İnsan
sonrası tür; trans-hüman, post-hüman, meta-hüman, anti-hüman, Homo Posterus
olarak birçok adlandırmaya tabi tutuldu. Tek bir ada da, farklı anlam
içerikleri yüklendi. Dolayısıyla, 10-20 arasında insan sonrası tür tanımı kabul
edebiliriz.
Ön-söylem
ile, Foucault tarzı söylem düzleminin taslağını anlıyoruz.
Proto-mitoloji
ile, asıl mitolojiler tarafından yapılan biçimde, insanın varlığını tanrılara
bağlamayı ama başlarda hep insansı / insan huylu tanrılar yaratmayı, yani o
yerzamanki doğa bilgisi ile doğa-ötesi tanrı söylemi kurmayı anlıyoruz.
Bilimkurgu,
temelde ve tamama yakın örneklerinde uzayla ve gelecekle ilintilidir. 1945’teki
2 atom bombası ile 1957 Sputnik yapay uydusu gerçek durumlarının, sanata,
romana izdüşmesidir, toplu bilisizlikteki karşılığıdır.
Bilimkurgu,
uzayla, uzaydaki insanla, gelecekle ilgilenirken bile, tıpkı mitolojilerde
olduğu gibi, o yerzamanın epistemik problematikleriyle ilgilendi aslında.
1950’ler Mc Carthy dönemi olduğu için, ‘Fahrenheit 451’ var. 1968’in cinsel
özgürlük dalgası olduğu için, ‘Triton’ var. Artı, Asimov’un (başlangıç
biçimiyle) ‘Vakıf’ dizisi, 1940’nın yok olan Dünya koşullarında (veya öyle
gibiymişki algısında) yaratıldı.
Dolayısıyla
Homo Sapiens için koyulan varsayımlar, 1950-2000 Dünya’sının G-7 ülkeleri
koşulları için geçerliydi. 4. Dünya açlıktan öldüğü için, öte Dünya’larla pek
uğraşamadı zaten.
Tuhaftır
ama bilimkurgulardaki 1 milyon sonraki türler bile, günümüz insanına feci
benziyor. Oysa, insan türünün evrim tarihinin ayın süre içinde, kılsızlık, dik
yürüme, ateş yakma, konuşma gibi epeyi metamorfozlar barındırdığını, bu
bilimkurgu yazarları pekala biliyordu.
Aranot:
Ütopyaların distopya kılınmasındaki açmazlardan birinin de, bu insanın özünün /
doğasının her daim ayın kalacağı kabulü olduğu kanısındayız. Ancak böyle kabul
edince, o tür için sonul mükemmel düzen
varsayılabilir çünkü. Sürekli (özellikle doğası ve tözü) değişen bir tür için,
sabit ve kalıcı bir düzen öneremezsiniz, maya tutmaz.
Bunun
böyleliğini kabullensek bile, o dönemin yazarlarını insanla ilgili varsayımları
ancak ilkokul çocuklarının hayal ve tasarım gücünde sayılacak denli ilkel.
Asimov’un,
tüm insan tarihi için Roma İmparatorluğu gibi, tarihe çukur devlet olarak
geçmiş bir örneği almasına, cahillik bile denemez.
Sawyer’in
‘Neanderthal Üçlemesi’ndeki neanderthal tiplemesinin yalnızca et yiyen gerçek
neanderthal ile uzak yakın hiçbir ilintisinin olmaması, belli bir bir
kasıt-amaç içeriyor bizce.
Böyle
olunca, mitoloji olarak bilimkurgu, eski insanların tanrılarının basitliğinden
de daha basit kalıyor.
En
tuhafı da, bir bilimkurgu yazarının romanını yazarkenki robot, ölümsüzlük,
uzaycılık aşamaları bilgilerine eksik sahip olması. Bu konuda bir tek
Robinson’un ‘Mars Üçlemesi’, özellikle de ‘Kızıl Mars’ gayet realist bir
uzaycılık ve Mars’ı kolonileştirme bilgileştirmesi içeriyor. O da, 10 bin yılda
olacak şeyleri, 50 yılda gerçekleşmiş sayıyor roman icabı.
Bilimkurgunun
ne kadar gelecekbilim olup olmayacağı, bitmez bir tartışma ama bizce
bilimkurgu, belki 100 yıl sonra gelecekbilimin önünde gittikten sonra, artık neden
epey geriye düştüğünü bir durup düşünse gerektir.
Bir de,
‘Algernon’a Çiçekler’deki istisnasal örnekte olduğu gibi, en basit insan
sorunlarının bile hala çözümsüz ve bilimkurgu roman konusu olabileceğini hiç
unutmamak gerekli.
‘Triton’,
bir kadının birincil özelliğinin yalan söylemek olduğunu yazdığında, yazarı
(biseksüel de olsa) bir erkek olduğu için, bende 15 yıldır soru imi
yaratageldi. Keşke bu sınanabilseydi, diye çok hayıflanıyorum.
İnsan
türünün erekbilimi yok. Yani, insan türünün bir var olma amacı yok, yani hepsi
için yok. Tek tek bireyler veya gruplar kendileri için birşeyleri seçiyorlar,
deniyorlar ve yanılıyorlar. Komün-gerilla arası küçük, mükemmel, dahiler grubu
tasarımı bile, pratikte ve teoride hiç gerçeksenemedi. Eğer, bir ütopya
olabilseydi, bu olurdu, ‘Kızıl Mars’taki ‘ilk 100’ler grubu’ gibi ama onun da sonu
belli: Distopya (romandaki durumuyla).
Mitoloji
olarak bilimkurguyu, Ursula K. Le Guin’in matriyarkal mitolojisi de saymıyoruz.
Çünkü, Yeryüzü’ndeki gerçek anaerkil toplumlar veya gruplar, onun yazdığından
tümüyle farklı. Sürekli barışçıl ana
tanrıça kültü yanılsaması, antropologları bile onyıllarca kandırdı. O da
kendini kandırdı.
Dolayısıyla
sonuç olarak, mitoloji olarak bilimkurgunun, mitoloji olarak mitolojinin insan
hakkında yaptığından daha çok hata yapmışlığını imleyerek bu metni bağlayalım.
O zaman da bilimkurgu, bir proto-mitoloji oluyor.
(2 Nisan 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder