Salı, Ekim 09, 2018

James Bond Filmleri ve Yapımcı Broccoli Ailesi: Estetiko-Politik İrdelemeler

James Bond, bir İngiliz yazarın yarattığı, yine İngiliz bir karakter:
Beyaz, erkek, maço.
Bu tiplemeyi film yapma hakları 50 yıldır aynı ailenin elinde. Çizginin şu anki mirasçısı hanım Broccoli şöyle demiş:
“Guardian’a verdiği mülakatta 17 yaşından beri Bond filmlerinin setlerinde, babasının yanında bulunduğunu ifade eden Broccoli, o günlerde de ‘hoşuna gitmeyen’ şeyleri babasına ve ağabeyi Michael Broccoli’ye söylemeye başladığını ekliyor. Bu ‘hoşa gitmeyen’ etmenlerin dillendirilmesi ise, kadınlar için çok daha güvenli ve rahat bir set ortamı yaratmış.
2002 yılında yayınlanan Die Another Day (Başka Bir Gün Öl) filminin oyuncularından Rosamund Pike, daha o günlerde Broccoli’nin #MeToo hareketinin önünde olduğunu dillendiriyor: ‘’Setteyken bir gram bile rahatsızlık hissetmiyordum.””
http://t24.com.tr/haber/bond-asla-kadin-olmayacak-emperyalizm-ve-siddetin-simgesi-bir-karakterin-cinsiyeti-anlam-tasimiyor,718289
Bu bir çizgi. 2017-2018’de deşifre olan yapımcı ve oyuncu tecavüz Coşkun’lar silsilesi de bir çizgi.
Son dönem çizgisinde bu tür yapımcı, filmin aslında herşeyini belirliyor. Broccoli ailesi, bunun 50 yıllık bir öncüsü ve temsilcisi durumunda.
Yani bu durumda, iktidar kadında.
Bond kadın değil, olmayacak da. Ancak; onun üstü olan M, epeyi süredir kadın.
Bu nokta önemli:
Pek dikkati çekmedi ama bu (CIA temsili adı olarak) Şirket başkanı kadın kavramı, bu tür romanlarda taa 1970’lerde vardı.
Tuhaf bir biçimde, üst düzey kadın temsilci olarak kadın başbakan, (ondan da önce) ilk kez 1960’ta Sri Lanka’da oldu.
Sonra, Thatcher geldi:
Bond’dan daha Bond, Falkland fatihi.
Yani, M’nin veya yapımcının kadın olması, Bond’un kadın olmasından daha önemli.
Konunun ikinci yönüne geçelim:
ABD’deki tercih, kadın başkandansa, Afro-Amerikan / siyah başkan yönünde kullanıldı.
İngiltere’de ise, 1952’den beridir aynı kraliçe var.
+
Devam:
Broccoli şunları da demiş:
“Aynı şekilde etnisitesi farklı bir Bond konusu da [beni] pek fazla ilgilendirmiyor, zira 2 hususu da biraz kozmetik buluyorum. Zaten doğası itibarıyla emperyalizmin, şiddetin, genel anlamda ataerkil toplumun simgesi olan bir karakter, kadın olmuş veya siyah olmuş, temelde bir anlam taşımıyor.”
Ona, ‘imaj’da deniyor.
Burada, aksamış:
Thatcher ve Meir varken, yani 2 savaşçı-yönetici kadın varken, şiddet ve emperyalizm konusunu, ataerkil toplumun simgesi saymak da, feci kozmetik ve imaj. Kadınlar, bu konu için daha az fırsat bulabiliyor yalnızca, onun yerine evde psikolojik şiddet üretip uygulamayı yeğliyorlar milyar kişilik bir yığın olarak.
+
Devam:
“İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyadaki yerini kaybetmiş, Süveyş Krizi sonrası psikolojik anlamda iyice çökmüş Britannia’nın iktidar fantezisidir James Bond. Yani bizim modern dünyamızda yeri yok. Ama onu hala ırkçı, cinsiyetçi, eski moda, geri kafalı beyaz, erkek bir İngiliz ajanı tutmak, karakteri ve filmlerini diğer casus aksiyonlarından da (Görevimiz Tehlike veya Bourne filmleri gibi) ayırır.”
İlk cümle 1945 için geçerlidir. Blair’in yargılanmayı gerektiren bir sahtekarlıkla oğul Bush’un kuçuluğunu seçmesi veya Brexit ertesi Britanya, başka konulara girer. Herkesin iktidar arayışı kendisine göredir, deyip bunu geçelim.
Bizi ilgilendiren asıl şu saptama:
“… onu hala ırkçı, cinsiyetçi, eski moda, geri kafalı beyaz, erkek bir İngiliz ajanı tutmak…”
Da bu Yojimbo, bu Ronin, bu Doğu’nun düşmanına saygı duyan klasik savaşçı ruhu. Ona ‘eski kafalı’ değil, ‘kafalı’ denir. Bond’un aslına rücusu yeni farkediliyor yani.
Verilen diğer Yanki örnek ise, farkına varılmaksızın kastı aşan kusur olmuş:
Her ikisinde de, yönetim ajanlarına ihanet eder. Bond’da ise bu, yoğun kuşku biçimindedir.
Bu türden merkezin ajanlarına ihaneti, yine daha 1970’lerde yaşanan reel ve mahkemelere taşınmış örneklerle doludur.
+
Toparlama ve çıkış:
Nedense, kimsenin aklına Fleming-Le Carre / Bond-Smiley karşılaştırması yahmak gelmiyor.
Bizce asıl irdelemler o alanda, çünkü MI5 / MI6, tıpkı Smiley dizisinde olduğu gibi, 4 kare ası hain çıkan birer kurumdur ve en önemlisi 5. as hiç yakalanamadı, çünkü diğerleri o yakalanmasın diye, hep kendilerini feda ettiler.
Daha da ironik örnek şu:
İlk deşifre olan ve kaçan Philby, zamanında kendisi deşifre olmamak için, Rosenbergler’i deşifre eder (ki onlar da elektrikli sandalyede infaz edilmişlerdir). Kendisinin deşifreliğini ise olağan sayar.
Ek:
1990 sonrasında Batı’nın ve kapitalizmin yeni düşmanı olarak eski reel sosyalizmin yerini al(dırıl)an İslam’ın ruhunu ise, her 2 karakter de bir türlü yakalayamaz.
Sonuç olarak görüldüğü üzere, ağaca bakarken ormanı, ormana bakarken ağacı gözardı etmezseniz, casusluk romanları ve filmleri, popüler kültür ürünleri içinde, özel yer tutarak, çok özgün estetiko-politik okumalara maruz bırakılabilir.
(8 Ekim 2018)

Hiç yorum yok: