‘Fıllaname’,
Aras Yayınları tarafından, ona 80. yaşgünü hediyesi olarak basılan, Margosyan’ın
5 kitaplık derlemesinin adı.
Kitabın
arka kapağında bir metin var. Nedense, birinci el kitap satan internet siteleri
o metni yayınlamaya gerek görmemişler, kitabı nasıl tanıtıyorlarsa: Yabancı
siteler, uzun süredir kitabın içindekiler bölümünü de koyuyorlar oysa.
O metnin
başka bir versiyonunu internetten bulduk:
“ “Cehü”,
Yahudiler’e Kürtçe’de verilen addı. Biz Hıristiyanlar ise, Yahudiler’e “Moşe”
diyorduk. Hıristiyanlar’ın hepsi gâvur veya “Fılle” oldukları halde, kendi
içlerinde Ermeni, Süryani, Keldani, Pırot’tular. Ermeniler ise, Süryaniler’e
“Asori” derlerdi. Müslümanlar’ın tüm
Hıristiyanlar’a toptan “gâvur” demelerine karşılık, Hıristiyanlar da, tüm
Müslümanlar’a toptan “Dacik” diyorlardı.
Ama tüm
bunların dışında gerçek olan şuydu ki deliler bir safta, geriye kalan
diğerleri, yani Dacikler, Gavurlar, Haçolar, Kızılbaşlar, Yezidiler, Ermeniler,
Türkler, Kürtler, Keldaniler, Süryaniler, Asoriler, Pırotlar, Fılleler,
Moşeler, Cehüler, Dürziler, hep beraber diğer saftaydık!”
Not:
Pırot her neyse, internette yok. Ermenice-Türkçe sözlükte bile yok. Artı, ‘fılle’
de, ‘fılla’ da kullanılmış, doğrusu hangisi bilemeyiz.
Biz en
başından beridir, 100 iken 200 olan, 400’e kadar yolu var (yanılmış devletli)
ülkeli, 6 bin küsur halkın (ki coğrafi ayrımlarla bu 60 bin eder, örneğin
Dobruca, Kazan, Kırım, Kuban, Köstence, şu bu Tatar’ı var), 19. Yüzyıl sonundan
beridir, 1789 Fransa Devrimi’nden sonra dayatılıp, 200 küsur yıldır asla
gerçekten var edilememiş, ulus-devlet kavramından dürtüklemeyle,
emperyalistlerin Osmanlı İmparatorluğu gibi ülkelerden 40-50 ülke birden üretmesiyle
oluşturulmuş, lümpen kimlik bilinci
veya kültürel kimlik zorunlu aitliği
kavramının faşistçe olduğunu
önesürenlerdeniz.
Zaman
geçtikçe, örneğin Kürtler’in Türkler içinde 2015 ertesinde, kendilerini (zorunlu
değil) gönüllü oto-asimilasyona tabi tuttuğu, yine bir Kürt aydını (Selim Temo)
tarafından yazıldıkça, yani yaşamda
geçerli bilgiler günışığına çıktıkça, dediğimizin geçerli olduğu
görülmekte.
Margosyan
ise, buna değişik ve ironik bir dille yaklaşmış.
Deliler,
marjinal bir toplumsal altkümedir. Gelecek
ilk başarısız devrimi, marjinallerin yapacağı giderek ortaya çıkmakta. Buna
aday adayı ilk altküme, 1. Dünyalı slaktivistler
oldu, ‘We are 99%’ ve ‘Occupy Wall Street’ gibi.
Delilerin
marjinalliği, toplumsallığa bile isteye dahil olmamalarından dolayı: Yani;
toplum onları dışlamıyor, onlar toplumu dışlıyorlar veya deliler topluma
zararlı değil, toplum delilere zararlı. Yani; Adorno’sal bakış açısıyla ve negatif
diyalektik bakış açısından deliler,
devrimden uzak kalarak, onu gerçeksemekteler. Bu, söz(cük) oyunu falan
değil, bir mantık realitesi.
Margosyan
bunu da saptamış, şunu da saptamış:
Nerede
çokluk, orada feçes: Kültürel çoğulluk
diye debelenler halt yiyorlar.
Deliler,
bir biçimde bu absürd ve melokomik kuburun ve kabirin dışındalar ama onlarınki
de başka bir açmaz ve bu da, ayrı bir ironi alanı.
Tuhaf
bir soru kipi:
Bir delinin dini veya dinsizliği
olur mu?
Bu
soruyu, ateistliğini ve deliliğini, kendini bildi biledir bilen ve kabul eden,
55 yıldır böyle yaşayan, ateist bir deli
olarak yazdım.
Sorun;
yukarıdaki söylemin geçerliliği, genelgeçer
kültürel kimlik dayatmasının değil.
(30 Ekim 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder