Cansızlıktan canlılığa giden aşamaların araları muğlak kalmakta.
Yine de bakteri düzeyinde bir canlı, günümüz biyonanoteknolojisi ile
sentezlenebilmekte, yani Allah’ın
mucizesi olduğu varsayılan şey yapılmakta.
En aşağıdan başlarsak:
Karbon, +4 ve -4 olabilen elektrokimyasal değerliğiyle, limit sonsuz sayıda
bileşikler kurabilmekte. Silisyum ise, aynı koşullara sahip olmasına karşın;
çok daha ağır bir element olduğu için, sınırlı sayıda bileşk oluşturabilmekte;
yine de, hem karbon, hem de silisyum, sıvı-katı arası kabul edilen bir faz olan
jel fazında epeyi molekül
üretebilmekte ki bizler de ne de olsa jel kıvamındayız.
Koaservatlar, fizikokimyasal koşullar nedeniyle birarada durabilen kompleks
karbon molekülleri.
Enzimler, canlıların bedeninde bulunan organik katalizörler, yani organik reaksiyonları
çok çok hızlandırıyorlar. Bilinen en büyük enzim, insan bedeninde kas
devinimlerini etkileyen ama başka canlılarda başka işlevleri yerine getiren,
205.000 daltonluk (hidrojen molekülü ağırlığındaki) ‘myosin’.
Viroitler, halka biçimindeki DNA parçacıkları. Toplamda 10.000 atom kadar
küçük olabiliyorlar.
Virüsler, geleneksel söylemde canlılığın eşiğinde kabul ediliyorlar.
Canlılığın bazı tanımlarına göre canlı, bazı tanımlarına göre cansız
sayılabiliyorlar.
Virüslerin kötü yanı, geriye fosil bırakmamaları, böylelikle evrimsel
tarihlerini çalışmak imkansız gibi.
Virüsler genelde bakterilerden küçük ama en son ortalama bakterilerden
epeyi büyük virüsler de keşfedildi.
Yani anlayacağınız üzere, her birinin tanımı birbirine geçişebiliyor.
Evrim tarihi uzmanları, bugünkü hücrelerdeki mitokondrinin bir zamanlar
bağımsız bir canlı olduğu kanısında. Bu da, virüsün mü, bakterinin mi, en bir canlı olduğu tartışmasını
anlamsızlaştırıyor.
Nasıl ki geçmişte canlılar genetik malzemesiz idiyse, gelecekte de
olabilecek. Bir yazar, buna ilişkin tasarımlar sunmuş:
İşin içine artık klonlama ve beden nakli de girdi. Yani, ölümsüzlük artık
mümkün (ama hala yasak, hem Papa tarafından, hem de BM tarafından).
Biyonanoteknoloji, o çok büyük enzimlerin etkin-işlevsel bölümünü (onda
birinden küçüğünü) üretebiliyor, böylelikle de genetik tedavi çok kolaylaşıyor.
Tümdengelime dönersek:
Canlılık ve zeka; kendi düzenlenebilen, belli bir düzeyin üstünde
oto-kritik, negatif entropili (azalan karmaşalı) kompleks sistemlerdir. Tüm
atomlu sistemlerin tabi olduğu, kuantum fiziği ve kuantum kimyası kurallarına
uyarlar. Bu demek değildir ki yaşam yalnızca biyokimyadır. Aradaki farkı Kauffman
güzel özetlemiştir.
http://urun.gittigidiyor.com/kitap-dergiler/evrende-evimizdeyiz-kendi-kendi-stuart-kauffman-81477592
Özetlersek:
Bazı organik sistemler, döngülü
neden-sonuç ilintileri üretirler ve onlara tabi olurlar, yani doğrusal
(Aristo’sal) neden-sonuçlu olmadıkları için, canlılık ve zeka birbirine benzer
ama diğer kategorilerden ayrılır ve ayrışır.
Gerisi; üniversite bir fiziği, kimyası ve biyolojisidir.
Nokta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder