30
yıllık kitapçıyım. Bu işe göreli yeni başlamış bir kitapçı arkadaşım var. Acemi
şanslı.
Son 2
ayda 2 büyük kütüphane satın aldı. İlki prestij kitaplar dizisiydi, onu
geçelim. İkincisi, rütbeli bir askerin tarih kütüphanesiydi.
Bin
kitap. Hepsi 1995 sonrası basımlı. Emeklilik sonrası okunmuş olduklarını
düşündük, çünkü kütüphane sahibi vefat etmiş.
İçlerinde
bir tek Wallerstein, bir tek tarih atlası, bir tek genel veya ülkesel tam-tarih
kitabı yoktu. Bildiğimiz hikaye ve bolca Türk tarihi.
20
yılda, haftada 1’er kitaptan bin kitap ediyor. Okuma yoğunluğu yüksek değil. 80
yaşında ayda 40 kitap okuyan biliyorum.
‘Anadolu
Selçuklu Tarihi’ diye, Rus yazarın yazımı, 1935 tarihli bir kitap vardı. Beni
deli etti. Tüm bilgiler yanlış. 1100 yerine, 1300’de başlıyor. ‘Rum Selçuklu
Devleti’ demiş ama ‘Konya Rum Devleti’ diyememiş.
Ara şerh
not: Tam da, aynı konuyu ‘Toplumsal Tarih’te okumuştum. Onlar da dil sürçmesi
yapıp, benim ne Anadolu’daki Türkmenler’in Türk olduğu, ne de Türkmen oldukları
tezimi doğrulayan bir biçimde, 2 aşamalı 1100-1300 arası için bir Türkmen
tarihçesi notlaması var. Açıklama: Türkmen denilenler, İran ve Kuzeybatı Pakistan
coğrafyasal bölge kökenli, İndo-Avrupa dil orijinli halklar, aşiret olarak
kayda geçmemişler ve göçe zorlanmışlar. Sonra da asimile olmuşlar. Bugünkü
hallerine bakılırsa, farklı makro bölge kökenleri var, çünkü yüz haritaları
tümüyle melez-N bir biçimde. En önemli özellikleri, Türkler’i çekik gözlülükten
onlar uzaklaştırmış. 750’deki Talas Savaşı’ndan sonra ki Anadolu’ya doğru yolculukta,
350 yıl boyunca melezlenme çok yaşanmış.
Selenge
Yayıncılık’tan 2008 basımı erken / proto-Türk tarihi konulu bir kitap var,
tümüyle safsata dolu. O kadarını Eyüp Sarıtaş bile yapmadı. 1100 öncesinde
Anadolu’daki Türkler’den söz ediliyor ama sonra anlıyoruz ki onlar Trakya ve
Balkanlar’daki Hristiyan proto-Türkler. Bildiğimiz kadarıyla, 550-800-1100
arasındaki batıya göçler hep en kuzeyden olmuş, Karadeniz’in kuzeyinden. Bu,
oranın o zamanlar ticari açıdan transit-ticaret zengini olduğunu ve kuzey-kuzey
İpek Yolu’nu imler. Aynı dönem için, İran üzerinden güneyden bir göç rotası
kayıtlı değil henüz ama pekala çıkabilir. Ancak bir gerçek var: Türkler 750
Talas Savaşı’ndan sonra güneye inerken, daha önce batıda askeri dirençle
karşılaşmışlardı ama 550 civarında bu direnç o bölgede yoktu.
İşte
burada 2 moment çok-çok önemli:
Bir: 400-500
arası Gotlar, Hunlar, Alanlar, Vandallar işbirliği, savaşı, vd, vb.
İki:
Yeni öğrendiğim: Alaaddin Keykubad –Celaleddin Harzemşah savaşlarında, 2 makro
ve 20 mikro tarafın oryantal raksları. Hani, ihanet desen değil, çıkar desen
değil, çünkü herkes kompleta kaput durumda, başta, ortada ve sonda. Durum
aynen, ‘Apocalypto’ filmindeki gibi: Kızılderililer birbirini yiyor ama
beyazlar sahneye giriyor, o da filmin son planında, gerisi tarih ve belli
canım, anlamında. Burada da Moğollar var, tarihin 100 yıl boyunca tam anlamıyla
canına okumuşlar. Yeryüzü’nde 50 başkent yıkan başka hiçbir güç yok, ABD bile
(atom bombaları Tokyo’ya atılmadı), Hitler bile (Paris’i yak(a)madı).
İşte o
bin kitap bana bunları yaşattı.
İlginç
olan şey, Anadolu, İran, Ön Asya ve Orta Asya tarihlerinin önümüzdeki çok değil
10 yılda, birkaç kez 0’dan yazılacak olması. İran’da MÖ 500 öncesi diller 0 epistemik
kayıt noktasında çünkü: ancak batıda Anadolu’da, doğuda İndüs’te yazılar var,
tarihin artık halk / kabile listelendiği dönemlerine girilmiş. Dolaylı belge
bulunabilir.
Çin
tarihçiliğine güven sarsıldı ama tümüyle yıkılacak ve yavaş yavaş yeniden
kurulacak gibime gelmekte.
Türkler’in
başkenti, 3-5 de olsa, yazılı kaydı bulunacak.
MÖ 1500
gibi, yazıyla ve hatta alfabeyle tanışmışa benzeyen Kuzey Karadeniz bölgesinin
tarihi, gerçekten 0’dan yaratılacak. Herhangi bir yerzamanda göçer halklar
alfabe kullanıyorsa, orada (ticaret için transit geçmiş olsalar da) yerleşik ve
alfabeli tüccar halklar vardır (bakınız Fenikeliler), bu kesin artık. Belki
İpek Yolu olmayan bir kuzey-kuzey ticaret ağı ve proto-devletler tarihi var
saklı olarak orada ve o zamanda.
Tabii,
buradan İndo-Avrupa dillerin melezlenip yaratılmasına, göçlerle taşınmasına
değil, geliyoruz. Bizim tezimiz, İndo-Avrupa dillerin 2 veya 3 eski makro dil
ailesinin birleşimi olduğu yönünde. MÖ 1500’den önce böyle bir dil kümesi yok
çünkü.
O
zamanki dönemin tüm nüfusunun belki % 30’unun yaşadığı bir toplam bölgeden söz
ediyoruz burada. Ve bugün olmayan-olmadığı bir biçimde, o bir çeyrek Dünya Sistemi imiş bizce.
Dolayısıyla,
kızmak ve küfretmek bana yarıyor. Gördüğünüz üzere, öfkem ve nefretim bu metni
açımlattı bana.
Nokta.
Es değil.
(28 Şubat 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder