardakinden çok daha hantal, yavaş, vd. Tarih akar, okur-yazar Türk bakar, durumu var. Yani inekler, treni seyrediyor.
Ancak Sait Faik, hala ve hep okunuyor, gönüllüce üstelik, tavsiyeyle değil. Esendal’ın 1905 Türkçe’si hala açıkseçik ortada, onun metinlerini tek bir kişi okumasa da farketmez.
Bu durumda ne olur?
Nasıl ki 1968’liler ve 1978’lilerden sonraki 1988’liler, 1998’liler, 2008’liler, ölü üniversite kuşağı oldular; yazarlarda da 1970’ler yazarlarından sonra, 1980’ler, 1990’lar, 2000’ler ve 2010’lar kuşakları yazarlar da, aynen birer çukur olarak tarihe geçtiler.
ABD’liler buna ‘yitik kuşak’ demiş, biz ‘doğmamış ve doğmayacak kuşak’lar’ diyoruz. Sonuçta, Osmanlı-istibdat dönemi yazarı da yoktur, gazetecisi de. Koskoca Roma’dan tek bir ciddi-yazar çıkamayabilmiştir veya ABD’den. (ABD’de ödül alan, çok-satar veya ciddi yazın ödüllü yazarların belki 20’de 1’i Dünya dillerine çevrilecek denli ciddiye alınıyor, üstelik ABD bir kültürel Dünya empozecisi iken bile.)
Ancak bu yerellik, bizde de öldürücü. Yabancı dillere pratikte 0 yazar çevriliyor ve AB dillerinde yayınlanmış yazar-kitap sayımız hepi topu 80 yılda 100 küsur.
Yani, bir tarafta Pamuk ikilemi, bir tarafta koloniyalizm takınağı.
Dolayısıyla tam 40 yıldır, sen ben bizim oğlan, kapalı devre bir yazınımız var, büyükkentin ortasında köy köy, taşra taşra.
Burjuva yazarımız yok örneğin. Son 40 yıldır böyle. İlk öyle sayılan Özlü, bir Arap aslında, MHP’li ve Nobel’li bilimcimiz Sancar gibi. Bu, 21. Yüzyıl’ın Suriyeliler’i varken, ancak faşizm ve engizisyon demek olmakta.
Yani:
Son 35 yılın Türk yazını ve yazarı, Türk halklarını ümmileştirdi, çünkü kendi daha okumayazma bilmiyor, Pamuk dahil.
Sonuç:
Okunmayan, koltuk altında taşınan yazar-kitap oldu.
(21 Şubat 2017)

Hiç yorum yok: