Çarşamba, Nisan 11, 2018

Joyce, Beckett, Atay, Şensoy


Bu 4 yazarın adını peşpeşe sayınca, hepsi birarada göze tuhaf görünüyor ama edebi bağlamda aralarında ontik bir bağ var.
Joyce’un ‘Ulysisse’inde olaylar, insanlar, metin bir yerden gelip bir yere gitmez, bir gün boyunca salınır durur.
Rivayete göre, Beckett’in sekreterliğini yapmış olan Beckett, bu üslubu ve anafikri bizce alıntılayıp, hiçbir yerden gelmeyip hiçbir yere gitmeme olarak ‘Godot’yu Beklerken’ metnine dönüştürmüş.
‘Godot’ oyunu bir hapishanede sergilendiğinde, mahkumlara, Godot gelseydi ne olacağını sormuşlar, onlar da onu öldüreceklerini, öldürmek gerektiğini belirtmişler.
Öldüreceklerdi, çünkü Godot, onların kötü giden yaşamlarının asıl ve biricik sorumlusu sayılıyor. Godot gelse, sorumluluk insanlara devrolacak ve onlar da bunu inkar ediyorlar (sorumluluğu red değil, sorumluluğu inkar).
Atay, ‘Ulysisse’ metninin, 1-2 sayfalık, başsız sonsuz cümle biçimin devralmış. Romanlarının yayınlandığı günlerde, Türkiye’de Joyce’u ve romanını bilen yeterince eleştirmen varken, bunun anlam ve nedeni gözden kaçmış. Bu üslup, tekst absürdizmini yaratmış, o da durum absürdizmine kaydırılmış.
Böylelikle Atay, Tanpınar’ın yanına katılarak, beyhude ve nafile metinli yazarlar kervanına dahil olmuş kendiliğinden.
Şensoy, Godot’lu bir metin yazdığında, ondaki gündelik yaşamın beyhudeliğini ve nafileliğini özellikle vurgular ama kendisinin de dahil olduğu, kendisinde de feci var olan düpedüz absürd yanı görmezden gelir, onu inkar eder, tıpkı o mahkumlar gibi. Yani Şensoy, kendini kendi beyhudeliğine ve nafileliğine mahkum etmiştir ve faturayı, kendine değil, Godot’ya çıkarmıştır.
(6 Nisan 2018)

Hiç yorum yok: