Romanın
adı, yayınlandığı yıl olan yıldan 300 yıl sonrasını imliyor.
Roman, belli
bir gelecekbilim çizelgesi içeriyor.
Bizim
geçmişbilim-gelecekbilim çizelgemiz
şöyle:
“1750-1950/2000:
1. Sanayileşme.
1945/1950-2250:
2. Sanayileşme.
1750-2250:
Sanayileşme.
2020-2100:
6 Makro Global Kriz: Nüfus, ekonomi gıda, su, enerji, çevre.
Şerh:
Eğer bu makro-global krizlerin toplamının artetkilerinin oluşumu 2100’ü
geçerse, gelecek farklı biçimlenir.”
Robinson’un
gelecekbilim çizelgesi
ise şöyle (sayfa: 227-228):
“Duraksama
/ Duraklama Devri: 2005-2060.
Kriz
Devri: 2060-2130.
Geri
Dönüş Devri: 2130-2160.
Hızlanma
Devri: 2160-2220.
Yavaşlama
Devri: 2220-2270.
Balkanlaşma
Devri. 2270-2320.
2312: Sonul
durum: Dingildek ve ikircikli bir ara-denge ama kaosa hemen kaymaya çok yakın.”
Robinson,
Dünya Sistemi’nden ve tarihsel sikluslardan baresiz görünüyor ama belli
dönemselliklerin ayırdında. Yani, geçmişbilimsel
bilinci yok ama bilimkurgusal-gelecekbilimsel
sezgisi var.
Karşılaştır-karşıtlaştır:
Bize
göre 2001-2020 arası, birinci güç
ABD’nin ve ikinci güç AB’nin çözülmesi ama üçüncü güç Çin’in birinci güç
olmaya hazır olmadığının ortaya çıkması, Rusya’nın ikinci güç olmaya
çabalarken, dördüncü güçlüğe düşme tehlikesini göze alması ile geçti. Beşinci
ve altıncı güçler olan Brezilya ve Hindistan, kendi içlerinde önemli ama bu
durumda üçüncü güçlüğe geçebilmeye
yönelik, hiç önemi veya katkısı olmayan olaylar yaşadı.
Bu
durumda, Robinson’un ‘balkanlaşma’, bizim ise devlet sayısının 100’den 200’e,
oradan da 400’e çıkması ama yanılmış
devlet sayısının ve oranının giderek artması, dediğimiz dönem geldi,
geliyor, gelecek. Bize göre bu durum, 2100’e kadar sürecek.
Şerh:
400-800-1200 istila darbeleri yemiş Orta Çağ Avrupası, 1350 salgınını yiyince,
1500’de çıkış yapabildi ve bu, 1600’de tam-çıkmışlık
oldu. Bu durum, 2000’de sona erdi. Bu ardışıklık dizisi, 6 makro global krizin
Yeni Orta Çağ’ı bin yıla (2000-3000 arasına) kadar uzatabileceği veya 100 yıla
(2000-2100) kadar kısaltabileceği eş-iki-anlamlılığı
durumunu akla getiriyor ki bu da yolları
çatallanan tarih akışı demek ki bu da, ülkelerin bir bölümünün (diyelim
Araplar’ın) bin yıl Yeni Orta Çağ, bir bölümünün (diyelim Brezilya’nın)
rönesans yaşayacağı, tarihsel eşlenik
durumu demek.
Gelelim
Robinson ile asıl farkımıza:
Robinson,
uzaycılık gelecekbilimini çok ivmeli
gelişen bir süreçler dizisi olarak ele almış. Asteoritler dışında, Güneş
Sistemi’ni bu denli hızlı dünyalaştırma becerisine, Dünyalılar henüz sahip
değiller.
Biz,
onun 200 yıl alır diye hesapladığı kolonileştirmenin, 2 bin yıl alabileceği
kanısındayız. Dünyalaştırma süreci, Mars için göreli kolay ama Venüs bu konuda
şimdilik imkansız bir gezegen, 200 yılda ancak atmosferinin en üst katmanlarına
yerleşilebilir kanımızca.
Dolayısıyla
uzaycılık, 1957-2017 arasının gösterdiği üzere, daha çok robotlarla ilerleyecek
gibi. Bugün Güneş Sistemi’nin sınırını geçmiş tüm öğeler robot.
Bu
durumda uzay, hammadde kaynağı olarak daha anlamlı gibi. Yeryüzü’nde altından
çok daha pahalı olan çok nadir elementler asteroitlerde bulunabilir ve
ev-gezegene getirilebilir ki bu yönde çalışmalar şimdiden mevcut.
1990-2010
global politik krizleri gösterdi ki uzaycılık bazı kesintilemeler (NASA’nın tasfiyesi gibi) de yaşayacak. AB’nin tüm
60 yılda pratikte 0 çabası da ayrı not olsun.
Artı,
Asgardia reel-süreci gösterdi ki uzay
devletlerinin politik zihniyeti, değil 3. Dünya, ancak 7. Dünya düzeyinde
düşük düzeyli olacak, oldu bile.
+
Tüm
bunlara bakınca, Robinson’un bu eseri, inanılmaz bir beyin fırtınası olmakta.
Robinson, yeni dönem reel-bilimkurgunun
en önemli temsilcisi. Bu şu demek: Reel durumlar, yani belirgin tarihsel
veriler üzerinden roman / kurmaca yazıyor kendisi, genel-muğlak-kaypak-kurmaca insanlık denklemleri üzerinden değil.
Tuhaf
olan şey, tarihçilerin gelecekle, gelecekbilimcilerin geçmişle ilgilenmemesi.
Dünya Sistemi’ciler bile, tahminlerinin daha
1960’da bile, 2000’de başlayacak bir tarihsel
çöküş dönemini belirttiğini inkardalar veya görmezden geliyorlar.
Prekaryacılar,
lümpen proleteryacılar, 7. Dünya’cılar bile, 2001-2020 itibarıyla, globalliğin dışında kalan 3,5 milyarın
denklemini kurmakla ve onların tarihe izdüşümlerini hesaplamakla uğraşmıyorlar
ve yine genel-muğlak-kaypak-kurmaca insanlık denklemleri ile uğraşıyorlar.
Robinson’da da böyle maalesef.
Oysa
geçmişbilim de, gelecekbilim de, bilimkurgu da, epistemik olmakla yükümlü, yani
3’ü de reel bilgilere / istatistiklere dayanmak zorunda.
Ek
bilgi: İnsan türünün tarihine bakıldığında, türün toplam nüfusunun % 99’unun kültür üretmekle değil, kültür taşımakla, toplu bilisizlikte saklamakla ve aktarmakla uğraştığı görülür. Yani bu % 50 de öyle aslında ama neyi
aktaracaklar? Örneğin, ABD’ye karşı ne kadar düşmanlık / direniş / savaş veya
ona ne kadar tabilik / kölelik düşünce-potansiyeli?
Olayı
proleterya-burjuvazi sınıf savaşı
veya 1. x 3. Dünya anti-emperyalist az
gelişmiş ülke mücadelesi olarak ele almak, ağaca bakarken ormanı görmemek
ve ana denklemi ıskalamaktır.
Ancak
yine de, Robinson’un dediği herşey olacaktır, çünkü bu projeleri tasarlayan on
binlerce nitelikli insan var. Mars’a ölmek
için gidecek ilk insan olmak için 100 bin kişi çoktan başvurdu örneğin.
Sonuç:
Homo
Sapiens’ten herkes umudu kesti ama hangi
/ nasıl / ne zaman Homo Posterus ile uğraşan henüz yok.
Robinson
da, nedense bu sorunsalı hiç dert etmemiş. Onda, 500 yıl ömürlüler bile hala
sıradan insan ki biz bunun böyle olacağı kanısında değiliz. Çünkü 500 yıl
ömürlü bir insan, bin yıllık tüm insan dertlerini çözecek bir genel denklemi
pek pek 50 (yazıyla elli) yılda kurar. Bunu yapmayı seçer veya seçmez ayrı konu
ama bunu yapmayı akıl ve kabul edecek uzun yaşamlı biri muhakkak çıkar.
Sorun da
bu zaten:
Bilimkurgular,
metamorfozları kaçırıyor. Hala, Kafka’sal biçimde, metamorfozların böcekleşme
olacağı sanılıyor ama ‘3 Cisim Problemi’, böceklerin insanları yendiğini ironik
olarak çoktan imledi bilimkurgu roman kaydı olarak.
(15 Eylül 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder