Cuma, Ekim 12, 2018

Romanda İhlalcilik mi, Marjinalcilik mi?


Necmiye Alpay, Batı’dan alıntılayarak, ihlal romanını şöyle tanımlamış:
“Sözkonusu romanların, her birinin en az bir uzlaşımı ihlal etmesinin ötesinde, az ya da çok ortaklık gösterdikleri özellikler şunlar: Alt / orta toplumsal katmanlara mensup, bazen ergen yaşta bir genç erkek “ben” anlatıcı, cinsiyetçi erkek argosu, zengin ve hareketli cümlelere taşıtılan yüksek ayrıntı düzeyi, romanın yazarını akla getiren düşünsel birikim işaretleri, ince mizah, ince beğeni, bazılarında fantezi, içkinin, ucuz uyuşturucuların, sözel ve fiziksel şiddetin kol gezişi, aile bireylerinin yakıcı rolü, adaletsizliğin yıkıcılığı ve satır aralarında belirip kaybolan etik problem.”
Not: Alıntı paragrafın yazım biçimini değiştirdim. Kalınlaştırmaları da ben yaptım.
Öncelikle şunu belirtelim:
Diyelim 20 yıl önce, adını vermeyeceğim büyük bir yayınevi, ilk roman yarışması açtığında, koyduğu kurallar şunlardı: İçinde şiddet, uyuşturucu ve alkol olacak.
Yani:
Bu romanlar ısmarlama-piyasa işi, o nedenle de ‘pulp’.
‘Pulp’a çakma de, sahte de, bozuk de…
Reel marjinallikten söz eden romanlar, taa 1930’lardan beridir var, özellikle Reşat Enis’in romanlarında ve roman kıvamındaki Adnan Veli röportajlarında.
Bugün moda olmuş romanların döneminde ise, erken ölmüş, bir film bile çevirmiş, gerçek hırsız ve sabıkalı olan yazar Mehmet Kartal vardı: Onun yazdıkları gayet reel marjinal idi.
Onun yanında Metin Kaçan çakmaydı.
Emrah Serbes ise çakma bile olamadı, gibi yaptı yalnızca: Hayal aleminde yaşarken, hapis aleminde ölecek, Kaçan da öyle oldu, Kartal dışarıda öldü, ne olduğunu yazmadığı ama ölümcül olduğunu bildiği bir hastalık yüzünden.
Gelelim reel marjinalliğin sosyolojisine:
Reel marjinaller; tüm politik, dini, ideolojik yönetim sistemlerinde görülür.
Reel marjinaller, bir de büyükkentlerde görülür, 5 milyondan çok nüfuslu büyükkentlerde: Oran da, toplam sayı da, nüfus 10 milyonu geçtikten sonra aşırı artar:
Bugün 15-20 milyon nüfuslu sayılan ama nüfusu kesin bilinmeyen İstanbul’da 1 milyon keş, 1 milyon alkolik, 100 bin sahipsiz / evsiz insan, 2 milyon depresyonlu, 1-3 milyon göçmen, her an en az 1 milyon turist, den den de den den var (bunlar Emniyet verileri). Bildiğimiz beton cangılı yani.
Ancak asıl durum şu:
Birden sonrası istatistik veya 10 sayfalık sosyoloji makalesi, bu konuda 900 sayfalık romandan daha bilgi, düşünce, gerçek içeriyor. His olsa da olur, olmasa da olur zaten.
Alpay’ın bahsettiği ihlal nitelikleri tikeller, benim saydıklarım ise tümeller.
Dönelim Alpay’ın terimlerine:
‘Aile bireylerinin yakıcı rolü’, ne anlama geliyor anlayamadım.
‘Yüksek ayrıntı düzeyi’ sayılan şey, bilmediği konularda atıp tutma, çünkü o konuyu gözleyip bilenler ve/ya yaşamışlar, ayrıntıların öyle olmadığını bilirler. Yani yeni yazarlar, yaşadıklarını değil, kulaktan dolma yazmışlar. İhlalci sayılan yazarların birincil özelliklerinden biri bu.
‘Romanın yazarını akla getiren düşünsel birikim işaretleri’ deyimi, tam anlamıyla Alpay’ın gafı olmuş. Bu ülkenin roman yazarları, Kemal Tahir gibi, ‘Devlet Ana’da olduğu gibi, Bizans şövalyesini Çorum ağzı ile konuşturur ve bu, düşünsel birikim sayılır, artı alkışlanır.
Artı bu ülkede, bildiğimiz tasaavvuf kitabını satır satır değil, 50 sayfa birden (intihalleyen / ) alıntılayan roman yazarları var.
Ne kaa köfte, o kaa ekmek yani:
Dördüncü Dünyalı yazarların ihlalciliği de, marjinalciliği de, ancak bu kadar olabiliyor işte.
Bu ayrımları ıskaladığı için, Alpay’ı ikinci sarı kartla oyun dışına alıyoruz o zaman…
Metnin ve gecenin darbı meseli:
Bilmediğin veya anlamadığın konuyu yazmayacaksın.
(11 Ekim 2018)

Hiç yorum yok: