Bu ülkedeki aydın geçinenlerin kültürel ve zihinsel zigzagları beni her
daim dehşete düşürmüştür. Attila İlhan’ınkiler de öyle...
Şiirlerine bir şey diyemem, yüksek sesle okununca, tuhaf bir prozodileri
vardır, denedim bilirim ki bunu Türkçe’de yapabilmiş şair azdır, Nazım dahil,
onun kendi sesi daha da dahil.
Ancak, İlhan düşünce metinlerinde, eleştiri ve denemelerinde, hem zeka, hem
de bilgi eksikliğinden muzdariptir, hemi de çook...
Daha 1955’te Haldun Taner’in ‘Ay Işığında Çalışkur’unu müstehcen buluyormuş
abimiz, hemi de ilhan abimiz. Hani, peşpeşe müstehcen ötesi romanlar yazan
abimiz...
Beni asıl dehşete düşüren metinleri ise, ‘Hangi Batı?’ ve ‘Hangi Sol?’
olmakta..
Fransa’da Fransızca bilerek yaşamış biri olarak, Fransa’ya Sait Faik’ten
fazla Fransız kalabilmiş abimiz... Olay, Woody allen hesabı, Fransa’da geçmiş
yalnızca...
Marksizmin o dönemdeki ve geneldeki tartışmalarının tamamını
ıskalayabilmek, her babayiğidin harcı değil ne de olsa... (Ömründe
‘Annales’çileri ve dünya sistemcileri anmaz, çünkü onları bilmez abimiz.)
Yani, tam denizdeki balık denli
denizden bihaber gelmiş ve gitmiş abimiz...
‘Hangi Batı?’ ise, Kemal Tahir’den beridir, çook geciktirilmiş bir Tanzimat
zihniyetinin uzantısı kalmakta...
Aynı çizgi, İlhan abimizi ulusalcılığın koynuna atıvermişti ama o taa 40
yıl önce bile, sinemalarda özgün dublajlı ve altyazılı film oynatılmasını,
ulusal kültüre mugayyir bulan biriydi zaten...
En kızdığım yönlerinden biri ise, ikiyüzlülüğü: Asla ve kata TKP üyeliği
sözkonusu değilken, yıllarca öyle bir imaj boyamıştır. Tıpkı rahmetli Memet
Fuat’ın kendini Nazım’ın öz oğlu gibi lanse etmesi gibi...
İlhan yaşlılığında tekke zihniyetine sığındı: Genç müritler bularak kendini
tatmin etti.
(Bu genç kuşakların gönüllü olarak, hep
ve her daim aktan çok moka bulanması konusu ise, epeyi başka metinlerin
konusu olsa gerek.)
Bugün İlhan birçok alanda bayrak sayılıyor. Zaten derdimiz de bu:
Kılavuzu karga olanın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder