Sevdiğim
bir arkadaşım, oy verme eşitliliği ve/ya eşitsizliği açısından, kendisinin
memlekete ekonomik yatırım yapmak ve iyilik yapmak gibi nitelikleri nedeniyle,
oyunun benimkinden ve başkalarınınkinden 1-10 katsayılı daha geçerli olması
gerektiğini savundu. Bana 0 oy hakkı vermedi ama bazılarına öyle yaptı.
Bunu bana
söylerken, benim kronik oy vermez olduğumu biliyordu.
Ama
bilmediği şuydu:
Demokrasi
tarihi zaten böyleydi ve onun önerisini uygulamak, pek işe yaramamıştı:
Antik
Yunan’da kadınlar, köleler ve fakirler, zaten oy kullanamıyordu. Atina’da 210 binde
70 bin Yunanlı oy kullanabiliyordu. Eh, bu da köle isyanları demek oldu.
Günümüzde
ise şu:
Oy verme
hakkını engelleyen suçlar var.
Ondan
önce devlet seni seçmen kütüğüne yazmazsa, sen oy kullanamıyorsun zaten. 80
milyonda, devlete göre 62 milyon seçmen var, çünkü yılda yalnızca 1 milyon kişi
doğuyor, artı 2,5 milyon gurbetçiye oy hakkı tanındı. Referandumda ise, 64,5
değil, 53,5 milyon seçmenin oy hakkı var. Çıkış ayrı noktadan ama varış aynı
noktaya. 11 milyon kişi, seçmen olarak bir hiç devlet için.
1982
Anayasası’na hayır deyip, sonraki tüm seçimlerde geçersiz oy verip veya sandığa
gitmeyip, 35 yılımı tamamladım bir seçmen olarak. Referandumda hayır demek için
çabada bulundum, bürokrasi izin vermedi ikametgah değiştirince olmuyormuş. Gene
özgün noktamıza döndük.
Burada;
araçlar ve amaçlar, çıkılan nokta, geçilen rota, varılan nokta birbirine
karışmasın. Ben oy kullansam da, şıkkım hiçbiri. Tam 36 yıldır böyle (o zaman
seçme yaşı 21 idi).
Ancak,
oy hakkım elimden alınırsa bozulurum. Şarlarım. Benim pas geçmem ayrı, yasak
ayrı.
Arkadaşımın
monolog-tiradını ise, Fassbinder’in ‘Sonbaharda Almanya’ parçası kısa filminin
sonunda, annesiyle konuşurken, annesinin hafiften otoriter-totaliter bir devlet
arzusunu dilegetirmesi aklıma geldi.
Arkadaşım
oligarki istiyor ama bunun demokrasi olmadığını bilmiyor, bilse de reddeder
zaten.
Ben de,
sözü geçen kısa filmde misafir işçileri kovma niyetindeki erkek sevgilisini
döven Fassbinder gibi, bunu savunanları dövüp, annesine mülayim davranması
gibi, arkadaşıma mülayim davranıyorum.
Bu da
bir anekdottu işte.
(28 Şubat 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder