Salı, Ekim 16, 2018

Kutupsuz Dünya: Aydın Selcen Yorumu


Selcen, ‘kutupsuz’ diyor, ben ‘yokkutuplu’ veya ‘sıfırkutuplu’ diyorum. Çünkü; 1945-1990 Dünya’sı ‘çiftkutuplu’ veya ‘ikikutuplu’ idi. 1990 ertesinde Dünya’nın (o kutup ABD olarak) ‘tekkutuplu’ olduğu önesürüldü ama biz, en geç 11 Eylül 2001’de sıfırkutuplu bir Dünya’nın kurulduğu kanısındayız.
Sorunsal, kuramsal çözümleme eksikliğinde: ‘Global konjonktür’ denilen ve 3 Dünya’dan söz edilen dönemlerde, 1. ve 2. Dünya nüfuslarının toplamının, global nüfus dtoplamının % 20’si ettiği dönemden, 2010 itibarıyla, neo-global neo-liberalizmin etki alanının Dünya nüfusunun maksimum % 49’u etmesinin, ABD’yi de en fazla yarıdan eksik hegemon-kutup kılabileceğinin hesaplanması gerekirdi. Yumurtayı çekiçle kırmanın, daha önce tüm hegemonları olduğu gibi, en hegemon ABD’yi de tüketeceğinin çözümlemesi gerekirdi.
Gelelim pratiğe:
“İşte dünyamızın yeni durumu bu. ABD’nin ortalığı boş bırakmasının sonucu da bu. Kedi ortadan çekilince, fareler dans edermiş. Biz bizeyiz, karanlıktayız. Adeta, uzun sürecek bir gecenin gurup vaktindeyiz. Kibritlerimiz ıslak, piyasada mum kıtlığı var.”
Kendisine Anadolu 1100-1300 dönemi tarihçesini okumasını öneririz. 2020 Dünya’sı Dünya’sı neyse, o dönem-yer de oydu: 50 vilayet yerine, 50 beylik-devletçik vardı, şimdi ise 1 devlet var. Şu anda olup biten de bu. Ancak, Dünya’daki devlet sayısının sürekli artması, taa 1960’lardan beridir süregelen bir süreç: 100’dü 200 oldu, 400’e kadar yolu var. Global güç toplamı sabit olduğuna göre, devlet sayısı arttıkça, devletler zayıflar ve yanılmış devletler artar gibi, bir aritmetik kural oluyor.
Ayrıca, Selcen’in gazetecilik, haber, enformasyon saptamasına ve takıntısına katılmıyoruz. İnternet sayesinde ortalık bilgi kaynıyor, yalnızca beyaz gürültüyü süzmek gerekli. Kaşıkçı konusunda da öyle oldu: İlk günden beridir naklen ölüm olgusu yaşandı.
+
“… kutupsuz ve kuralsız yerküremizde her eylemin bir bedeli yok ama bir fiyatı var. Suudilerin Kaşıkçı cinayetinin, denetim dışı devlet yetkililerin, haşa MBS’den talimat almaksızın, yanlış giden bir sorgulama sonucunda işlendiğini açıklamaya hazırlandığı konuşuluyor. Bu bağlamda, Ankara’dan “verilen rahatsızlıktan ötürü” bir özür de dilenecektir herhalde.
Dahası, Türkiye ekonomisi stagflasyon ortamında. Bir sıcak para akımı, bazı yatırımlar pek de zamanlı olmaz mı, ne dersiniz? Hem Ankara, oturduğu yerden, bir musibetten diplomatik bir kazanç da elde etmiş olabilir: Katar-Suudi Arabistan dengesi kendiliğinden yeniden ihdas edilmiş olur.”
Hah, şöyle. Yine ilk günden beridir, olayın TC’nin işine yaradığını yazdık. Selcen yeni aymış gibi.
Ancak, TC’nin bu durumda Katar’ın ve SA’nın önüne geçmesi gibi bir olanak sözkonusu, eğer TC bunu kullanabilirse yani.
Artı ve yine ancak:
TC, hep komşularının, rakiplerinin, düşmanlarının hataları ile kazanç sağlıyor veya parçalanmıyor, kendi başarıları nedeniyle değil. Oysa, önünde sonunda karşısına akıllı bir düşman çıkacaktır.
+
Dönelim sıfırkutuba:
Bu türden genel ortamlarda, TC dahil bölgesel güçlere gün doğar ama nedense onlar bunu kullanamazlar: Tarih bunun genelde böyle olduğunu yazmakta. TC de olanaklarını kullanamıyor. 4,5-5 trilyon doları çöpe attı son 35 yılda ve 1983’te başladığından daha geride bir ekonomik momente vardı. Askeri olarak % 75 başarı ama siyaseten tükenmiş, % 0’a varmış bir tükenmişlik edindi.
1100’de aynı bölgede askeri-talancı devletçik olmak bir işe yaradı ama 2020’de yarar mı, o belli değil. Biz yaramayacağı kanısındayız.
Tuhaf olan şey, Brezilya’sından Hindistan’ına tüm devletçikler için böyle olması. Demek ki emperyalist, global hegemon olmak o kadar kolay bir şey değil. ABD bile beceremedi, o kadar zor yani.
+
Yeniden makro analize dönersek:
Olgu, bildiğimiz Yeni Orta Çağ olgusu.
Orta Çağ’ın bin yılı aşkın karanlığının yayında, tarihsel, hatta meta-tarihsel belli artı-değerleri var: Üniversiteler, kampüsler, summalar-ansiklopedi, Aristo’sal ilk neden üzerinden tektanrılılığın tuhaf evrimi, hem İslam’ın, hem de Hristiyanlık’ın ama Musevilik’in değil.
Bu Yeni Orta Çağ’ın da, 2. Sanayileşme’si ve Homo Posterus’u var: İnsan klonlandı ve uzaya yerleşildi, daha ne olsun?
İnsan türü dediğin, 45 bin yıllık tarihöncesi ve 5 bin yıllık tarih dönemi içinde, bildiğimiz Homo Sapiens. Başı belli, sonu belli yani; Evet, insani bir global bir düzen mümkün ve insan türü de onu kurabilir ve artı evet, nsan türü onu kurmaktan özellikle uzak duruyor.
Bunda üzülecek ne var ki?
Nasıl ki saldık Yanömamöler’i Amazon ormanlarına, kendi hallerine bıraktık kendi insanat bahçelerinde, bunları da salarız bir yerlere, otlayıp giderler.
Diğer bir deyişle:
AB bin 100 yıl barbarlıkta ve Orta Çağ’da sürünürken, hem İslam, hem Hindistan, hem de Çin, uygarlık zirveleri yarattı. AB 4 engizisyon ve 4 rönesans yaşarken, İslam 11. Yüzyıl’da Ön Asya’da engizisyon-rönesans eşlenikliğini yarattı.
Daha da diğer bir deyişle:
Eğer ki Dünya Sistemi’nin 5 bin yıllık grafik modeli varsa ve daha 1960’ta 2000 ertesinin böyle olacağı söylenmişse, Yeni Orta Çağ’ın tadını çıkarmaya bakın deriz.
Bakınız, ortalık kendini ateist sanan deist, teist, agnostik, panteist kaynıyor. Lümpen halkların kültürel ve mental regresyonu ve konfüzyonu orjisinin tadını çıkarıyor 4 milyar. 7 küsur milyar kişi gönüllü kulluklara sığınıyor, Selcen dahil olarak.
Sorun, 7 milyarda 7 veya 70 kişi olan, ve gündüz zamanı elinde fener arayan Diyojen’lerin, kampüslere mi sığınacağı, yoksa kendini çöle vurmuş Mecnun gibi, ‘Fahrenheit 451’ kitapları mı olacağı.
Selcen üzülmesin, daha önce kezlerce kapılandı, yeni kapı muhakkak bulur. Kapılar, kapıkulları için ne de olsa…
Kapılar bir de, topal ateist karınca taoistlerin bilgi yolu kapıları…
İşte kapı, işte sapı Selcen, sen seç…
(17 Ekim 2018)

Hiç yorum yok: