Bunlar dünya sistemicilerin makro-makro sistem kriterleridir.
Dikkat edilirse, hepsi maddi uygarlık için tanımlıdır.
Oysa manevi uygarlık(lar) da var.
Görünür ve konsensus söylemde manevi olan dini uygarlık.
Asıl manevi olan ise kültürel uygarlık.
Asıl kültürel olan ise; sanat, bilim, düşün olmakta.
Dünya sistemicileri bunları gözardı etmeseler bile, yaklaşımları temel
nedeniyle küçümserler gibi olmuş.
İlk koyut:
Maddi olanlar da dahil, manevi olanlar da dahil, bunların hepsi, antropolog
olan ama gerçek anlamda ilk kültürolog olan Murdock’un Dewey tarzı
sistematiğinde şematikleştirilmiş olarak mevcut.
(Ancak, onda da mevcut olmayan bir şey var: Tüm bunların altkümeleri de
mevcut. Artı, arakesitleri de mevcut. Yani; ‘000-999’ kodları devamında, bir
‘000-999’ kodlama daha var ve bu, görüntüsü ‘125-367’ gibi olan, tam sayılı ve
artı küsuratlı notasyonlan belirtilebilir durumda.)
Örneğin, tarihin ilk kuramsal savaş kitabı olan Sun Tzu’nun ‘Savaş
Sanatı’sında askeri konular, yani militarizm, aynı zamanda manevi konular
durumundadır da, hatta savaş Uzak Doğu Asya kültüründe hem bir metafizik konu,
hem de bir ibadet-din durumunda. Örneğin, böylesi bir manevi, metafizik, dini ana
akım olan Taoizm olmadan, ‘Savaş Sanatı’nı anlamak imkansızdır. (Murdock
notsayonunda da bu görüngü, pekala alt-savaş alanı olabilecek ‘456’ ve
devamında bir arakesit notasyonu olabilecek ‘678’ ile ‘456-678 olarak
kodlanabilir.)
Artı, Batı / Avrupa kültüründe dominant anlayış var, yani bunlardan illa ki
biri, birincil önem taşımalı gibi sanılıyor ve sunuluyor ama öyle bir
zorunluluk yok aslında.
İktisadi, siyasi, askeri hegemonyaların hiçbir tek başına uzun süreli
kalıcı olamamış. Artı tüm ikililerde de, hem birinin diğerine, hem diğerinin
birine dominant olduğu yer ve zamanlar görülmüş ve ne yazık ki (dünya
sistemcilerinki dahil) hiçbir kuram, bunlar arasında neden-sonuç ilintisi ağları (özellikle tersine artı çift yönlü
neden-sonuç doğrusal ilintileri) kurmaya çabalamamış henüz.
Bir örnek verelim: Hem ABD’li iktidarcı, hem de diğer ABD karşıtı
kuramcılar tarafından, ABD’nin bir siyasi mi, bir iktisadi mi, bir askeri mi
birncil güç olduğu konusu karara bağlanmış değil henüz ve ABD sonun
baylangıcını geçti bile çoktan. Kissinger, McNamara, Brzezinski gibi iktidar
devleri için, gereken şey yalnızca ABD’nin o ya bu biçimde, o ya da bu yoldan
birinci olması, o kadar. O yüzden McNamara özel şirket yönetirken, savunma
bakanı olabilmiş. Eh, onun döneminde ABD’nin Vietnam’a yenildiği ve bir belgeselde
izlendiği üzere, Vietnamlılar’ın tek bir sağ Vietnamlı kalmayıncaya kadarki
savaş anlayışını, yenildikten 40 yıl sonra bile hala anlayamamışlığı da, iktidar devlerinin bilgi iktidarsızlığının
bir kanıtıdır bizce.
Söyleme gelince:
Bu söylemsel muğlaklık sayesinde, örneğin ABD savaşta yenince askeri,
savaşta yenilince iktisadi üstünlüğü olduğu önesürülmüş. Ayrıca, ABD’nin bi.
Böyle başka hegemonlar da vardı ama onların durumu da pek çalışılmış değil
hala. Sonuçta, 1250 yıl sonra bile hala, Cengiz Han’ın bu denli hızlı dünya
hegemonu olması ve ardında da yine bu denli hızla hegemonisinin çözülmüşlüğü,
hala yanıtlanmamış tarihsel bir problematik durumunda.
Maddi uygarlık sayılan açısından, onların arasındaki altküme ilintilerini
tanımlamak çok daha kolay, çünkü ne de olsa 3 konudaki iktidar tekniklerinin
de, iktidar teknolojilerinin de % 99’u biliniyor durumda ve örneğin o
bilinmeyen % 1’deki gizli askeri ABD yetenekleri de oldukça gülünç bir
beceriksizlik durumunda gibi. Yani, ‘2000 Askeri Startejisi’nin sayesinde en
yüksek teknolojinin (askersiz savaşın) devreye sokulduğu, 1991’daki 1. Irak
Savaşı’ndan beridir, ABD’nin o yüksek teknolojiyle hala doğru dürüst bir savaşsal galibiyet alamamışlığı da,
görmezden gelinen bir gerçek durumunda, özellikle de askeri teori olarak ev
açısından.
Geçelim manevi altkümelere:
Bir devletin askeri yenilmezliği
efsanesinin, o devletin askeri teknolojisi kadar önemli olduğu,
‘asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl’ özdeyişinin, İngiltere’nin ilk global
koloniyalist İspanya’yı yendiği 1650’den
veglobal hegemonyasının ‘de facto’ bittiği 1945’ten beridir bile hala yürürlükte
olmasından belli. Bugün için bu, ABD için geçerli: ABD 2001’de bitti ama bunu
gören yok henüz.
Dünya sistemicilerin en önem verdiği konu olan iktisadi alan, aslında
temelde sömürü alanı demek. Yani dünya hegemonu, ortalığı en çok sömüren ülke
durumunda. Ancak, tüm dünya hegemonlarının sonunu, bu sömürünün getirdiği de bir gerçek. (Aynı zamanda, sürekli
savaşın ekonomiyi bitirmesinin de ki bu da sömürünün sömüreni içeriden
vuruşudur.) Osmanlı’nın sonunu, onun İpek Yolu’nu bitirmesinin ertesinde,
İspanya’nın Yeni Dünya’dan getirdiği binlerce ton altın ve gümüş getirdi
örneğin.
Artı, Yeni Dünya’dan mısır, tütün, vd geldi. Mısırın global ekonomik
değerine, birkaç yüzyıl ertesinde yakıt hammaddesi olarak kullanılması tavan
yaptırdı ama bu onu mlli yiyecek yapan Lazlar’ın aklına bile gelmedi, ekonomik
açıdan. Artı petrol, bu denklemde eskiden hiç mi hiç yoktu. Şimdi ise, ‘geldi
ve gitti’ olarak var. (Bu durum ise, çok özel ve çok yepyeni bir ekonomik
momenti imliyor ama bu da başka bir metnin konusu.)
İktisadi açıdan, eskiden ‘Japonlar yapıyor abi’ vardı, Japonlar 1990’dan
beridir kaput, şimdi de ‘Çin yapıyor abi’ var. Bunların ikisi de, askeri inanç
gibi, iktisadi inanç (global efsane)
durumunda.
Siyasi maneviyata gelince:
Bugün ABD’nin bir siyasi sistemi yok. 2 partili demokrasi olmaz. Zaten
Dünya’da demokrasi hiç olmadı. En başta, kavramın patentini taşıyan Eski
Yunan’da kölelik olduğu için olmadı. ABD’de ise asıl-gerçek bireysel özgürlük
yok (üstelik tam da Dünya’nın en bireycci geçinen toplumu iken): Kölelere verilen kafes rengi özgürlüğü
var olabilir orada yalnızca.
Geriye ne kalıyor?
Bir şey kalmalı mı?
Bir şey kalabilir mi?
Kabul etmeliyiz ki söymemimiz, gözeneklerinden hiçbir kavramın geçmesine
izin vermeyecek denli ince eleyip sık dokuyan ölçütler içermekte.
Geriye kalan, boş söz kalabalığılı
söylemler oluyor ki o da kitlelere yetiyor gibi. Arada % 99, ya % 1 gibi
olmaya özeniyor, ya da daha da nadiren isyan ediyor. Çok nadiren de devrim
oluyor ama tarihin tek gerçek devrimi
olan Neolitik Devrim, siyasi anlamda bir devrim değil aslında.
Burada nokta ve es.
Demek ki ezberler bir kez daha bozulabildi.
Çıkış:
Bu, yani eski ezber söylemlerin bozulmuşluğu, yeni söylemlerin kurulmuşluğu
ve/ya kurulabilirliği demek değil henüz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder