Perşembe, Mart 23, 2017

Ahmed Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Serol Teber

Son 30 yılda, Tanpınar ve Atay, benim ve epeyi sayıda başkaları için, beyhude ve nafile çizgisine kendisini kilitlemiş zihinsel bir çizgiyi temsil ediyordu. Yeni okuduğum bir Teber kitabı, onu da bu diziye dahil etti.
Tanpınar 1901, Atay 1934, Teber 1938 doğumlu idi. Yani Tanpınar önceki kuşağa aitti ama Atay ve Teber aynı kuşağa aitti.
Batılılaşma sorunu,1838’den beridir Türkiye’de bir açmaz durumuna kilitlenmiş olarak ele alınır. Bu 3’ü için de öyle.
Teber’in kitabı şu: Tutunamayanlar’ın Politik Psikolojisi:
Kitapta doğu-batı, Türkiye tarihi, psikoloji, vd ile ilgili tüm bilgiler yanlış ve geçersiz.
Bu kitaptan hemen önce şu kitabı okudum:
Ayşe Zarakol: Yenilgiden Sonra. Doğu Batı ile Yaşamayı Nasıl Öğrendi?
O da aynen öyle.
Kitaptaki bir bölüm; Türkiye’nin 1923’te, Japonya’nın 1945’te, Rusya’nın ise 1991’de batıya dahil olduğunu yazıyor.
Korkunç bir dezenformasyon bu.
Türkiye için Tanzimat’ı, Japonya için Menji dönemini, 1991 öncesinde de SSCB’nin aslında batı / 1. Dünya olduğunu ve daha öncesinde taa 1700’lere giden Rus batılılaşmasını yok sayıyor.
Bu arada, 2017 itibarıyla Rusya ve Türkiye batıya dahil değil ve Japonya da yavaşça dışarı çıkıyor.
Bunlar zeka ve bilgi eksikli.
Dünya Sistemi’ni duymamışlar bile.
Teber, 550-1100 arasında, Türkler’in Ötüken’den Anadolu’ya kadarki yolculuğunu bilmiyor. İpek Yolu haraçları ile, taa o zamanki global ekonomiye entegrasyonu da bilmiyor.
Teber de Zarakol da akademisyen. Bilmekle yükümlüler yani.
Batı ile doğu, en az 3 bin yıldır Türkler’i Araplar’ın ve dolayısıyla İslam’ın kucağına atan Talas Savaşı’nın yapıldığı Talas civarında temas halindeler. O bölgede sarışın ve renkli gözlü halklar kayıtlı. Ayrıca, İndo-Avrupa diller de.
Türkler’in batıyaki göç yolu, İpek Yolu rotalarından biri yalnızca. 600’lardaki gibi, yine Orta Asya kökenli Türkik halkların en kuzey-kuzey rotayı göç yolu olarak kullanmalarının, orada da bir İpek Yolu rotası imlediği, 21. Yüzyıl’da bile hala çalışılmış değil. Çünkü, orada devlet ve yazı MS 800’e kadar falan yoktu ama talan hep vardı. (Kabile birliklerini devlet saymıyoruz.)
Bir de, doğu yükselirken batı iner ve tersi de, ilkesi var. AB 400-1500 arasında inmiş örneğin. Araplar da, 1200’den beridir iniyor, hala da iniyorlar.
Türkler hep çıkıp iniyor, çıkıp iniyor. Son 1.450 yılda 160 falan devlet kurup batırmışlar, Çin ise MÖ 200’den beridir tek devlet.
Bu arada ara ciddi soru:
Hangisi yeğ?
+
Buradan entellektüelin bu keşmekeş içindeki rolüne geliyoruz. Onun biyografisi, kültürü, zihni ve kişiliği de keşmekeş içinde. Eliflerle mertekler havada uçuşuyor anlamsızca.
Batı’da 1848’den beridir ‘Komünist Manifesto’ varsa, 1850’den beridir de anarşizm tanımı var. Türk aydıncığı bunu bilmiyor, bilmek istemiyor, dinlemiyor bile. Bireysel özgürlüğe karşı çünkü. İlla sürü sürü takılacaklar sevgili halkiyla birlikte.
Bu nedenle; Tanpınar da, Atay da, Teber de ızdırab terennüm etti tüm yaşamı boyunca. Tanpınar yaşama ve topluma sıkışıp kaldı. Atay beyin tümöründen öldü. Teber bir türlü intihar edemedi.
+
İronik olan şu:
Batı yok artık. ABD 2001’den beridir, AB somut anlamıyla Brexit’ten 2016’dan beridir, aslında kabaca yine aynı süredir.
Her 2 odak da, bilimi, sanatı, düşünü sahiplenmiyor epeyidir. Neo-liberalizmin 37 yıllık tüketici manyaklığı, manevi kültürel değerelere verilen önemi eksiledi nicedir.
Dolayısıyla biz 1950 doğumlu 1968’liler ve 1960 doğumlu 1978’liler, hepten yönsüz durumdayız. Aynı zamanda Atay’ın ve Teber’in bir sonraki kuşağıyız. Kılavuzu karga olanın, burnu feçesten kurtulmaz durumu olsun istemiyoruz. Yanlış ve geçersiz ustalar onlar.
Tarihin alaycılığı ile bu 2 kuşak, neo-liberalizm üzerinden doğuya çakıldı ama doğunun değerlerini de üstlenemedi.
En affedilemez olanı da bu:
Bu 3 aydının, kendi açmazlarını ve çıkmazlarını, kadermiş gibi üzerimize yıkmışlıkları. Fassbinder gibi dekadant da olamadılar. Sait Faik’in taa 1936’da saptadığı gibi, kravatları azıcık sola kayınca, kendilerini solcu sandılar.
+
Ancak tüm Dünya aydınlarının ortak bir yanı var:
Tarihsel mücadelenin boyutu, tüm biyografik donanımları aştı. O nedenle, eksodus yaratmak marjinallere kaldı ama bizim alaturka münevver marjinal olmaya hiç yanaşamaz durumda. Çocuğunu ve torununu öyle olmaya bıraktı ve 1975-2015 doğumlular olarak 40 yıllık bir rezillik ortaya çıktı.
Bir de şu gerçek var:
Tarih çöktü, yangında kurtarılacak ilk şey veya olunacak bir kitap yok ortada. 150-200 yıl daha çürüme / fermentasyon kaçınılmaz artık, tarihin kümülatif yasaları var ortada çünkü.
Dolayısıyla oyunu oynamamak, sonucun 0 olması üzerinden, kaybet-kaybet durumlu oyunda en az kaybetme veya en çok kazanma durumu oldu çıktı.
Türk aydıncığı ise, kaybetmesi kaçınılmaz olan bu oyuna girerek, yolu açacak greyder olacakken, bozuk greyder gibi yolun ortasında yatıp, yolu ve geleceği tıkar oldu. 1960’tan beridir böyle, ilk-TİP’ten beridir böyle.
Dolayısıyla:
Ne yapmalı?, değil; ne yapmamalı?
(23 Mart 2017)

Hiç yorum yok: