Perşembe, Ekim 25, 2018

ABD 22-26 Ekim 2018: 4 Günde 10 Bomba: Felaket Yönetimi ve Gelecekbilim


Olay şu:
“4 gün içerisinde ABD’li güvenlik güçlerinin tespit edip etkisiz hâle getirdiği bomba düzeneği sayısı 10.”
10’da 10 devlet başarısı, teorik olarak imkansız ve pratik olarak tarihte bir ilk.
Buradan gelen ilk çıkarımımız, güvenlik görevlilerinin uyarılmış olması.
Çıkar sağlayabilecek görünen ilk kişi Trump, çünkü bombaların hepsi de muhalif kimselere gönderilmiş. Çıkar sağlayabilecek ikinci kişi de Putin ama eğer Rusya ABD’de böyle işle yapabiliyorsa, ABD bitmiş demektir, biz henüz o tarihsel aşamaya gelmedimiz kanısındayız, dolayısıyla bu iş, içeriden kotarılıyor.
Kurmaca-gerçek ilintisi açısından bakınca, olay giderek ‘Kod Adı Kılıçbalığı’ filminin öyküsüne benzemekte. O film, tam da 11 Eylül 2001 olaylarına denk geldiği için, vizyona geç çıkarılmıştı.
Buradaki açmaz şu:
Tarihin belli dönemlerinde oligarklar, kendi çıkarları ve devlet çıkarları içinde karmaşaya düşerler, birbirlerine fazlaca dalarlar, oyun bozulur, sistem çöker, sistem kendini çökertmiş olur.
‘Kod Adı Kılıçbalığı’ tam da bu öyküyü imliyordu.
Darbı meseli de şuydu:
Görünenle olan, daima birbirinden farklıdır.
Biz burada da öyle olduğunu düşünüyoruz.
Konuyla ilgili ilk metnimizde, ilk 4 hedefin pek önemli olmadığını yazmıştık. Sonraki 6 hedefi de ekleyince, durumu iyice saçmalaşıyor: 1 oyuncu, 1 senatör, şu bu. Bir tek, eski CIA başkanına yönelik hedefleme anlamlı.
Buradaki fark şu:
İlk kez şu tanım kullanılmış:
“New York belediye başkanı Blasio, bu girişimlerin arkasındakileri ‘seri-bombacı’ ve ‘terörist’ olarak nitelendirdi.”
“Seri bombacı”…
İstanbul Kasım 2003 de seri bombaydı, Unabomber da… Ama kimse bu deyimi kullanmadı…
Yeni bilgi:
Olay, tarihte ilk kez 8’i aştı. 1, 2, 4, 8 gibi bir dizi kullanıldı ve bu kez 10 biliniyor. 8, Türkiye’de 2015 ertesinde kullanıldı.
Yani biz, olayın hala global ‘joint venture’ mafya, ÇÜŞ, terör, kontr-terör negatif sembiyözü işler aşamasında olduğunu savunuyoruz. Bu konuyla ilgili 10’un üzerinde metin yazdık ve yayınladık, örneğin ÇÜŞ’lerin çevreci katliamları hakkında…
Sorun, bunların artık koordine ve kombine değil, çatışan ve çelişen aşamada olmasında…
İktidar seçkinleri birbirini yerler, yöneten kalmaz, ayaktakımı da birbirini yer: Tarih böyle olmuşluğunu imliyor.
“Güvenlik güçlerinden alınan bilgilere ve FBI’ın yaptığı açıklamalara göre, postalanan 10 bomba da, benzer şekilde paketlenmiş. Üzerlerine yapıştırılan ve posta adreslerinin belirtildiği etiketler birbirinin benzeri. Ayrıca her pakette birer düzine ender zarf pulu bulunuyor. Yetkililer, kimi paketlerin postayla gönderildiğini, bazılarının ise elden teslim edildiğini dile getiriyor. Bütün patlayıcı düzenekleri, ‘boru bombası’ olarak tanımlanıyor. Paketlerin her birinin ‘gönderen’ adresi de aynı. O adres, paketlerde ismi yanlış yazılan eski Ulusal Demokratik Komite Başkanı Schultz’un ev adresi.
New York Times’a konuşan bir yetkili, ‘’Gönderen kişi aynı olmalı’’ diyor. Fakat bu seri saldırı girişimlerinin arkasında bir kişinin mi olduğu; yoksa bir grup tarafından mı düzenlendiği bilinmiyor.”
At izi, it izine karışıyor yani…
Bizce asıl soru şu:
Çakal Carlos, İkiz Kuleler’e saldırılmasını planlayan grupta bizzat kendisinin bulunduğunu yine bizzat kendisi açıklamıştı. Acaba o veya Unabomber, şu an bu işin içinde mi, doğrudan veya dolaylı, bilerek veya bilmeyerek?
Eğer değil ise, yeni aşama şu:
Artık yeni bir Hasan Sabbah yok, yeni Hasan Sabbah’çıklar var; tıpkı, 3. Dünya Savaşı değil, 3. Dünya Savaşçıkları’nın olması gibi…
Artı: Henüz epsilon bir ipucu olarak şöyle bir durum var artık: Müslüman terörü ile evangelist ‘neo-con’ kontr-terörü semibiyözlemeye başlıyor, tıpkı eski CIA Türkiye alan sorumlusu Fuller’ın, Afganistan teröristi Taliban mensuplarını New York’a götürmüşlüğü gibi (ki bunu da bizzat kendisi anlatmış)…
Olayın limiti ve asimptotu, Dünya’nın en büyük 15 kentinden birinde nükleer kirli bomba patlamasına kadar gider.
Bu; 1968’de de mümkündü ama 2018’de hala yapılmadı, yapılamadı değil, yapılmadı… Yapılabilen şey ise, melokomik biçimde, Dünya’nın en olmadık yerlerinde, Türkiye’de de, sıradan ve bilinçsiz insanların, tıp veya mühendislik aletlerinin içinde yerleşik olan nükleer izotoplu metal malzemeleri, kimi kazayla, kimi bilerek yerinden almaları ve sonunda en azından küçük sayıda insanın bildiğimiz nükleer neden ile ölmesi…
(26 Ekim 2018)

Hiç yorum yok: