1980
ertesinde hallaç pamuğu gibi atılan aydınlar ,1983 ertesinde daha çok
ansiklopediler çevresinde biraraya geldiler. Sonra da Bilsak türü kurumlar
dalgası çıktı.
Büyüm,
benim için bir ansiklopedi simgesidir: Anabritannica.
İngilizce
eğitim yapan bir üniversitede çalışarak okuduğumuz için geniş bir kadro olarak
kombine çeviri de yapardık. Dolayısıyla Büyüm, benim hiç tanımadığım ve beni
hiç tanımayan patronumdu.
Emin
olmadan yazıyorum, sonradan Adam Yayıncılık olarak sürmüş olabilir kendisinin
çabaları.
Ancak,
sonra belki 20 yıl boyunca, hiç sesi çıkmadı, en azından ben duymadım.
Sonra, Eylül
2016 itibarıyla T24’te bir yazısını gördüm.
Bir
alıntı oradan:
“Her
birimiz, hemen hepimiz, dağ-tepe sandığımız kendi küçük tümseklerimizin üstüne
tünedik, ateşimizi oralarda yaktık. Bu darmadağın ateşler, giderek daha
derinleşen karanlığı aydınlatamazdı, aydınlatamadı. Bunu görmemiz, aymamız, ayılmamız
gerekirdi, bu da olmadı.”
Birey olamamış, olamayacak ve onu
hiç anlamamış bir feodal-toplumcu.
Düşünce mücadelesinin hep birlikte yapılabileceğini 21. Yüzyıl’da ve Bilgi Çağı’nda
bile sanan biri.
Türk
solunun birinci sorunu, kuram ve kuramcı eksikliğidir. Çünkü, bunun için bir
kenara çekilip, hindi gibi düşünmek ve yazmak gerekir: Tek başına. Vedat
Türkali’nin dediği gibi Tek Başına.
Mitinglerde
debelenerek veya dergi çıkararak, yani sürü halinde hiçbirşey yapılamadığı,
zaten 90 yıldır belli.
Sorun,
buna 80 yıllık bir biyografinin ardından bile ayamamakta.
Tek bir
beyin, değil 90 yılı, 900 yılı bile aydınlatıyor. Eratosthenes, 2.200 yıldır
aydınlatıyor örneğin.
Ve o
beyin, 90 yıllık ölü 1. Cumhuriyet
tarihinde hiç çıkmadı. Çünkü Büyüm gibiler, aday adaylarını yalnız
bırakmadılar, toplumcu olsun diye dürtelediler, kendi cahilliklerini onların
yaşamlarına itelediler. Muzaffer Buyrukçu, 8 ciltlik günce dizisinde, yüzlerce
sayfa boyunca, bunu açıkseçik olarak anlatır, zihninin çevresince nasıl
didiklendiğini.
Yani
Cumhuriyet’i, onu kurtarmak isteyenler de batırdı, Büyüm gibiler de batırdı.
Sorumluluklarını
bilsinler ve bu tarihe böyle geçsin artık.
Dezenformasyon
istemiyoruz.
(22 Eylül 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder