Pazartesi, Nisan 09, 2018

İnsan Sonrası Türün Ön-Söylemi / Proto-Mitolojisi Olarak Bilimkurgu


İnsan sonrası tür; trans-hüman, post-hüman, meta-hüman, anti-hüman, Homo Posterus olarak birçok adlandırmaya tabi tutuldu. Tek bir ada da, farklı anlam içerikleri yüklendi. Dolayısıyla, 10-20 arasında insan sonrası tür tanımı kabul edebiliriz.
Ön-söylem ile, Foucault tarzı söylem düzleminin taslağını anlıyoruz.
Proto-mitoloji ile, asıl mitolojiler tarafından yapılan biçimde, insanın varlığını tanrılara bağlamayı ama başlarda hep insansı / insan huylu tanrılar yaratmayı, yani o yerzamanki doğa bilgisi ile doğa-ötesi tanrı söylemi kurmayı anlıyoruz.
Bilimkurgu, temelde ve tamama yakın örneklerinde uzayla ve gelecekle ilintilidir. 1945’teki 2 atom bombası ile 1957 Sputnik yapay uydusu gerçek durumlarının, sanata, romana izdüşmesidir, toplu bilisizlikteki karşılığıdır.
Bilimkurgu, uzayla, uzaydaki insanla, gelecekle ilgilenirken bile, tıpkı mitolojilerde olduğu gibi, o yerzamanın epistemik problematikleriyle ilgilendi aslında. 1950’ler Mc Carthy dönemi olduğu için, ‘Fahrenheit 451’ var. 1968’in cinsel özgürlük dalgası olduğu için, ‘Triton’ var. Artı, Asimov’un (başlangıç biçimiyle) ‘Vakıf’ dizisi, 1940’nın yok olan Dünya koşullarında (veya öyle gibiymişki algısında) yaratıldı.
Dolayısıyla Homo Sapiens için koyulan varsayımlar, 1950-2000 Dünya’sının G-7 ülkeleri koşulları için geçerliydi. 4. Dünya açlıktan öldüğü için, öte Dünya’larla pek uğraşamadı zaten.
Tuhaftır ama bilimkurgulardaki 1 milyon sonraki türler bile, günümüz insanına feci benziyor. Oysa, insan türünün evrim tarihinin ayın süre içinde, kılsızlık, dik yürüme, ateş yakma, konuşma gibi epeyi metamorfozlar barındırdığını, bu bilimkurgu yazarları pekala biliyordu.
Aranot: Ütopyaların distopya kılınmasındaki açmazlardan birinin de, bu insanın özünün / doğasının her daim ayın kalacağı kabulü olduğu kanısındayız. Ancak böyle kabul edince, o tür için sonul mükemmel düzen varsayılabilir çünkü. Sürekli (özellikle doğası ve tözü) değişen bir tür için, sabit ve kalıcı bir düzen öneremezsiniz, maya tutmaz.
Bunun böyleliğini kabullensek bile, o dönemin yazarlarını insanla ilgili varsayımları ancak ilkokul çocuklarının hayal ve tasarım gücünde sayılacak denli ilkel.
Asimov’un, tüm insan tarihi için Roma İmparatorluğu gibi, tarihe çukur devlet olarak geçmiş bir örneği almasına, cahillik bile denemez.
Sawyer’in ‘Neanderthal Üçlemesi’ndeki neanderthal tiplemesinin yalnızca et yiyen gerçek neanderthal ile uzak yakın hiçbir ilintisinin olmaması, belli bir bir kasıt-amaç içeriyor bizce.
Böyle olunca, mitoloji olarak bilimkurgu, eski insanların tanrılarının basitliğinden de daha basit kalıyor.
En tuhafı da, bir bilimkurgu yazarının romanını yazarkenki robot, ölümsüzlük, uzaycılık aşamaları bilgilerine eksik sahip olması. Bu konuda bir tek Robinson’un ‘Mars Üçlemesi’, özellikle de ‘Kızıl Mars’ gayet realist bir uzaycılık ve Mars’ı kolonileştirme bilgileştirmesi içeriyor. O da, 10 bin yılda olacak şeyleri, 50 yılda gerçekleşmiş sayıyor roman icabı.
Bilimkurgunun ne kadar gelecekbilim olup olmayacağı, bitmez bir tartışma ama bizce bilimkurgu, belki 100 yıl sonra gelecekbilimin önünde gittikten sonra, artık neden epey geriye düştüğünü bir durup düşünse gerektir.
Bir de, ‘Algernon’a Çiçekler’deki istisnasal örnekte olduğu gibi, en basit insan sorunlarının bile hala çözümsüz ve bilimkurgu roman konusu olabileceğini hiç unutmamak gerekli.
‘Triton’, bir kadının birincil özelliğinin yalan söylemek olduğunu yazdığında, yazarı (biseksüel de olsa) bir erkek olduğu için, bende 15 yıldır soru imi yaratageldi. Keşke bu sınanabilseydi, diye çok hayıflanıyorum.
İnsan türünün erekbilimi yok. Yani, insan türünün bir var olma amacı yok, yani hepsi için yok. Tek tek bireyler veya gruplar kendileri için birşeyleri seçiyorlar, deniyorlar ve yanılıyorlar. Komün-gerilla arası küçük, mükemmel, dahiler grubu tasarımı bile, pratikte ve teoride hiç gerçeksenemedi. Eğer, bir ütopya olabilseydi, bu olurdu, ‘Kızıl Mars’taki ‘ilk 100’ler grubu’ gibi ama onun da sonu belli: Distopya (romandaki durumuyla).
Mitoloji olarak bilimkurguyu, Ursula K. Le Guin’in matriyarkal mitolojisi de saymıyoruz. Çünkü, Yeryüzü’ndeki gerçek anaerkil toplumlar veya gruplar, onun yazdığından tümüyle farklı. Sürekli barışçıl ana tanrıça kültü yanılsaması, antropologları bile onyıllarca kandırdı. O da kendini kandırdı.
Dolayısıyla sonuç olarak, mitoloji olarak bilimkurgunun, mitoloji olarak mitolojinin insan hakkında yaptığından daha çok hata yapmışlığını imleyerek bu metni bağlayalım. O zaman da bilimkurgu, bir proto-mitoloji oluyor.
(2 Nisan 2018)

Hiç yorum yok: