Benim
için Sait Faik ile Orhan Veli, aynı edebi rengin, tadın, kokunun, nesir-nazım
ikili eşleneğidir.
Bunu ilk
düşünüp dilegetirdiğimden beridir, buna çok karşı çıkan oldu ama giderek, bunun
böyleliliğini kabul edebilecekler artmakta. Bunun nedeni, apayrı bir estetiko-kültürolojik
konu: Edebiyatın kültürel semantiği ile kültürolojik dönemlerin / katmanların
kimi eşleşmesi, kimi eşleşmemesi durumu: Eşleşme olmadığında red / inkar oluyor.
Orhan
Veli ile Adnan Veli ise kardeş.
Adnan
Veli edebiyatımızda, yanına bir tek Reşat Enis’in yanaşabildiği bir doğrudan
gerçekçilik (klasik roman üzerinden tanımla naturalizm) akımını temsil ediyor.
‘Mapusane
Çeşmesi’ bunun en bilinen örneği. Ancak, çok daha az bilinen örnekleri de var.
Kendisinin sağlığında kitap olarak yayınlanmasını öngörmediği ve belki de
yasakladığı, röportajları, ‘Batakhane İnsanları’ adıyla kitaplaştırılmış.
İşte bu
moment, Sait Faik’in mahkeme röportajlarına çok yaklaşıp, onu sollayıp geçip
gitmiş.
Ancak,
bitmedi daha var:
Bu
kitapta yer almayan, benim çocukluğumda ‘Eczacıbaşı Bakışlar’ ve ‘Sağlık Alemi’
dergilerinde gördüğüm bazı Adnan Veli röportajları daha var.
Bildiğimiz
kadarıyla Adnan Veli bir marksist değildi. Ancak, gördüğümüz ve emin olduğumuz
kadarıyla kendisi, Türk Edebiyatı’nda lümpen
proleteryayı bu kadar doğrudan, hem belgesel, hem öykü tadında anlatabilmiş
ilk ve (80 yıldır) tek kişi.
Buraya
özellikle not:
Çetin
Altan ve Orhan Kemal, birer sol eğilimli yazar olarak, aynısını yine İstanbul
için yapmaya kalkmış ama ikisi de suya dalmaya çabalayan koca ve yağlı götlü kadınlar
gibi konuya girememiş.
Adnan
Veli ise, konuya 0 nolu şırınga gibi, inceden damardan girip girip çıkmış.
Dolayısıyla:
Kimler
neler yapmadı bu Türk Edebiyatı için?:
Kimi
yaşadı yazdı, kimi uzaktan seyredip nutuk çekti yazdı.
Artı:
O
nedenle, hem Orhan Kemal, hem Çetin Altan, gibi yapan lümpen solculardır. Adnan Veli ise, adını bile anmadan has
toplumcudur.
(6 Nisan 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder