Perşembe, Temmuz 04, 2013

Marksist Payesi

Bir deyim ancak bu denli uzun anlamlı olabilirdi.

Öncelikle bu bir alıntı:

Lütfen gazetecilere Marksist payesi vermeyin

Aşağıda iki link veriyorum. Birisi Marksizmin Marksist Eleştirisi. Din ve ulus konusuyla ilgili orijinal ve Marksist yeni bir teorinin ve bunun kavramsal temellerinin açılışıyla ilgili bir kitap. Diğeri de Avrupa Birliği ile ilgili. http://issuu.com/demir/docs/demir_kucukaydin_-_marksizmin_marks http://issuu.com/demir/docs/demir_kucukaydin_-_avrupa_ve_avrupa Saygılar Demir”

Bu yorum şu metnin sonunda:


Burada ilkin: Radikal Blog yöneticilerine bir eleştiri: Bu yorumu raslantıyla buldum. Tamam toplam yorum sayısını izliyorum ama yeni 1 yorum gelince, 300 blogu da tek tek tarayamazdım herhalde. Yorumlara bir im eklemek gerekli bence.

Devam:

Metinde yinelemeler olacak ama metnin bağımsız anlam taşıması için bu gerekli. Bu metni 1968’liler-1978’liler polemiğinde güzel bir altın vuruş olarak anımsayacağım.

Küçükaydın marksist bir 1968’li ve Ülkü 1978’li anti-marksist bir bireyci.

Asıl yorumlar:

Alıntı:

Gazeteciye marksist payesi vermek.

Yorum:

Metinde eleştirilen kişi Aydın Engin. Eski bir enternasyonalist iken, şimdilerde Kürtçü transnasyonalist olmuş.

Kendisi eski bir TKP’li. Yani; marksist ve/ya leninist olmaktan önce, stalinist bir geleneğe mensup idi. (Bunların ayrımı tartışmaları için ne kadar kan döküldü bilmezsiniz.)

Sonra 1980 geldi. Sonra Engin Frankfurt’ta bir taksi şöförü oldu ve bunun anılarını yazıp yayınladı.


Şimdilerde emekli. Bir adada mukim. T24’te yazıyor.

Bu T24 bana göre Fethullah destekli ama Taraf da durumunu açık edene kadar, diyelim ‘İstikbal’ ve ‘Sızıntı’ reklamları yayınlayana kadar, pekala karda yürüyüp iz bırakmayabildi. Soros üzerinden Fethullah’ın uluslararası sermaye ile işbirliği, uluslararası sermaye tarafından dolaylı olarak desteklenen alaturka açık toplum ve/ya AB yayıncı destek fonu gibi kel alaka kültürel artı değerler üretti. Sonuçta T24, pratikte bedavaya mal olabilecek bir şey ama ipini koparan bazıları oraya geçince, onyıllarlık paronayamız işliyor elbette. (Don Corleone ne diyordu: ‘Sana uzlaşma önereni mimle, hain odur’.)

Engn, T24’te başta sağduyulu metinler yazıyordu. Sonra kafasına taş düştü. O kırılma noktasından sonra onu izlemek, AKP’nin zigzaglarını izlemek oldu. Onu okumamın nedeni budur. Sonuçta, Kürt olgusundaki tüm yeni görünen gelişmeleri zaten 30 yıldır biliyoruz ve izliyoruz. Sorun, neyin ne zaman nasıl moda edildiğinde ve kimin buna ayakçılık ettirildiğinde. Evet Engin bir destekçi. Bundan maddi veya manevi çıkarı ne bilmem, bununla hiç mi hiç de ilgilenmem. Sonuçta o bir ihtiyar. Bencesi, oyunun ve tarihin dışına düşmeyi hazmedemiyor yalnızca.

Yine de, eski de olsa bir marksist. Bir anti-marksist olarak, alaturka marksist geleneğe ve TKP’ye saygım çok.


Peki, Küçükaydın, bu panoramanın neresinde?

Öncelikle, kendisinin tüm panoramik çzigisini izlemek imkansız. Çünkü herkes Gün Zileli değil sonuçta, yaşadıklarını açıkseçik yazmıyor. 1968’liler, hala eski tüfekler gibi bildiklerinin mezara onlarla birlikte gitmesi taraftarı ama böyle polemik başlayınca da, referanssız eleştiri yapabiliyorlar. Bize yalnızca kıllanmak kalıyor.

Yani, Engin-Küçükaydın arasındaki 50 yıllık geçmişi ben bilemem. Bunun nesnel-öznel dayanaklarını da bilemem. Anlatmalarını beklerim ama anlatmazlar, onu da bilirim.

Benim için her ikisi de ayrı farksiyonlardan, eski marksist 1968’li abimizdir.

1978’li marksistlerin 1968’li abilerini takmayıp, ortalığın tozu dumana bulamasını onaylarım. Hiç olmazsa, düşmana el ense çekildi ve neyin ne olduğunu gördük.

Gelelim en sona:

Gazetecilik benim gözümde marksistten daha olumlu bir payedir. Abdi İpekçi bir marksist değildi ama gazeteci idi.

Uğur Mumcu benim için bir işbirlikçidir, onu gazeteci saymıyorum.

Marksist payesini açımladık. Gazeteci payesini de açımladık.

Gelelim linklere:

2 link de ummadığım kadar uzun belgelere açıldı. Yorumu sonsuz sürer.

Ancak dipte KoXuz ibaresi var. O önemli.

Bu KoXuz ile ilgili eğlenceli bir anım var:

Bazı metinlerim yurtdışına da çıktı. Bunlardan biri Almanya olacaktı. KoXuz dergisinin ilk versiyonu (Almanya’daki Türkçe anarşist / köksüz bir oluşum) köksüzlük üzerine bir metnimi yayınalcaktı. O zamanki sorumlu arkadaş, uluslararası bir telefon görüşmesinin ardından, beni fazla köksüz bulduklarını ve metni yayınlamayacaklarını bildirdi.

Bu KoXuz sonradan hafif açık toplumcu,  hafif neo-birikimci oldu. sanırım Küçükaydın, konuya bu ikinci dönem müdahili.

O metin, burada ‘Kara MecmuA’da yayınlandı. (40 yıllık bir tür oto-anarşist bir geleneğim var.) Onlarla da uyuşumadım. Olağandır, çünkü deli ve asosyal olan benim. Onlar illa ki birbirlerine ve/ya birilerine bağlanacaklar. Bense negatif egzistansiyalist biriyim.



Küçükaydın bu oluşumların çok dışında. 1968’li ve tonton bir dede olduğu için değil. Değişimleri kavrayamadığı için. Kürt-Türk negatif sembiyözlü, ortak emperyalizm üzerine umdukları faşizmi aşmakta. Engin ise, transnasyonalizm ile nasyonal sosyalizmi aşmakta, çünkü Kürtler hep faşistti, en azından yönetenleri. Yani, düşman kardeşler ikilisi, bu konuda özdeş olmakta.

Ah Küçükaydın ah. Açtırdın kutuyu, söylettin kötüyü. Ben de dilimi hiç tutamam, bilirim.

Güzel abim, kısaca:

Devrimin marksizme ve Marx’a hiç gereksinimi olmadı. Marx ve marksizm, devrimin tepesine çöreklendi kaldı.

Devrim bitmedi. Marksizm de henüz bitmedi, AB’de hala % 20 oy potansiyelleri var.

Ancak gelecek bambaşka bir mecrada akmakta. Örneğin Marksizm ve Marx ölümsüzlük veya uzaycılık hakkında hiçbirşey söylemedi ama onun çağdaşı Jules Verne söyledi.

Dün dündür cancağızım, bize yarın için yeni düşünceler lazım...

Boş kaleye gol attığım için kusuruma bakmayın. Benim takım (dahilerinki) maçı almak durumunda. Aptal ve cahil, devrimci de olsa, aptal ve cahildir ve tarihin canına okur.

Dipnot 1: Bu metnin devamı olarak, kendi anti-marksizmimi de açımlamak gerek. Kısmet.

Dipnot 2: Ne olursa olsun, düşmanım da olsa (ki değil), Demir Abi’mize bu metni yazdırdığı için saygılar, sevgiler ve teşekkürler: Yanlış düşünce üretiyor ama hiç olmazsa düşünce üretiyor. Polemik de, dillerin en gümrah çiçeklerinden biridir kanımca.


Hiç yorum yok: