Böyle
yazınca, olay Aziz Nesin öyküsü başlığı gibi oldu ama gerçek ve aynıyla vaki.
(Hoş, onun da öykülerinin özü çoğunluk gerçektir ve aynı dönemde geçer.)
Bu olay,
Can Kozanoğlu’nun ‘Acemi Eğitimi’ kitabında anlatılıyor:
Baba
Kozanoğlu, 1940’larda Adana’nın (o zaman var olan) bir ilçesi olan Hozlu’da genç
bir hakim.
Bir
cücenin bir ağanın oğulları tarafından poposu yakılıyor, cüce kaçarken bir kuyuya
düşüyor, kuyudan poposu ıslak çıkıyor. Buradan hareketle bir şeyh, kıyametin 2
gün sonra kopacağını kehanetliyor:
(Yecüc
ile Mecüc öyküsü 1 cüceye indirgeniyor, bazı ayrıntılar öyküden çıkarılıyor,
uysa da kodum, uymasa da kdum, durumu yapılıyor.)
İnanmadınız,
değil mi?
Sonrası,
daha da inanılamayası:
Halk,
şeyhe inanıyor.
Son 1,5
günde halk filmi feci koparıyor, kendi hayvanlarını kesip yiyor, dul kadınlara
tecavüz ediyor, vd, vb…
Sonra
da, kıyamet falan olmuyor falan tabii…
Eee, o
ana kadar devreye girmemiş olan devlet, ne işe yarıyor?
Giriyor
işin içine… 3-5 kişiyi asıyor. Bütün ilçeyi sürüyor. Sonra da faili meçhul bir
yangın çıkıyor. İlçe haritadan siliniyor. Kendi memurlarını da cezalandırıyor.
İşin
tuhafı, baba Kozanoğlu dahil, devletin memurları da, az veya çok kehanete inanıyorlar
ama devlete de leke sürdürtmüyorlar ki bu ikililik, üzerinde akademik tez
yazılası bir durum: Devlet kıyamete kadar, hatta daha sonrasında da korunmalı
(memur / kapıkulu) zihniyeti…
Girin
internete, Adana-Hozlu diye bir kayıt yok. Çünkü o zamanlar, tıpkı şimdiki
gibi, konuyla ilgili yayın yasağı konmuş. E tabii ki yargılamalara da…
Bence
kitabın adı, ‘Eğitim Zayiatı’ olmalıymış, çünkü Kozanoğlu, bu türden yaşadığı
beş benzemez ve tesadüfün anüs deliği durumlarla yaşadığı acemi eğitiminden
sonra, filmi koparmış.
42
yaşında anılarını yazmış örneğin.
500
sayfalık (başkasının kendisiyle yaptığı) söyleşi kitabı yapmış örneğin.
Ancak,
kendisini bir bakıma haklı gördüm:
Daha da
inanılamayası öyküler var çünkü kitapta:
ABD’de
seri katil olamayan bir katille Kozanoğlu’nun maceraları gibi: Kozanoğlu, ona
Türkiye’den Ümit Besen kasedi getirtiyor, çünkü bu beceriksizin hapisteyken
Türk bir hücre arkadaşı varmış, o zamanki tavernacı, şimdiki elektro-bas
gitarcıyı o da oradan tanımış ve sevmiş. Katilin Kozanoğlu’nu öldürmek isteyip
istemediğini, Kozanoğlu da hala tam çözememiş.
Yaşamımda
ilk kez fazla tecrübenin bir insanı fazlasıyla harcadığını okudum. Olay,
‘Martin Eden’dan daha beter ve daha gerçek.
Yine de,
bu kitap için yazarı alkışlıyorum ve yaşamının yazmadığı bölümlerini de yazması
için, olayı bisliyorum.
(2 Eylül 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder