Çarşamba, Eylül 05, 2018

Şu Benim Savaşım / Benim Bu Savaşım: This War of Mine


Semantik çeviri ilki, gramatik çeviri ikincisi: This War of Mine.
Bu, bir savaş oyunu.
Farkı, sivillerin gözünden anlatılması.
Bosna Savaşı gözönüne alınarak tasarlanmış.
Ne yazık ki savaşla ilgili yanlış ve geçersiz savları var: Savaş seçim değildir, onlardan biri.
Tito 1980’de öldü. 40 yıl boyunca Yugslavya’nın tek omurgası ve tek harcaydı. Yani, o ölünce, herşeyin böyle olacağı belliydi. Ki bunu Necati Cumalı da görmüş, İhsan Sabri Çağlayangil de.
Tito 1980’de ölmüş, savaş 1992’de başlamış: Arada 12 yıl var, kaçmak için 12 yıl.
Hitler 1922’de var, 1936’da kesin var ama 1941’de hala kaçmayan Museviler de var. Kaçmak için 5-19 yıl süre sözkonusu.
İkisinin farkı yok birbirinden, özellikle de ilki daha önce olduğu ve tarihten öğrenmek zorunlu / seçimsiz olduğu için. Zaten tarih bilgisi bunun için var.
O nedenle, oyunun tezlerinden biri olan, savaşlar seçilmez, önermesi geçersiz. Saraybosna 1992’de olan herkes, o savaşın geldiğini biliyordu, bilmek zorundaydı. Dr. House’ın dediğince: Bilinenleri bilmek yetmez, bilmediklerimizi de bilgisel olarak üretmek durumundayız. Bunda da seçim yok yani…
Ancak oyunun farklı yanı şu:
“Örneğin, karakter tecavüze uğrayan bir kadını kurtarınca bir kahramana dönüşmez. Kurtarma eyleminin sonunda bir ödül kazanacağına dair herhangi ileti de bulamaz. Buna karşılık, sessiz kalıp sığınağına güvenli bir şekilde döndüğü zaman da, oyun tarafından cezalandırılmaz. Karakterin ruhsal durumu gerilemeye, hareketleri yavaşlamaya ve bazen durmaya başlar. Ruhsal durum memnun, normal, üzgün, depresif ve parçalanmış gibi derecelere sahiptir. Parçalanmış karakter, işlevlerini yitirir, toplayıcılık yapamaz, eğer yardım edilmezse, intihar edebilir veya sığınağı terk edebilir. Yapılan seçimler, karakteri bir kahraman haline getirmediği gibi anlatı düzeyinde onu olduğundan daha kötü bir insan olarak da temsil etme yoluna gitmez. Bu da, yapılan seçimin sadece anlamsal boyutunu ortaya koyarak, hem savaş deneyimini gerçekçi bir biçimde aktarmaya hem de savaş oyunu deneyimine eleştirel bir bakışla yaklaşmaya çağırır. Bu türden etik seçimler, aynı zamanda hayatta kalma amacına odaklı eylemlilik halini de sorgulamaya açar. Oyuncu karakterinin öleceğini, hatta onun ölümüne bağlı olarak sığınakta ilaç bekleyen diğer sivil arkadaşının da hayatını kaybedebileceğini bilmesine karşın, yaşlı adamın yakarışlarıyla başbaşa kalarak bir karar vermeye zorlanır. Oyun metni ona başkasının hayatı pahasına hayatta kalma seçeneğini verirken, temel amacından uzak ama etik bir eylemde bulunma şansı da vermiş olur. Böylece This War of Mine oyun deneyiminde sadece eleştirel bir perspektif açmaz, aynı zamanda klasik hayatta kalma temalı strateji türünden de farklılaşmaya başlar. Buna karşın This War of Mine’ı daha militarist bir oynanış ile tamamlamak da mümkündür. Karakterler silah tamir edebilir, topladıkları çeşitli malzemeler ile patlayıcı üretebilir ve hayatta kalmak
için saldırabilirler.”
(DİJİTAL OYUNLARDA SAVAŞ ANLATISI VE MUHALİF BİR ÖZNELLİK BİÇİMİ OLARAK “KURBANI OYNAMAK”: THIS WAR OF MINE, Özge Sayılgan.)
Sivilller var ve kahramanlık yok.
Bu askerli savaş oyunların tam tersi. Onlarda, askerler ve kahramanlık var.
Bu, bir sağ kalma simülasyonu oyunu, yani ondan gerçekten bir şeyler öğrenebilir ve sivil olarak savaşın içinde yer alabilirsiniz.
Oyunun sinemasal fragmanları ise, melodramın cılkını çıkarmış.
Oysa herşey Conan’n dediği gibi.
“Ya sen, ya o. Ya sağsın, ya ölüsün. Bunda duygusu yok.”
Askerli savaş oyunlarında da, bu sivilli savaş oyununda tartışılması gözden kaçan şu.
Tek başına olmak mı / davranmak mı daha iyi, işbirliği ve işbölümü mü?
Felaketler tarihi (savaşlar dahil), her ikisinin de geçerli olduğu yerler ve zamanlar olduğunu ama toplam durum dağılımının pek determinist olmadığını imliyor.
Dolayısıyla, bunun simülasyonunun yapılması gerekli.
Öğrenmek için, felaketi önlemek için, felaketi yönetmek için, felaketin hasarlarını azaltmak ve yaralarını sarmak için.
(3 Eylül 2018)

Hiç yorum yok: