Çarşamba, Mart 01, 2017

Bir Kütüphane Anektodu

30 yıllık kitapçıyım. Bu işe göreli yeni başlamış bir kitapçı arkadaşım var. Acemi şanslı.
Son 2 ayda 2 büyük kütüphane satın aldı. İlki prestij kitaplar dizisiydi, onu geçelim. İkincisi, rütbeli bir askerin tarih kütüphanesiydi.
Bin kitap. Hepsi 1995 sonrası basımlı. Emeklilik sonrası okunmuş olduklarını düşündük, çünkü kütüphane sahibi vefat etmiş.
İçlerinde bir tek Wallerstein, bir tek tarih atlası, bir tek genel veya ülkesel tam-tarih kitabı yoktu. Bildiğimiz hikaye ve bolca Türk tarihi.
20 yılda, haftada 1’er kitaptan bin kitap ediyor. Okuma yoğunluğu yüksek değil. 80 yaşında ayda 40 kitap okuyan biliyorum.
‘Anadolu Selçuklu Tarihi’ diye, Rus yazarın yazımı, 1935 tarihli bir kitap vardı. Beni deli etti. Tüm bilgiler yanlış. 1100 yerine, 1300’de başlıyor. ‘Rum Selçuklu Devleti’ demiş ama ‘Konya Rum Devleti’ diyememiş.
Ara şerh not: Tam da, aynı konuyu ‘Toplumsal Tarih’te okumuştum. Onlar da dil sürçmesi yapıp, benim ne Anadolu’daki Türkmenler’in Türk olduğu, ne de Türkmen oldukları tezimi doğrulayan bir biçimde, 2 aşamalı 1100-1300 arası için bir Türkmen tarihçesi notlaması var. Açıklama: Türkmen denilenler, İran ve Kuzeybatı Pakistan coğrafyasal bölge kökenli, İndo-Avrupa dil orijinli halklar, aşiret olarak kayda geçmemişler ve göçe zorlanmışlar. Sonra da asimile olmuşlar. Bugünkü hallerine bakılırsa, farklı makro bölge kökenleri var, çünkü yüz haritaları tümüyle melez-N bir biçimde. En önemli özellikleri, Türkler’i çekik gözlülükten onlar uzaklaştırmış. 750’deki Talas Savaşı’ndan sonra ki Anadolu’ya doğru yolculukta, 350 yıl boyunca melezlenme çok yaşanmış.
Selenge Yayıncılık’tan 2008 basımı erken / proto-Türk tarihi konulu bir kitap var, tümüyle safsata dolu. O kadarını Eyüp Sarıtaş bile yapmadı. 1100 öncesinde Anadolu’daki Türkler’den söz ediliyor ama sonra anlıyoruz ki onlar Trakya ve Balkanlar’daki Hristiyan proto-Türkler. Bildiğimiz kadarıyla, 550-800-1100 arasındaki batıya göçler hep en kuzeyden olmuş, Karadeniz’in kuzeyinden. Bu, oranın o zamanlar ticari açıdan transit-ticaret zengini olduğunu ve kuzey-kuzey İpek Yolu’nu imler. Aynı dönem için, İran üzerinden güneyden bir göç rotası kayıtlı değil henüz ama pekala çıkabilir. Ancak bir gerçek var: Türkler 750 Talas Savaşı’ndan sonra güneye inerken, daha önce batıda askeri dirençle karşılaşmışlardı ama 550 civarında bu direnç o bölgede yoktu.
İşte burada 2 moment çok-çok önemli:
Bir: 400-500 arası Gotlar, Hunlar, Alanlar, Vandallar işbirliği, savaşı, vd, vb.
İki: Yeni öğrendiğim: Alaaddin Keykubad –Celaleddin Harzemşah savaşlarında, 2 makro ve 20 mikro tarafın oryantal raksları. Hani, ihanet desen değil, çıkar desen değil, çünkü herkes kompleta kaput durumda, başta, ortada ve sonda. Durum aynen, ‘Apocalypto’ filmindeki gibi: Kızılderililer birbirini yiyor ama beyazlar sahneye giriyor, o da filmin son planında, gerisi tarih ve belli canım, anlamında. Burada da Moğollar var, tarihin 100 yıl boyunca tam anlamıyla canına okumuşlar. Yeryüzü’nde 50 başkent yıkan başka hiçbir güç yok, ABD bile (atom bombaları Tokyo’ya atılmadı), Hitler bile (Paris’i yak(a)madı).
İşte o bin kitap bana bunları yaşattı.
İlginç olan şey, Anadolu, İran, Ön Asya ve Orta Asya tarihlerinin önümüzdeki çok değil 10 yılda, birkaç kez 0’dan yazılacak olması. İran’da MÖ 500 öncesi diller 0 epistemik kayıt noktasında çünkü: ancak batıda Anadolu’da, doğuda İndüs’te yazılar var, tarihin artık halk / kabile listelendiği dönemlerine girilmiş. Dolaylı belge bulunabilir.
Çin tarihçiliğine güven sarsıldı ama tümüyle yıkılacak ve yavaş yavaş yeniden kurulacak gibime gelmekte.
Türkler’in başkenti, 3-5 de olsa, yazılı kaydı bulunacak.
MÖ 1500 gibi, yazıyla ve hatta alfabeyle tanışmışa benzeyen Kuzey Karadeniz bölgesinin tarihi, gerçekten 0’dan yaratılacak. Herhangi bir yerzamanda göçer halklar alfabe kullanıyorsa, orada (ticaret için transit geçmiş olsalar da) yerleşik ve alfabeli tüccar halklar vardır (bakınız Fenikeliler), bu kesin artık. Belki İpek Yolu olmayan bir kuzey-kuzey ticaret ağı ve proto-devletler tarihi var saklı olarak orada ve o zamanda.
Tabii, buradan İndo-Avrupa dillerin melezlenip yaratılmasına, göçlerle taşınmasına değil, geliyoruz. Bizim tezimiz, İndo-Avrupa dillerin 2 veya 3 eski makro dil ailesinin birleşimi olduğu yönünde. MÖ 1500’den önce böyle bir dil kümesi yok çünkü.
O zamanki dönemin tüm nüfusunun belki % 30’unun yaşadığı bir toplam bölgeden söz ediyoruz burada. Ve bugün olmayan-olmadığı bir biçimde, o bir çeyrek Dünya Sistemi imiş bizce.
Dolayısıyla, kızmak ve küfretmek bana yarıyor. Gördüğünüz üzere, öfkem ve nefretim bu metni açımlattı bana.
Nokta. Es değil.
(28 Şubat 2017)

Hiç yorum yok: