Fotoğrafta; kurmaca, belgesel, sahte-belgesel ayrımı ilginç
biçimlerde işletilebiliyor. Sergi, bu yönden irdelenecek.
Sergi, belgesel olma
savında bir sahte-belgesel olmuş ve bunu da hafiften kurmaca üzerinden
yapmış.
Aytek, çok onyıldır hala, lümpen matriyarki ve matriyarkal
şeyselleşme / lümpen feminizm çizgisinde dolaşan bir fotoğrafçı. Açımlama:
Ödüllendirilen bir kadın iken, cezalandırılan bir kadınmış gibi davranırdı.
Gösteren-gösterilen ilintisini bozarsanız, sonuç ya David
lynch’in ‘Ateş Benimle Yürür’ünün giriş planı gibi olur, ya da eksi kültürel artı-değer’li şeyselleşme.
Bu sergi için yanıt: b) şıkkı.
Aytek’te, gösteren-gösterilen ilintisi kopuk. Kendi Paris’liliğini
ve/ya Parisli-değil’liğini tanımlayamamış. Paris’in nesnesini gösterememiş.
(Gönüllü şeyselleşmiş) Kendi’sini göstermiş. Paris’i göstermek, Eyfel Kulesi’ni
göstermek değildir, belki eski biçimde ‘clochard’ göstermektir. Sergi, Dünya’nın
tüm büyükkentlerine ait olduğu önesürülebilecek fotoğraflarla dolu.
Toplam sonuç: Bizcesi bu, yabancılaşma değil; bu, sattığı
düşünülen ama modası geçmiş bir malı satma çabası. (Post-modern yabancılaşma ve
‘ne olsa gider’ anlayışı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder