Salı, Temmuz 12, 2016

FB Monoloğum

Bombanın sosyal medya etkisi 36-40 saat sürdü yalnızca.
+
Tv kanalları siyah fiyonkla yetindi yalnızca.
+
Yaşamımda ilk kez 2 internet bağlantısıyla birden içerdeyim. Birinde, Youtube'dan Piazzolla Oblivion dinliyorum, diğeriyle Facebook'tayım. Aynı hatta. Demek ki, belki onyıllar önce hayalini kurduğum multimedya / polimedya duyu-dil ağını ölmeden önce yaşayabileceğim. Aynı anda yazmak, dinlemek, seyretmek, dans etmek, vd bu... Multitasking bu. Beynimin özahenkli-raksı bu. Bir son değil, bir başlangıç bu ama benim için değil.
+
Cezalandırıcı alaturka yavaş mahalle baskısı yeniden ölümcülleşiyor. Bense yukarılara uçmak tribindeyim, bir zamanlar benzetildiğim Martı gibi. Bense, kendimi yalnızca uçmak için uçan bir uzay gemisine benzetiyorum, ev yok, asla olmadı ama menzil de yok. Post- yerine, trans-hümanist kalabildim, kendi biyografimin içine çakılı olduğu tarih parçası içinde.
+
Dert değil, ölmecesine kaybetmeye oynayan biri idim. Sağ kaldım. Ölü gömücü Ulrik oldum ola ola. Ölmedikten sonra, herşey kabulümdür. İronik olarak, tarih epeyi süredir ilk defa yeni ve farklı şeyler yaşatmaya başladı. Ben de meraklı ve öğrenici biriyimdir. Bilgi yolu vardır, yürüyen önemli değildir, yol önemlidir yalnızca, tek bir yürüyeni olmasa bile. Ben de, asal-yalnız olarak, en ustamı 21 yıl öncede bırakmış olarak, yapayalnız yürüyorum işte. Benim için, yalnızlık seçilmiş bir şey olmadı hiç, verili bir şey oldu ve ben ona tabi oldum yalnızca.
+
Not: İkinci bağlantı tuş oldu. Bedava hattın sirkesi bu kadar yani.
(1 Temmuz 2016)
+
Son 35 yıldır, 70 dini bayramı yalnız geçirdim. O zaman da bayram, şimdiki gibi yaza denk gelirdi. 40 yıldır da aileli bayramlardan uzağım. Bugüne dekki tüm yolculuklarıma da 42 yıldır kabaca yalnız çıktım.Sanırım yalnızlık, alnıma 32 punto yazılıymış ama ben epeyi geç aydım buna. Bileydim, bu kadar sevgiliyle ve bu kadar arkadaşla uğraşmazdım. Vedat Türkali'nin romanı gibi, hemen her ölüm, Tek Kişilik Ölüm olmakta. Çevremde ölüme baka baka gidenler var. Kendimi aşırı sağlıklı ve mutlu duyumsuyorum. Eksik olan şey, insan değil, beyin. Beynimin yalnızlığını ancak bir beyin geçirebilirdi. Bu da benim bayram raksım işte. Bir Gün Mutlaka değil ama. Artık çok geç ama..
+
Bu sabah yağmur var İstanbul'a. Gözlerim dolu dolu oluyor, bilinmez niye. Kendime bayram hediyesi: Uzuun bir yürüyüş.
+
Tam moruk bayramı. Yağmur sürdü. Ben de gündüz siestası çektim. Napıim? O zaman da, akşam şarabı daha iyi gibi.
+
Vatsap'landım sonunda. Benimki eksik akıllı olsa da, akıllı telefon mevzuu gecikmeli olarak yaşamıma girdi. Pek hoşlaşmadım. Gecenin bir vakti vuduk vuduk ses duymak hoş değil. Epeyi süreden sonra, geceleri telefonu kapatıyorum, vesile oldu. Benim moruklar, kendi izleyebildiğim kadarıyla 2001'den beridir, yaşamı geç keşf etmenin hazzıyla bu konuya epeyi daldırmışlar. Hala, 50 mesajla hiçbirşey söylememeyi becerebiliyorlar. Bizden 10 yaş büyükler daha ileri derecede: 100 mesajla hiçbirşey söylemiyorlar. Ben de oturup Ekşi Sözlük okuyorum: Varoş mahallesi tanımlama parçası çok iyiydi. Benim diyen kültürel antropolog İstanbul'u bu kadar açıkseçik yazamadı henüz. Reklamdaki 2 ekranlı ergen gibiyim: Bi tarafta vatsap, bi tarafta Ekşi Sözlük. Gözler yine reklamdaki gibi belertik. Neyse, beni şarap ve Paizzolla-Oblivion paklar. Kadim dostum benim yaa.

(5 Temmuz 2016)

Hiç yorum yok: