Pazartesi, Eylül 19, 2016

Nur Çekar, Ayşe Hür, Reha Ülkü

Yazdığım bir metinden dolayı Nur Çekar ve Ayşe Hür arasında kalmışım. Metin üzerinden, ikisi 20’yi aşkın sayıda tivitleşmiş.
Asıl konu şu:
Konumuz tarihin ne olup olmadığı.
Türkiyeli tarihçilerin, kılavuzları karga olduğu için, hiç anlamadıkları bir konu vardır:
Tarihteki bilgi tümeldir ve % 99,99 çıkarımsaldır, hoş aşağı yukarı tüm temel ve insansal bilimlerde öyledir ama o ayrı bir konu.
Tarihte Dünya Sistemi denilen bir makro-sistem-model kuruldu. Kurulması 50 yıl aldı. Dünya’nın hemen hemen tüm tariçileri aleyhinde veya lehinde yazdı. Halihazırda birbirine aykırı olduğunu önesüren 3 alt-modeli var ama hepsi bir model aslında, yani birbirleriyle çelişmiyorlar, birbirlerini tamamlıyorlar, bakış açıları ayrı yalnızca.
Bu model, tıpkı kimyasal periyodik cetvel gibi, aslında bir harita ve şema: İktisadi, siyasi ve askeri ağırlıklı.
Türkiye tarihi dahil tüm büyük devletler, bu sistem içine çoktaan yerleştirilmiş durumda. Selçuklular’dan bu yanaki Türk tarihini bu sisteme yerleştirmeyi bizde en çok İbrahim Okçuoğlu ve Ebubekir Ceylan yaptı ama ikisi de popüler tarihçi değildir, yani televizyona çıkıp safsata yapmaz, akademisyendir, yazar.
Elde model olunca, çoğunluk akıl yürütme tümdengelimdir, yani genelllemelerden özellemelere doğru gelirsiniz.
Oysa alaturka tarih geleneği, tümevarıma, hem de mikronun mikrosu tümevarıma saplanıp bırakıldı. Kılının tüyü olaylar tartışılıyor hep ama genel tarihte bunların hiçbir önemleri yok, hiç olmadı da.
O nedenle bir ‘ilk kaynak’ tartışması’ anlamsız. Bu konuda ancak şu söylenebilir:
Ancak 10 tane ilk kaynak karşılaştır-karşıtlaştır-çıkarsa yapılırsa, anlamlı bilgi üretilir.
Osmanlı tarihinin de 5 milenyumluk tarihte yeri bellidir: Nüfusu, alanı, ekonomisi, demografisi, şusu busu. Bunu ne Halil İnalcık değiştirebildi, ne İlber Ortaylı değiştirebilir, ne Ayşe Hür, ne de Nur Çekar. Reha Ülkü ise, böyle absürdleşmez zaten, o 5’er milenyumluk (tarih) geçmişbilim-gelecekbilim sentezi arayışında.
Malumatfuruş tartışmalarda boğulup gitmenin alemi yok.

(19 Eylül 2016)

Hiç yorum yok: