Güzel
soru.
İlhan Uzgel
bu soruyu yanıtlamaya çabalamış. Saptaması şu:
“Küreselleşmenin
altında yatan fikrin kaynağı neoliberalizmdir. Finansallaşma, özelleştirme,
ücretlerin baskılanması, gümrük duvarlarının indirilmesi, yani serbest
ticaretin desteklenmesi, üretim ve tüketim süreçlerinin giderek ulusaşırı
nitelik taşıması, bir bölgedeki gelişmenin dünyanın başka bir bölgesini daha
hızlı ve daha derinden etkilemeye başlaması ve buna eşlik eden postmodern,
bireyci, hazcı kültür ile kimlik siyasetinin öne çıkması küreselleşmeyi
tanımlıyordu.”
Öyle
değil imiş.
Wallerstein,
Arrighi, Frank ve Amir, ‘Genel Bnalımın dinamikleri’ kitabında, 1983 momentinde
sorunun daralan pazar olduğunu belirtiyorlar.
1945-1983
arasında da bu daralmanın iki kez yaşandığını imliyorlar. (Bu kadro, marksist
eğilimli tarihçilerden oluşmakta.)
Böyle
olunca kürselleşme şunlar demek:
Pazar
yapılamayan ülkenin haritada bilinmesi. Bakınız: Arap Baharı.
G-7
yerine, G-20 ülkeleri düzeni.
% 15
global nüfus kapitalizmi yerine, limit maksimum % 50 kapitalizm uygulaması (ki
orada durud).
Devamında:
% 50
katılım, hızla % 30’a düşecek gibi.
Yanısıra,
G-7 içinde de, % 100’den % 50’nin altına düşecek gibi.
Yani
zenginleşme çabası, yeniden fakirleşme getirecek gibi.
Ek:
Aradan
38 yıl geçti. Hala; kimin, neden, kim için bu çılgın tüketim salgınını yarattığını
merak eder dururum. Kimsenin işine yaramadı çünkü.
Devam:
“2016
tarihli IMF raporu 2012’den bu yana dünya ticaretinin, kendisinden önceki
dönemin ortalamasının yarısından az büyüdüğünü belirtiyor.”
ABD-ABD
küçülmesi 2007’de başladı, 2012’de globalleşmiş demek ki.
“Ancak
asıl sorun, sürdürülebilir büyüme ve sürdürülebilir borçlanma diye bir şeyin
olmaması. Tamam bu, ‘mortgage’ krizi de demek ama aslında, verilen paraların
aslında geri alınamayacağı baştan biliniyordu da demek.
Küresel
finansal hareketlerde ise, 1990-2008 yılları arasında dünya ekonomisinin yüzde
23’üne ulaşmışken, günümüzde bu oran % 6’ya indi.”
Bunu
şimdi söylemeleri, söyleyebilmeleri, söylemeye cesaret edebilmeleri ironik. Çünkü
eğer zamanında bunlar yazılsaydı, olay baştan önlenebilirdi.
Bu arada
dikkat:
Türkiye’de
sanal finans market, reel sektör marketinden hala daha büyük durumda.
“BM’nin
yayınladığı Yatırım Eğilimleri Monitor’üne göre, 2016 ile 2017 arasında bütün
dünyada doğrudan yatırımlarda % 16 azalma olduğu belirtiliyor.”
İşte bu:
Küçülmenin asıl kanıtı bu. Çünkü yatırım yoksa, büyüme de yoktur.
Daha
önce negatif kahinler türünden epeyi
metin okumuşluğumuz var ama dayanak veri yoktu. Oysa bunlar gerçek dayanak
veriler.
Ancak
diğer bir gerçek şu:
Çökme
noktasına gelmemiş ekonomiler, el freniyle küçülürlerse, devrilmezler. Birileri
sağ ve ayakta kalacak yine de yani. Türkiye değil ama.
(3 Ağustos 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder