Son 30
yılda, Tanpınar ve Atay, benim ve epeyi sayıda başkaları için, beyhude ve
nafile çizgisine kendisini kilitlemiş zihinsel bir çizgiyi temsil ediyordu.
Yeni okuduğum bir Teber kitabı, onu da bu diziye dahil etti.
Tanpınar
1901, Atay 1934, Teber 1938 doğumlu idi. Yani Tanpınar önceki kuşağa aitti ama
Atay ve Teber aynı kuşağa aitti.
Batılılaşma
sorunu,1838’den beridir Türkiye’de bir açmaz durumuna kilitlenmiş olarak ele
alınır. Bu 3’ü için de öyle.
Teber’in
kitabı şu: Tutunamayanlar’ın Politik Psikolojisi:
Kitapta
doğu-batı, Türkiye tarihi, psikoloji, vd ile ilgili tüm bilgiler yanlış ve
geçersiz.
Bu
kitaptan hemen önce şu kitabı okudum:
Ayşe
Zarakol: Yenilgiden Sonra. Doğu Batı ile Yaşamayı Nasıl Öğrendi?
O da
aynen öyle.
Kitaptaki
bir bölüm; Türkiye’nin 1923’te, Japonya’nın 1945’te, Rusya’nın ise 1991’de
batıya dahil olduğunu yazıyor.
Korkunç
bir dezenformasyon bu.
Türkiye
için Tanzimat’ı, Japonya için Menji dönemini, 1991 öncesinde de SSCB’nin
aslında batı / 1. Dünya olduğunu ve daha öncesinde taa 1700’lere giden Rus
batılılaşmasını yok sayıyor.
Bu
arada, 2017 itibarıyla Rusya ve Türkiye batıya dahil değil ve Japonya da
yavaşça dışarı çıkıyor.
Bunlar
zeka ve bilgi eksikli.
Dünya
Sistemi’ni duymamışlar bile.
Teber,
550-1100 arasında, Türkler’in Ötüken’den Anadolu’ya kadarki yolculuğunu
bilmiyor. İpek Yolu haraçları ile, taa o zamanki global ekonomiye entegrasyonu
da bilmiyor.
Teber de
Zarakol da akademisyen. Bilmekle yükümlüler yani.
Batı ile
doğu, en az 3 bin yıldır Türkler’i Araplar’ın ve dolayısıyla İslam’ın kucağına
atan Talas Savaşı’nın yapıldığı Talas civarında temas halindeler. O bölgede
sarışın ve renkli gözlü halklar kayıtlı. Ayrıca, İndo-Avrupa diller de.
Türkler’in
batıyaki göç yolu, İpek Yolu rotalarından biri yalnızca. 600’lardaki gibi, yine
Orta Asya kökenli Türkik halkların en kuzey-kuzey rotayı göç yolu olarak
kullanmalarının, orada da bir İpek Yolu rotası imlediği, 21. Yüzyıl’da bile
hala çalışılmış değil. Çünkü, orada devlet ve yazı MS 800’e kadar falan yoktu
ama talan hep vardı. (Kabile birliklerini devlet saymıyoruz.)
Bir de,
doğu yükselirken batı iner ve tersi de, ilkesi var. AB 400-1500 arasında inmiş
örneğin. Araplar da, 1200’den beridir iniyor, hala da iniyorlar.
Türkler
hep çıkıp iniyor, çıkıp iniyor. Son 1.450 yılda 160 falan devlet kurup batırmışlar,
Çin ise MÖ 200’den beridir tek devlet.
Bu arada
ara ciddi soru:
Hangisi
yeğ?
+
Buradan
entellektüelin bu keşmekeş içindeki rolüne geliyoruz. Onun biyografisi,
kültürü, zihni ve kişiliği de keşmekeş içinde. Eliflerle mertekler havada
uçuşuyor anlamsızca.
Batı’da
1848’den beridir ‘Komünist Manifesto’ varsa, 1850’den beridir de anarşizm
tanımı var. Türk aydıncığı bunu bilmiyor, bilmek istemiyor, dinlemiyor bile.
Bireysel özgürlüğe karşı çünkü. İlla sürü sürü takılacaklar sevgili halkiyla
birlikte.
Bu
nedenle; Tanpınar da, Atay da, Teber de ızdırab terennüm etti tüm yaşamı
boyunca. Tanpınar yaşama ve topluma sıkışıp kaldı. Atay beyin tümöründen öldü. Teber
bir türlü intihar edemedi.
+
İronik olan
şu:
Batı yok
artık. ABD 2001’den beridir, AB somut anlamıyla Brexit’ten 2016’dan beridir,
aslında kabaca yine aynı süredir.
Her 2
odak da, bilimi, sanatı, düşünü sahiplenmiyor epeyidir. Neo-liberalizmin 37
yıllık tüketici manyaklığı, manevi kültürel değerelere verilen önemi eksiledi
nicedir.
Dolayısıyla
biz 1950 doğumlu 1968’liler ve 1960 doğumlu 1978’liler, hepten yönsüz
durumdayız. Aynı zamanda Atay’ın ve Teber’in bir sonraki kuşağıyız. Kılavuzu
karga olanın, burnu feçesten kurtulmaz durumu olsun istemiyoruz. Yanlış ve
geçersiz ustalar onlar.
Tarihin
alaycılığı ile bu 2 kuşak, neo-liberalizm üzerinden doğuya çakıldı ama doğunun
değerlerini de üstlenemedi.
En
affedilemez olanı da bu:
Bu 3 aydının,
kendi açmazlarını ve çıkmazlarını, kadermiş gibi üzerimize yıkmışlıkları.
Fassbinder gibi dekadant da olamadılar. Sait Faik’in taa 1936’da saptadığı
gibi, kravatları azıcık sola kayınca, kendilerini solcu sandılar.
+
Ancak
tüm Dünya aydınlarının ortak bir yanı var:
Tarihsel
mücadelenin boyutu, tüm biyografik donanımları aştı. O nedenle, eksodus
yaratmak marjinallere kaldı ama bizim alaturka münevver marjinal olmaya hiç
yanaşamaz durumda. Çocuğunu ve torununu öyle olmaya bıraktı ve 1975-2015
doğumlular olarak 40 yıllık bir rezillik ortaya çıktı.
Bir de
şu gerçek var:
Tarih
çöktü, yangında kurtarılacak ilk şey veya olunacak bir kitap yok ortada.
150-200 yıl daha çürüme / fermentasyon kaçınılmaz artık, tarihin kümülatif
yasaları var ortada çünkü.
Dolayısıyla
oyunu oynamamak, sonucun 0 olması üzerinden, kaybet-kaybet durumlu oyunda en az
kaybetme veya en çok kazanma durumu oldu çıktı.
Türk
aydıncığı ise, kaybetmesi kaçınılmaz olan bu oyuna girerek, yolu açacak greyder
olacakken, bozuk greyder gibi yolun ortasında yatıp, yolu ve geleceği tıkar
oldu. 1960’tan beridir böyle, ilk-TİP’ten beridir böyle.
Dolayısıyla:
Ne
yapmalı?, değil; ne yapmamalı?
(23 Mart 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder