Selcen,
‘kutupsuz’ diyor, ben ‘yokkutuplu’ veya ‘sıfırkutuplu’ diyorum. Çünkü;
1945-1990 Dünya’sı ‘çiftkutuplu’ veya ‘ikikutuplu’ idi. 1990 ertesinde
Dünya’nın (o kutup ABD olarak) ‘tekkutuplu’ olduğu önesürüldü ama biz, en geç
11 Eylül 2001’de sıfırkutuplu bir Dünya’nın kurulduğu kanısındayız.
Sorunsal,
kuramsal çözümleme eksikliğinde: ‘Global konjonktür’ denilen ve 3 Dünya’dan söz
edilen dönemlerde, 1. ve 2. Dünya nüfuslarının toplamının, global nüfus
dtoplamının % 20’si ettiği dönemden, 2010 itibarıyla, neo-global
neo-liberalizmin etki alanının Dünya nüfusunun maksimum % 49’u etmesinin,
ABD’yi de en fazla yarıdan eksik hegemon-kutup kılabileceğinin hesaplanması
gerekirdi. Yumurtayı çekiçle kırmanın, daha önce tüm hegemonları olduğu gibi, en hegemon ABD’yi de tüketeceğinin
çözümlemesi gerekirdi.
Gelelim
pratiğe:
“İşte dünyamızın
yeni durumu bu. ABD’nin ortalığı boş bırakmasının sonucu da bu. Kedi ortadan
çekilince, fareler dans edermiş. Biz bizeyiz, karanlıktayız. Adeta, uzun
sürecek bir gecenin gurup vaktindeyiz. Kibritlerimiz ıslak, piyasada mum
kıtlığı var.”
Kendisine
Anadolu 1100-1300 dönemi tarihçesini okumasını öneririz. 2020 Dünya’sı Dünya’sı
neyse, o dönem-yer de oydu: 50 vilayet yerine, 50 beylik-devletçik vardı, şimdi
ise 1 devlet var. Şu anda olup biten de bu. Ancak, Dünya’daki devlet sayısının
sürekli artması, taa 1960’lardan beridir süregelen bir süreç: 100’dü 200 oldu,
400’e kadar yolu var. Global güç toplamı sabit olduğuna göre, devlet sayısı
arttıkça, devletler zayıflar ve yanılmış
devletler artar gibi, bir aritmetik kural oluyor.
Ayrıca,
Selcen’in gazetecilik, haber, enformasyon saptamasına ve takıntısına
katılmıyoruz. İnternet sayesinde ortalık bilgi kaynıyor, yalnızca beyaz gürültüyü süzmek gerekli. Kaşıkçı
konusunda da öyle oldu: İlk günden beridir naklen ölüm olgusu yaşandı.
+
“… kutupsuz
ve kuralsız yerküremizde her eylemin bir bedeli yok ama bir fiyatı var.
Suudilerin Kaşıkçı cinayetinin, denetim dışı devlet yetkililerin, haşa MBS’den
talimat almaksızın, yanlış giden bir sorgulama sonucunda işlendiğini açıklamaya
hazırlandığı konuşuluyor. Bu bağlamda, Ankara’dan “verilen rahatsızlıktan
ötürü” bir özür de dilenecektir herhalde.
Dahası,
Türkiye ekonomisi stagflasyon ortamında. Bir sıcak para akımı, bazı yatırımlar
pek de zamanlı olmaz mı, ne dersiniz? Hem Ankara, oturduğu yerden, bir
musibetten diplomatik bir kazanç da elde etmiş olabilir: Katar-Suudi Arabistan
dengesi kendiliğinden yeniden ihdas edilmiş olur.”
Hah,
şöyle. Yine ilk günden beridir, olayın TC’nin işine yaradığını yazdık. Selcen
yeni aymış gibi.
Ancak,
TC’nin bu durumda Katar’ın ve SA’nın önüne geçmesi gibi bir olanak sözkonusu,
eğer TC bunu kullanabilirse yani.
Artı ve
yine ancak:
TC, hep
komşularının, rakiplerinin, düşmanlarının hataları ile kazanç sağlıyor veya
parçalanmıyor, kendi başarıları nedeniyle değil. Oysa, önünde sonunda karşısına
akıllı bir düşman çıkacaktır.
+
Dönelim
sıfırkutuba:
Bu türden
genel ortamlarda, TC dahil bölgesel güçlere gün doğar ama nedense onlar bunu
kullanamazlar: Tarih bunun genelde böyle olduğunu yazmakta. TC de olanaklarını
kullanamıyor. 4,5-5 trilyon doları çöpe attı son 35 yılda ve 1983’te başladığından
daha geride bir ekonomik momente vardı. Askeri olarak % 75 başarı ama siyaseten
tükenmiş, % 0’a varmış bir tükenmişlik edindi.
1100’de
aynı bölgede askeri-talancı devletçik
olmak bir işe yaradı ama 2020’de yarar mı, o belli değil. Biz yaramayacağı
kanısındayız.
Tuhaf
olan şey, Brezilya’sından Hindistan’ına tüm devletçikler için böyle olması.
Demek ki emperyalist, global hegemon olmak o kadar kolay bir şey değil. ABD
bile beceremedi, o kadar zor yani.
+
Yeniden
makro analize dönersek:
Olgu,
bildiğimiz Yeni Orta Çağ olgusu.
Orta Çağ’ın
bin yılı aşkın karanlığının yayında, tarihsel, hatta meta-tarihsel belli
artı-değerleri var: Üniversiteler, kampüsler, summalar-ansiklopedi, Aristo’sal ilk neden üzerinden tektanrılılığın
tuhaf evrimi, hem İslam’ın, hem de Hristiyanlık’ın ama Musevilik’in değil.
Bu Yeni
Orta Çağ’ın da, 2. Sanayileşme’si ve Homo Posterus’u var: İnsan klonlandı ve
uzaya yerleşildi, daha ne olsun?
İnsan
türü dediğin, 45 bin yıllık tarihöncesi ve 5 bin yıllık tarih dönemi içinde,
bildiğimiz Homo Sapiens. Başı belli, sonu belli yani; Evet, insani bir global bir düzen mümkün ve insan
türü de onu kurabilir ve artı evet, nsan türü onu kurmaktan özellikle uzak
duruyor.
Bunda
üzülecek ne var ki?
Nasıl ki
saldık Yanömamöler’i Amazon ormanlarına, kendi hallerine bıraktık kendi insanat
bahçelerinde, bunları da salarız bir yerlere, otlayıp giderler.
Diğer
bir deyişle:
AB bin
100 yıl barbarlıkta ve Orta Çağ’da sürünürken, hem İslam, hem Hindistan, hem de
Çin, uygarlık zirveleri yarattı. AB 4 engizisyon ve 4 rönesans yaşarken, İslam
11. Yüzyıl’da Ön Asya’da engizisyon-rönesans eşlenikliğini yarattı.
Daha da
diğer bir deyişle:
Eğer ki
Dünya Sistemi’nin 5 bin yıllık grafik modeli varsa ve daha 1960’ta 2000
ertesinin böyle olacağı söylenmişse, Yeni Orta Çağ’ın tadını çıkarmaya bakın
deriz.
Bakınız,
ortalık kendini ateist sanan deist, teist, agnostik, panteist kaynıyor. Lümpen
halkların kültürel ve mental regresyonu ve konfüzyonu orjisinin tadını
çıkarıyor 4 milyar. 7 küsur milyar kişi gönüllü kulluklara sığınıyor, Selcen
dahil olarak.
Sorun, 7
milyarda 7 veya 70 kişi olan, ve gündüz zamanı elinde fener arayan Diyojen’lerin,
kampüslere mi sığınacağı, yoksa kendini çöle vurmuş Mecnun gibi, ‘Fahrenheit
451’ kitapları mı olacağı.
Selcen
üzülmesin, daha önce kezlerce kapılandı, yeni kapı muhakkak bulur. Kapılar,
kapıkulları için ne de olsa…
Kapılar
bir de, topal ateist karınca taoistlerin bilgi yolu kapıları…
İşte kapı,
işte sapı Selcen, sen seç…
(17 Ekim 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder