Pazartesi, Nisan 09, 2018

Sanatçı Olarak Başarısızlığım


Öncelikle ilk neden, 33 yıl sürekli yazıp da, yazar olarak sanatçı olmaya, ancak 57 yaşımda, 2017’de gönül indirmem. Yani, sanata inancım zayıf.
Tam bilimin belki birkaç yüzyıl sonra yaratılabileceğini ve bilicilerin insanaltılıklarını gözledikten sonra bile, bilim hala favori alanım.
Düşüne ise, en başından beridir, sanattan da daha az inancım var. Üstelik, hem mantığı düşünün altalanı sayarım, hem de ontoloji olarak metafiziğin felsefeciler eliyle bilim kılınmasını bir öte-başarı olduğunu düşünürüm. Ama o kadar.
Aynı konunun devamı olarak, eksi varlık tam olarak ilk kez butoh’da, Japon modern dansında gerçeksendi. Bu, başarı-ötesi bir durum. Ancak aynı butoh’cular, Japonya’nın başkentini füzelerle koruması ertesinde, mazlumdan zalim rolüne geçişiyle, kendi eksi varlıklarını yaratan mazlumluk durumun reddettiler.
Sanat konusunda diğer bir başarısızlığım; icra etmeye çabaladığım modern dansın kendi varlık potansiyelinin % 1’inin bile gerçekleştirememiş olduğu yönündeki duygularım ve düşüncelerim. Yani, kendi yaptığım modern dansa bile inancım olmadı, olamadı. Bu da sanatçının sanatını indirger. Yani benim bakış açımla sanatçılar, kendi yalanlarına kendileri feci inanıp, bu gazla arada bir mucizeler yaratırlar, mucizeler yaratmadan bağımsız olarak da, lambaya yakalanan pervane gibi yanıp giderler.
Kendini çok yakmış bir pervane olsam da, sanatçı olarak kendimi pervane olarak yakmak arzusunda değilim ki zaten yakacak bir şey de kalmadı geriye. Var olanı bilim için yaktım: Hem de, gelecekbilim, politika gibi insanbilimleri için ki ben aslında temel bilimlerde çalışacak ve çalışmak isteyen biriydim ama tesis yokluğundan bu mümkün olamadı.
Modern dansı da tesissizlikten yapamadım.
Sinemayı ise, tesisin aşırı insanlı ve çok ileri-karmaşık teknolojili olması nedeniyle kendim reddettim. O kadar öğeyi birarada başarılı olarak yönetemem.
Müziği ve modern dansı, olanaklarının % 1’ini gerçekleştirememiş sayarken, sinemayı olanaklarını % 200’ünden çoğunu gerçekleştirmiş sayarım, özellikle de sinema altalanı olarak çapraz medya alanında.
Ancak, onun da teknolojisi bana ağır geldi ve onu fotoğraf alanına indirgedim. O form; ucuz, teknolojik olarak kolay kullanımlı, zihnimdeki tasarımda % 90-100 somut başarı elde edebilme sonuçlarını verdi.
2 sanat özel alanında, geometrik küçük seramik heykellerde ve duygudurum simgesi olarak grafikon grafik desenlerinde kendimi aşan bir başarı sağladım ama kısa süreler için. Birincisin hala eyleyebilirim ama ikincisini denedim ve eyleyemedim.
Vine video da olsa, 50 kısa-kısa film çekmiş olabilmek isterdim. Denedim ve beceremedim. Bu, bir başarısızlık, atta birden çok başarısızlık.
Çizgiroman metnini tama yükseltgeyemedim. Bu, bir başarısızlık. Ya ‘Tsunamide Sörf’ hazır metnini çizgiroman metni kılacağım, ya da sıçramayla kısa öykülü de olsa bir sonuca sıçrama yapacağım.
Sanırım, başarısızlık sayılabilecek diğer bir konu da, bu birçok sanat dalına heves edip, hiçbirini becerememe durumu.
Bilimci olmakta hiç yapılamayanı, yapılmayanı, var olduğu akla bile gelmeyeni yaptım.
Düşünde poliyalektik gibi, 2.500 yıl herkesin gözü önünde durup da, tek bir kişini aklına bile gelmemişlik veya gelse bile, yeni bir adım atmaya cesaret edememişliği ile benim ‘ya herro, ya merro’ tavrım sonucuyla, inanılmaz tek ve mükemmel atış eyledim.
Ama onu ne tama yükseltgeyebildim, ne bilimde uygulayabildim, ne de sanatta uygulayabildim. Olay, Aristo-Euclid-Newton ‘eşlenik paradigmaların değişik yerzamanların kültürlerinde tezahürü polilemması’ durumunda.
Sanatta da, bilimde de, düşünde de NEK’leri yeğledim: Yeni, farklı, berrak epsilon.
Bu, gelecek için tümüyle başarı ama geçmiş için tümüyle başarısızlık.
Sanattaki başarısızlıklarımın epeyisi de öyle.
Dipnot:
Herşey, epistemik alanda çokdisiplinliliğin ve disiplinlerarasılığın toplam ve tek bir şey sayılamaması (ki olgu 150 yıllık neredeyse), bilimde, sanatta, düşünde konsensusta yeterince kabul görmemesi ve dloyaısıyla kendine yeterince epistemik varlık hacmi kazanamaması, dolayısıyla bilimcilerin beyniyle yeterince beslenemeyip, cılız kalması nedeniyle böyle. Birçok açıdan olduğu gibi, bu alanda da bir öntürüm. Kültürel çocuklarım ve torunlarım, kendilerinde (yaşamlarında ve seerlerinde) ene-yanıl ile belki tür eyleyecek, belki eyleyemeyecek.
Ancak, bu ölüm-sonrası eser bakiliği başarısının bende sürekli panik atak yaratması, kendimde beni üzen bir huy. NEK’ler, beyin-kültür mutasyonlu çocuklarım olarak, Gargantua gibi, yeşil canavar Hulk gibi gelip. cüce-sakat-duygulu babalarının ruhunu eziyorlar: ‘Kendi-değil, erkek, insan-değil’ dizisindeki erkek tanımı nedeniyle, babalarının…
Tarihe, biyografisine, kendi zihinbilim topografyasına hezimetle mağlup, erkek-beyin-şövalye bir yazarım ben. Ve bu da, sanatsal bir başarısızlık demek: Kendime yalan söyleyip, cüce değil, yüce olduğumu savlayacaktım ama onlarca yıl önce, ta en başta.
(2 Nisan 2018)

Hiç yorum yok: