Cuma, Eylül 21, 2018

Gabriel ve Spartacus: Kurmaca ve Gerçek


Biri melek, biri köle.
Biri Tanrı’ya köle, biri anima’ya / animus’a (Romalı mülk / possession sahiplerine) köle.
İkisi de isyan ediyor, ikisi de yanılıyor ve ölüyor.
İlki intihar ediyor, ikincisi savaşta yeniliyor.
Biri film, biri dizi.
İkisinde de aynı erkek oyuncu (Andy Whitfield) var:
Dizinin birinci sezonunun sonunda, 36 yaşındayken kanserden öleceği kesinken, dizi yayınlanıp bitmeden, öleceği açıklanmamış bir oyuncu. (Dizinin devamında başka oyuncu kullanıldı.)
Bence bu; kurmacada da, gerçekte de reel-trajik. (Bunun açılımı, başka bir metnin konusu. Pas.)
Reel-Spartacus, kendi düşüncesi olan İsviçre’ye gitmek yerine, yardımcısının düşüncesi olan Sicilya’ya gitmeyi tercih edip, ihanete uğradı. Gerçek sonunun öyküsü hala bilinmiyor. (Buradaki stratejik kayma, yine başka bir metnin konusu. Pas.)
İsviçre’ye gitmek için kutup-Alpler’i geçmek gerekliydi, Sicilya ise yarı-tropik ve açık denizli bir seçenek ve daha rasyonel bir seçim idi ama yanıldı, herkes yanıldı ve bu durum, felaket yönetimi için, 2 bin yıldır hala geçerli bir örnek, negasyonluk bir örnek.
Oysa reel-Spartacus, tarih içinde zaman yolculuğu yapmışçasına, hem Hannibal’in, hem de Attila’nın Alpler’i kuzeyden güneye geçtiğini blseydi, güneyden kuzeye geçmek için strateji geliştirebilir ve eksodus sağlardı.
Ne tuhaf değil mi?:
Hangisinin daha kurmaca veya daha abartılı öykü olduğu hala belirsiz ama hepsi gerçek.
İsyan evet ama kaybetmek hayır.
Meselemiz bu.
Gabriel, Spartacus ve o oyuncu sağ kalmalıydı ve öykülerin devamlarını okuyabilmeliydik.
Ben sağ kaldım, onlarca kez onurum pahasına. O sayede, bu öyküleri yazabiliyor, bu soruları sorabiliyorum ve bu yanıtları verebiliyorum.
Kompleta eksi zekalılar ve eksi bilgililer, hala ‘sevelim / sevilelim’ ve hümanizm modundalar.
Ama onlar öldürüyorlar ve ben yaşatıyorum.
Kim iyi veya kim kötü, hiç farketmez.
Eksodus kimden geliyor, ona bakalım.
Çıkış:
Öykülerin devamını başka medyalarda, Robinson ve Gaiman yazıyor ama, bizde okuyoruz ama…
Bu metin o sayelerde yazıldı ama…
(21 Eylül 2018)

Hiç yorum yok: