Çarşamba, Eylül 05, 2018

Felaket Yönetimi: This War of Mine


Bilgisayar oyununun tematiği:
“Örneğin karakter, tecavüze uğrayan bir kadını kurtarınca, bir kahramana dönüşmez. Kurtarma eyleminin sonunda bir ödül kazanacağına dair herhangi bir ileti de bulamaz. Buna karşılık, sessiz kalıp sığınağına güvenli şekilde döndüğü zaman da, oyun tarafından cezalandırılmaz. Karakterin ruhsal durumu gerilemeye, hareketleri yavaşlamaya ve bazen durmaya başlar. Ruhsal durum memnun, normal, üzgün, depresif ve parçalanmış gibi derecelere sahiptir. Parçalanmış karakter, işlevlerini yitirir, toplayıcılık yapamaz, eğer yardım edilmezse, intihar edebilir veya sığınağı terk edebilir. Yapılan seçimler, karakteri bir kahraman haline getirmediği gibi anlatı düzeyinde onu olduğundan daha kötü bir insan olarak da temsil etme yoluna gitmez. Bu da, yapılan seçimin sadece anlamsal boyutunu ortaya koyarak, hem savaş deneyimini gerçekçi bir biçimde aktarmaya hem de savaş oyunu deneyimine eleştirel bir bakışla yaklaşmaya çağırır. Bu türden etik seçimler, aynı zamanda hayatta kalma amacına odaklı eylemlilik halini de sorgulamaya açar. Oyuncu karakterinin öleceğini, hatta onun ölümüne bağlı olarak sığınakta ilaç bekleyen diğer sivil arkadaşının da hayatını kaybedebileceğini bilmesine karşın, yaşlı adamın yakarışlarıyla başbaşa kalarak bir karar vermeye zorlanır. Oyun metni, ona başkasının hayatı pahasına hayatta kalma seçeneğini verirken, temel amacından uzak ama etik bir eylemde bulunma şansı da vermiş olur. Böylece This War of Mine oyun deneyiminde sadece eleştirel bir perspektif açmaz, aynı zamanda klasik hayatta kalma temalı strateji türünden de farklılaşmaya başlar. Buna karşın This War of Mine’ı daha militarist bir oynanış ile tamamlamak da mümkündür. Karakterler silah tamir edebilir, topladıkları çeşitli malzemeler ile patlayıcı üretebilir ve hayatta kalmak için saldırabilirler.”
(DİJİTAL OYUNLARDA SAVAŞ ANLATISI VE MUHALİF BİR ÖZNELLİK BİÇİMİ OLARAK “KURBANI OYNAMAK”: THIS WAR OF MINE, Özge Sayılgan.)
Sivillerin gözünden yaşanan ve oynanan, artı Bosna Savaşı veireliren göre temellendirilmiş bir oyun.
Öncelikle:
Oyunun tüm reklamları ve sinemasal fragmanları melodram modunda. Oysa bu oyun, bildiğimiz savaş simülasyonu ve siviller için olduğundan dolayı da, tek ve biricik.
Artı, bazı ayrıntılar:
Oyunun özetinin alıntılandığı, akademik bir tez olan metnin başlığı geçersiz. Savaşta siviller kurban değildir, çünkü bazı siviller savaşta harp zengini olurlar, askerler değil.x
Problem çözücü ve gerçekten daha gerçek simülasyon olma durumu, makalede / tezde hiç irdelenmemiş. Oysa alıntı, tam da o konuyla doğrudan ilintili: Kaçmak önce geliyor, e tabi ortalıkta görünmemek de (çünkü keskin nişancılar var) ki bu da Türk atasözünün ne denli geçerli olduğunu kanıtlıyor.
Çok basit: O savaşta yüzlerce sivil, keskin nişancılar tarafından öldürüldü. Öldürülmeyenler, yaralalanıp veya yaralanmaan sağ kalanlar, bugün hala sağlar, yani o bilgilere sahipler: Pazar yerinde bir noktadan noktaya, belki de en uzun ama en sağlam yoldan nasıl gidileceğini öğrenmiş birileri olarak yani.
Savaşan bir kentte (avcı değil) toplayıcı kültürel mod uygulaması, bence gerçek ve kurmaca bir yaratıcılık dehası ve birçok başka alana uygulanabilir, çünkü tüm felaketler birbirine dönüştürülebilen genel denklemlerden oluşurlar. Burada sağ kalma denklemi, günlük minimum kalori tüketimini edinmek, tehlike gerettiriyorsa, toplayıcılık beden enerjisini yitirmeyecek kadar uzun süre saklanmak, bunun için de mümkünse önceden kalori depolama gibi parametrelerden oluşuyor: Aynen anda dolan ve boşalan bir havuz problemi gibi yani: Havuzun bir noktadaki az suyu, ölüsün demek.
Burada ahlak ilkesinden çok, savaş suçu hukuğu ilkesi geçerli. Yani, ölüm cezalı olan tecavüzün veya talanın kayda geçedse, kurşuna dizilirsin: O zaman da, suç işleyeceksen, yakalanmadan işleme sınırı geliyor ortaya…
Asıl önemlisi, metinde anlatılan ahlak ikilemi, aslında bir sağ kalam sorsudur, yanlış seçimde ölürsün.
Yani, bu da bir sağ kalma oyunu ama daha gerçekçi bir sağ kalma oyunu ki bu da optimal bir felaket yönetimi demek.
(5 Eylül 2018)

Hiç yorum yok: