Salı, Eylül 13, 2016

FB PA Diyaloğu: Nietzsche ve Arendt

Nietzsche ve Arendt: İnsan, söz verebilen hayvan
Egemen birey, kendi istencinin efendisi olabilen bireydir. Aslında söz verebilme, köle ahlakının (Hıristiyan ahlakın) unutmaya karşı kazandığı bir zaferdir. (…) Arendt, Nietzsche’den farklı olarak söz vermenin, dahası eyleyebilme yetisinin önkoşulunun affetme olduğunu iddia eder.
Zeynep TALAY, Psikeart "Affetmek".
+
Son zamanlarda insanların beyinlerindeki zihinsel yamukluk beni dehşete düşürüyor.
Yukarıdaki paragraf kaporta yamrusunu çekiçlemeyi deneyeceğim.
Öncelikle, uzun süredir belirttiğim üzere, bu tür abuksamalarda Batı da, TC’lilerin yanında yer almaya başladı:
Anarşist Stirner’i Nietzsche’yle eşleştiren bir metin gördüğümde dehşete düşmüştüm.
Oysa aynı eksen üzerinde Stirner, ancak ve ancak Heidegger ile eşlendirilebilir.
Sonra ayırsadım ki insanlar, tikel ile tümeli, sonsuz ile göreliyi ayırdedemiyor, sonsuz-sürekli ve sonlu-süreksiz arasındaki eşlenikliği hiç mi hiç dikkate alamıyor.
Stirner mutlak bireyi (o özne der ama bu bireydir),  Heidegger de mutlak bireyi (o ontos der ama bu da (kendi’sel) bireydir) öne çıkarır.
Onu mutlaklaştırırlar ama sonsuzlamazlar. Bu da, ikilemsel görünen göreli-mutlak ve dolayısıyla aşılabilir sonsuz demek olur. Her 2 düşünürün de, kendi Almanya’ları ile sınırlı-sonlu kaldığını belirtelim.
Yine bir Alman olan Nietzsche ise; tikeldir, görelidir, mikrodur. Dev-düşünür değildir. Aristo Metafiziği veya Heidegger Metafiziği, onun yanına yaklaşabileceği nicelikler ve nitelikler değildir.
Burada Arendt, (hem de 2 kere, hem de toplama kamplarından sonra) zaten partneri olduğu, Heidegger’in yanında saf tutmuş kalır.
Ancak Arendt, affedici falan değildir, en büyük rakibesi anarşist kadın Goldmann ile yaşam boyu düşman-rakip kalır. Üstelik, burjuva-nitelikli sınıfsal kökenli olan kendisidir, affetmek ona düşer yani.
Arendt, faşist eğilimli Heidegger’i de mahkum etmez. Hele hele ‘Kötülüğün Bayağılığı’nın yazdıktan sonra, açıkça onun yanında yer alır: Seferadlar’ı Eşkenazlar’a karşı aşağılayarak, böyelilkle de Musevi olmayı değilleyerek.
Gelelim asıl konuya:
Söz verebilme, köle ahlakının (Hıristiyan ahlakın) unutmaya karşı kazandığı bir zafer falan değildir.
Çünkü:
Bir:
Köle ahlakı, Hristiyan ahlakı değildir. Kölelerin Hristiyan olduğu Roma döneminde Hristiyanlar, kendilerine Hristiyan değil, Musevi diyordu, MS 0-200 arasında falan.
İki:
Söz verme, unutmaya karşı bir zafer değildir.
Üç:
Köle ahlakı zaten unutur.
Arendt, Heidegger’i mahkum etmemiştir ki affetsin.
Daha da tuhafı, onun Heidegger’i içine düşürdüğü durumun aynına, ‘Kötülüğün Bayalığı’ndan sonra, kocası dahil dindaşları, onu düşürmüştür.
Dehşete düşmelerim bu yüzden.
Devam:
Eyleyebilme yetisinin önkoşulu affetme değildir, tam tersine en ağır biçimde cezalandırma özgürlüğünü kendine tanımaktır ve  kazandırmaktır.
Tüm bu adların içine düştüğü kabir ve kubur hümanizmdir.
O feçesin dışından bakınca, böyle görünüyor; içinden bakınca, ‘yok birbirimizden farkımız’ oluyor.
Çıkış dipnotu:
Egemen birey, kendi istencinin efendisi olabilen birey değildir.
Egemen birey, özgür irade teranesinin dışında kalabilip, kültürel ve zihinsel şizofreni dalgasında, yani bir çağ çökerken, kendi-değil, cins-değil, insan-değil olabilme tao’suna girebilendir ve bu yolun çıkışı yoktur, neresinde ölürsen artık.
Açıklama: Tüm bu kavramlar, kendi biyografimde bizzat uygulanmış ve sonucu olumlu alınmış, geçerli önermelerdir. Tutarlı olmaları da gerekmez.
Sonsöz:
Psike Art yazarları, artık süslü sözü aştılar, ‘Arapça değil mi?, uydur uydur söyle’ye vardılar.

(6 Eylül 2016)

Hiç yorum yok: