Önnot:
Bizim gelecekbilimimizde, en yüksek
tahmin tutma oranı % 85’tir; somut sonuç % 86 olduğunda, kendi
tahminlerimizden kuşku duyarız.
Bu
sayıya, olağan insanların olağan başarılarının tüm yaşamda en yüksek % 70
olabilmesi gibi bir ‘uzun zamanlar ve geniş mekanlar ortalaması’ ile % 100
tavanın ortalaması olarak bakıyoruz ama böyle bir ortalama veya ara değer alma
olabilir mi, onu henüz kesin bilemiyoruz.
‘Kitaplardan
Asla Kurtulamayacaksınız’ derleme kitabında, söyleşici Umberto Eco, diğer
söyleşici ve moderatör, ağız birliği ederek, geleceğin hiç kestirilemeyeceğini,
yani bu oranın % 0 olduğunu önesürmüşler ve topluca yanılmışlar.
Diğer
söyleşici, plastik malzemesini
bilimkurgu yazarlarının hiç kestiremediğini ve bunun kendisini şaşırtığını
yazar ve bunu geleceğin bilinememesi
için örnek olarak gösterir. Yanılgı burada işte: Bilimkurgu romanlar ilk
yazılmaya başladığında, diyelim 1830’larda, doğal plastik olan kauçuk zaten vardı. Yani, ortada tahmin edilecek
bir nesne / malzeme yoktu. Bilimkurgu veya gelecekbilim, o yeranda olmayan
şeyleri tahmin eder, daha doğrusu bunu kendine ‘aporia’ olarak, problem çözme
derdi edinir.
Sonrasında,
2 uç örnek verelim:
Biz,
Çin’in Tayvan’ı en geç 2005’te ihlal edeceğini tahmin ettik ve yanıldık. Bunu
da notladık.
Ek bilgi
ve düzeltme durumu 1: Çin, Tayvan’ı ilhak etmedi ama uzaya giden üçüncü ülke
oldu ve bu, Tayvan’ın ilhakından daha önemliydi. Bizim Tayvan ilhakı ile
imlediğimiz olay, Çin’in global güç
olmasının simgesel göstergeleri
olacağıydı.
Ek bilgi
ve düzeltme durumu 2: Biz, İkiz Kuleler vurulduğu andan beridir, o kuleleri
vurup indirme bilgisinin, yakıt depolarının tam adresi olarak, Çin tarafından
sanayi casusluğu ile çalındığını, o bilginin N taraflı bir ‘joint-venture’
terör projesinde kullanıldığını önesürdük. Bu, komplo teorisi değil, o
bilgilerin çalındığını ABD kendi açıkladı. Çin’in ülkesel nedeni ise, ABD’nin
1999’da Çin Belgrad büyükelçiliğini (hesapça kazayla) bombalaması idi. İkiz
Kuleler’in birinci ve ikincisinin tersine içeriden vurulması projesinde ise, o
sıralar dışarıda olan Çakal Carlos’un da yer aldığını bizzat kendisi anlatır,
yani epeyi terör projesi ‘joint venture’dur.
Bu
birinci örneklemde görüldüğü üzere gelecekbilim tahmini, neden-sonuç ve ardışık
olay / olgu ağları tasarlayarak ve her olay düğüm noktasına belli olasılık
aralıkları yükleyerek yapıldı. Sözün kısası yukarıdaki öykü, eldeki somut
verilerle gerçekleşmesi en yüksek
olasılıklı öykü ama bu demek değil ki muhakkak o geçerli. Diğer
olasılıkların ve öykülerin katılımı da, ağların
zaman serisi ağları olarak başka bir dağılım olmakta. Yeterince yüksek
sayıda zar atışı yapılınca, dağılım olasılıklarının gerçekleşmesi gibi, eğer
elde yeterli veri birikmişse, bu dağılım da belli olasılık dağılımları
gösterecektir.
Geçelim
ikinci örneklem kümeciklerine:
Yine
birinci örneklemin üzerinden devamla, 11 Eylül 2001’den sonra, ABD’nin giderek
güçten düşeceğini ve AB’nin dağılacağını öngördük. Bunları açımladık, yazdık,
yayınladık, epeyi örneği internette mevcut.
Burada vurgulanması
gereken şu:
Biz, o
tahminleri ilk yaptığımızda, kendi tahminlerimize inanmakta güçlük çektik.
Tahminler gerçekleştikten sonra bile, hala şaşkınlığımız devam ediyor. Çünkü,
Dünya Sistemi’nin ve tarihin büyük
sayılar kuramı tıkır tıkır işliyor.
Örneğin,
en başından beridir Trump’un seçilme olasılığının, yarı yarıya yani % 50-50
olduğunu önesürdük. Bunda, eş-hanım Clinton’un beceriksizlikleri de rol
oynuyordu (bir siyahtan hemen sonra, bir kadının başkan seçilmesi olasılığının
çok düşük olması da). Ancak, ABD’li
ulusalcı kompradorların, kapalı ekonomiden yana, bu denli açık tavır
alacağını biz beklemiyorduk ama Dünya’da
hiç kimse beklemiyormuş, onu gördük.
Ancak, çöküş devirlerinde kapalı ekonomilere
eğilim ve asimptotlama olduğunu tarih bize hep söyledi.
Açıkçası
biz, Dünya Sistemi’cilerin daha 1970’lerde, bugünkü aynı kadro ile, 1967 ertesi
ekonomik krizinin (1980 ekonomik globalleşmesini öngörmeden ama onun da çıkış
olmayacağını baştan varsayarak ve 2015 momentinde haklı çıkarak) bu türden bir
ekonomik ıraksama / yaydırma çabasının da, asıl global ekonomik çöküşü
engelleyemeyeceğini, yani global tarih
çöküşünün neredeyse kaçınılmaz olduğunu öngörüp, 40-50 yıl bu öngörüyü asla
ve kata doğrudan dilegetirmediğini
ama bunun yerine, kapitalizmin bu çöküşünün
sosyalizmi getirip getirmeyeceği gibi bir paradoksal söyleme saplanması açmazına
girmek istemedik.
İşte
burada, Dünya Sistemi’cilerden öte-mantık
ve poliyalektik ile ayrılıyoruz:
Tez ve
antitez ilişkilerini, poliyalektik söylem düzleminde ele alınca, tezin batırdığını antitezin kurtaramayacağını
epeyi önceden söyleyebildik, yani sosyalizm, kapitalizmin panzehiri değil, güçlendirici ek zehiri oldu bir antitez
kategori olarak. Çünkü, zaten o da ekonomik
deterministti çünkü, yani kapitalizmden ölümcülce ayırsız idi.
Dünya
Sistemi’ciler bu durumda, ne 1980’lerdeki neo-global neo-liberalizmini, ne
1990’lardaki reel sosyalizm tasfiyesini, ne de 2000’lerdeki kapitalizmin kendini tasfiyesini öngörebildilir. Oysa
bizim söylem düzlemimizde, bunlar ancak birarada anlamlı olabilirdi. Çünkü
poliyalektik, hegemonluğun kendini
tüketişini de içeriyor.
Ancak,
burada durunca:
21.
Yüzyıl’ın su, gıda, enerji, nüfus-göç, çevre global-makro krizleri nedeniyle
zaten durağan geçeceğini öngördük ama bu duralamanın taa 2250’lere kadar sürmesi
kestirimimiz, bize hala zor ikna olunası
geliyor. Ancak, üçüncül hegemon aday adayları Brezilya ve Hindistan’ın 2100’e
dek gereken sıçramaları gerçekleştiremeyecekliği kestirimimiz de var. Biz yalnızca,
ek sürpriz epsilon aday adayları bekliyoruz.
Yani,
sonuçta;
Olay; %
70, 85, 100 olayı, yani nicelik değil. Mantıklılık olayı, yani bir nitelik.
Artı
çıkış:
Biz,
aynı zamanda Kim Stanley Robinson’un ‘Mars Üçlemesi’ ile Mars’ın, ‘2312’ ile
tüm Güneş Sistemi’nin kolonileştirilmesi tahminlerinin, bilimkurgu değil,
yalnızca gerçelşeme süresi daha uzun olacak gelecekbilim projeleri olacağı kanısındayız,
tıpkı Jules Verne’inkiler gibi.
(13 Ekim 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder