Cumartesi, Nisan 07, 2018

Yazar Olarak Eleştiri ve Özeleştiri


Yazar olarak, iğneyi önce kendi otobiyografime, sonra da çuvaldızı başkalarının biyografisine batırırım.
Öncelikle şunu belirtmek gerekli:
Kimse, bize yazar olun falan demedi. Yazar olmayı seçtiğimizde de, başımıza aşağı yukarı nelerin geleceğini biliyorduk.
Epeyi yazar bunlar yokmuş gibi davransa da, yazarlık bilinci, varlık bilinci, yaşam bilinci gerektiğini biliyorduk.
1960-1980 arasının yazarlarını gömmecesine irdeliyorum ve yargılıyorum. O zamanlar, 1. Cumhuriyet’in biteceğini söyleseydim, gülerlerdi bana. Oysa, o 20 yılda bedavaya gelen ve bedavaya harcanan özgürlük dalgası, TC için ilk ve son oldu. İkinci bir hak tanımadılar ve tanımayacaklar da, çünkü kurumlar çöktü, çökertildi.
1968’liler ve 1978’liler politik olarak herşeyi harcadılar, edebiyatçılar da o dönemi aşan ürün vermeyi hayal bile etmeyerek herşeyi harcadılar.
O dönem, 95 yıllık Cumhuriyet’in en parlak dönemi ama o dönemin en parlak eserleri bile sönük, tarihin karanlığı yanında.
Yani, alaturka yazarlarımız rönesans için değil, engizisyona karşı yazmalıydılar.
Tıpkı, Dostoyevski’nin, (insanların daha çok sevilir olması için değil) insanların daha az nefret edilir olması için yazması gibi…
Devrim yarından da yakın, yerine; özgürlük ve demokrasi nasıl kalıcı kılınır, onu tartışmalıydılar.
Örneğin Baykurt, köy romanlarında yazdığı köylüyle, otobiyografisindeki köylü farkını, romanlarında vermeliydi, çünkü hesapça realist bir yazardı ama o, toplumcu olacağım diye, yalancı veya yalan söylemci oldu. Ağalık düzeninin ancak 1,5 milyon dönüm araziyle mümkün olduğunu yazmalıydı, 1,5 bin dönüm ile değil. (Bunun sosyolog Kıray böyle saptadı, işte o nedenle roman değil, sosyoloji.)
Artı, Behice Boran, 1940’ların sonlarında, Ankara köylerindeki alan araştırmalarındaki köylünün halk olduğunu hep aklında tutmalıydı. Makal da, ‘Bizim Köy’ olarak onu yazmalıydı, kendi safsatalarını değil.
Evet, bizim yazarlarımız, şu ya da bu nedenle, edebiyat yoluyla, roman yoluyla, düpedüz yalan söylediler.
Attila İlhan, 1955’te ‘Ay Işığında Çalışkur Apartmanı’ uzunöyküsünü müstehcen bulduktan 20 yıl sonra, dandik pornografik metinler yazmamalıydı.  ‘Hangi?’ dizisindeki kavramların hiçbiri ama hiçbiri, onun saptadığı yerzamanda, onun dediği gibi hiç olmadı.
En güzeli post-1980 örnek:
Latife Tekin de, Orhan Pamuk da, ilk romanlarını realist üslupta yazdı ama sonra hem metinlerde kayboldular, hem de metinleri kaybettiler: Tam Avanak Avni tiplemesi yani.
Tekin’in anlattığı gecekondu dünyası hep sahte söylem olageldi. Gerçek abileri gerçek yaşamda, tam da Alev Alatlı’nın roman dörtlemesinde, Gülay Rodoplu üzerinden anlattığı biçimde, eski solcuların gecekondu mafyası (veya onun yan sanayi dalları destekçisi) olması sürecinin (ister aktif-katılımcı, ister pasif-seyirci kipinde) tam da göbeğinde gibiymişler: Mekan ve zaman aynı çünkü.
(1 Nisan 2018)

Hiç yorum yok: