Konunun 2013 itibarıyla global bir panoraması çıkarılması denenecek.
Öncelikle telif hakları bir mülkiyettir ve miras bırakılabilir. Nasıl ki
bir menkulun veya gayrımenkulün miras hakkı sonsuz olarak korunuyorsa, telif
haklarının öyle olmaması sulh hukuk açısından ilkede tartışılması gerektir.
İşin içine şirketler giriyor. Asıl önemlisi, bir telifin herşeyinin hakkının
devren verildiği ve artık çapraz medya denilen oluşum var olduğu için, siz bir
çizgiroman yaratıp, onun haklarını bir şirkete sattığınızda, gelecekte onun
bilgisayar oyunu, filmi, çizgifilmi gibi tüm medya türlerindeki haklarını da
satmış oluyorsunuz. ‘James Bond’, bir Ian Fleming yaratısı ama telif hakları
Broccoli ailesinde ve adamlar 50 yıldır onun suyunu ısıtıp ısıtıp piyasaya
sürüyorlar ve bu da sonsuza kadar gidebilir.
(Bu konuda en tavuğun suyunun suyu konusu, ‘Star Wars’la 30 yılda 4 milyar
dolar kazanan Lucas’ın, üstüne bir de 3 milyar dolara haklarını Disney’e
satması öyküsüdür. Bu, ‘Harry Potter’dan sonra bile, bir sanat eserinin 5
milyar doların üzerinde para toplaması örneği ve tarihsel bir rekor olarak
kayda geçti.)
Tersine bakarsak, telif hakları olmasa da şirketler yine kazanır, çünkü bu
kez bir bedel ödemeden üretime geçerler. % 10’dan kazanırlar. Klasikler için
böyledir örneğin.
Yani birinci sorun, şirketler ve yaratıcılar arasında.
İkinci sorun, açık üretimde. Yaratısal ürünlerin tüm insanlığın malı olduğu
önesürülüyor da, yazar veya yaratıcı insanlıktan nefret ediyorsa, ne olacak?
Bir yaratıcı-insan, beleşçi ve kene insanlıktansa, pekala bela bir şirketin para
kazanmasını isteyebilir.
Üçüncü sorun zaman limitinde. Bu 70 veya 100 yılı neye göre belirliyorlar
bilmiyorum ama geleneksel-dengeli toplumlarda herhangi bir yaratı, yüzyıllarca
tüketilecebileceği için, bir Superman milenyum sonra da para ediyor olabilir
pekala. Yani, şirketlerin bakış açısı burada önemli: Tek meta ile sonsuz gelir.
Sonuçta bu, sıfır toplamlı olmayan bir oyun.
Nazım Hikmet’in olduğu gibi, babasından nefret edip, onun milyonlarını
yemek de mümkün. Ahmet Hamdi Tanpınar’da olduğu gibi, 2 mirasçılı ve 2
yayınevili (Dergah ve YKY) olmak da.
Her durumda yaratıcı, yaşarken aç kalmakta.
Yaratıcı açısından, yüzyıl sonra
kimlerin kendi kanını içeceği dert olmasa gerek.
Gerisi orta yol: Ömer Seyfettin gibi onlarca yayınevi basar sizi. Tutanın
elinde kalırsınız.
Ya da uç bir yol daha: Tüm eserlerinizi internete bedavaya koyun. Yine de
bazı uyanık satıcılar ve bazı koyun
alıcılar sayesinde, yine de parayla satılıyor olursunuz.
Bu arada, bir kitabın matbu maliyeti 1,5 liraysa, çıktısı 2 lira edebilir
ayrıca. Sonuçta, bomut-matbu tercihi uzun süre gidecek gibi.
O nedenle eğer yapabiliyorsa, bunları yaratıcının düşünüp, yaşarken sabit
sürecek bir karar vermesi uygulaması, en uygun hak icrası olur bence. Yani,
Nazım isteseydi oğluna hiçbirşey kalmazdı.
İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına:
Kendi kitaplarımın dörtte birini (telifli veya telifsiz) bastırıp, dörtte
üçünü internete bedavaya koymak kararını aldım ve bundan vazgeçmeyeceğim. 5
matbu ve 50 e-kitap için uyguladım da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder