Çarşamba, Mart 01, 2017

Oy Kullanmak, Kullanmamak, Kullanamamak: Anekdot

Sevdiğim bir arkadaşım, oy verme eşitliliği ve/ya eşitsizliği açısından, kendisinin memlekete ekonomik yatırım yapmak ve iyilik yapmak gibi nitelikleri nedeniyle, oyunun benimkinden ve başkalarınınkinden 1-10 katsayılı daha geçerli olması gerektiğini savundu. Bana 0 oy hakkı vermedi ama bazılarına öyle yaptı.
Bunu bana söylerken, benim kronik oy vermez olduğumu biliyordu.
Ama bilmediği şuydu:
Demokrasi tarihi zaten böyleydi ve onun önerisini uygulamak, pek işe yaramamıştı:
Antik Yunan’da kadınlar, köleler ve fakirler, zaten oy kullanamıyordu. Atina’da 210 binde 70 bin Yunanlı oy kullanabiliyordu. Eh, bu da köle isyanları demek oldu.
Günümüzde ise şu:
Oy verme hakkını engelleyen suçlar var.
Ondan önce devlet seni seçmen kütüğüne yazmazsa, sen oy kullanamıyorsun zaten. 80 milyonda, devlete göre 62 milyon seçmen var, çünkü yılda yalnızca 1 milyon kişi doğuyor, artı 2,5 milyon gurbetçiye oy hakkı tanındı. Referandumda ise, 64,5 değil, 53,5 milyon seçmenin oy hakkı var. Çıkış ayrı noktadan ama varış aynı noktaya. 11 milyon kişi, seçmen olarak bir hiç devlet için.
1982 Anayasası’na hayır deyip, sonraki tüm seçimlerde geçersiz oy verip veya sandığa gitmeyip, 35 yılımı tamamladım bir seçmen olarak. Referandumda hayır demek için çabada bulundum, bürokrasi izin vermedi ikametgah değiştirince olmuyormuş. Gene özgün noktamıza döndük.
Burada; araçlar ve amaçlar, çıkılan nokta, geçilen rota, varılan nokta birbirine karışmasın. Ben oy kullansam da, şıkkım hiçbiri. Tam 36 yıldır böyle (o zaman seçme yaşı 21 idi).
Ancak, oy hakkım elimden alınırsa bozulurum. Şarlarım. Benim pas geçmem ayrı, yasak ayrı.
Arkadaşımın monolog-tiradını ise, Fassbinder’in ‘Sonbaharda Almanya’ parçası kısa filminin sonunda, annesiyle konuşurken, annesinin hafiften otoriter-totaliter bir devlet arzusunu dilegetirmesi aklıma geldi.
Arkadaşım oligarki istiyor ama bunun demokrasi olmadığını bilmiyor, bilse de reddeder zaten.
Ben de, sözü geçen kısa filmde misafir işçileri kovma niyetindeki erkek sevgilisini döven Fassbinder gibi, bunu savunanları dövüp, annesine mülayim davranması gibi, arkadaşıma mülayim davranıyorum.
Bu da bir anekdottu işte.

(28 Şubat 2017)

Hiç yorum yok: